Çok sıkı bir çellist olan Jacqueline Du Pré ve kardeşinin gerçek yaşam öyküsü. Hem müziğe hem de sinemaya doyurduğu söyleniyor.
İspanyol yönetmen Carlos Saura'dan ismi gibi bir film. Bol bol tango var, aşk var, kırmızı kıyafetler var.
Deli yönetmen Robert Rodriguez ve deli senarist Kevin Williamson’dan bir adet “zavallı gençler” filmi. Cem Yılmaz takip edenler bu türü iyi bilir.
Cesur Yürek'i izlediğim günden beri o gırtlağı kesilen nefis güzelliğin bir daha ne zaman karşıma çıkacağını düşünür dururum. O gün geldi çattı işte.
Genç bir hanım sahilde bulduğu bir şişenin içinde yazanlar sayesinde aşka, mutluluğa, heyecana doğru sürükleniyor. Çok yaratıcı.
<a href="http://sinema.zuxxi.com/film.asp?film=59">Se7en</a> filminin senaristi yine karanlık bir gerilime imza atmış. Sevimli bir dedektifin vahşet içeren bir kasetin sırlarını çözmesi, temel konumuz.
Dreamworks firmasının dünya kadar para harcayarak çizgi film piyasasına bir hediyesi. Musa peygamberin aksiyon dolu macerası anlatılıyor.
Emir Kusturica efendiden bol çalgılı, bol koşuşturmalı bir çingene filmi. Bizim buralarda şopar filmi olarak bilinir.
"Akşam yemeğine en salak kişiyi davet etmece" gibi son derece başarılı bir oyunun mimarı olan Pierre'nin başına gelenler pişmiş tavuk imgeleriyle anlatılıyor.
Her devirde gördüğünüz ve her devirde göreceğiniz bir aşk, okul, popülerlik, gençlik, parti filmi. Okulun en inek kızının, en güzel oluşuna yolculuğu.
Zenci dostlarımıza her daim zulm eden ırkçı kardeşlerin hikayesini izliyoruz. Bir hata edip ırkçı oluveren iki kardeşin dramı.
Bir kuyumcu inceliğinde su taşıyan Bobby'nin suculuktan futbol yıldızlığına doğru inanılmaz yükselişi ve toplumsal etkileri.
Bizim kılıç kalkancılarla büyük benzerlikler gösteren şık giyimli şovalyeler, dükler ve baronların intikam ve ihanet planları. Gayet heyecanlı.
Bir çok kereler şahit olduğumuz "Ormanda goril idim şehre indim maymun oldum" filmi. Küçük Joe'nun trajedisini seyrederken göz yaşlarınızı tutamayacaksınız.
Sinan Çetin'in Türk sinemasına büyük katkısı. Kadrosu iki usta oyuncu, bir güzel kadın, bir de kötü danseden delikanlıdan oluşuyor.
Roberto Benigni adlı İtalyan, yıllarca ülkesinin İnek Şabanlığıyla yetindi. Sonra bir vurdu pir vurdu. Nefis bir komedili drama. Kaçmamalı.
Hayatımız boyunca her yerde karşımıza çıkan Atılgan uzay gemisi yine sefere çıkmış. Uzay yolunun dik kafalı kaptanı ve de sonu gelmez maceraları.
Kulaktan dolma bilgilere rağbet edenler, karanlık gecelerde anlatılan korku hikayelerini iyi bilirler. Onları izlemek isteyecekler için yapılmış bir korku filmi işte.
İnsanca yaşamak isteyen bir zenci ailesinin hikayesi. 61 yapımı.
Namuslu olma yolunda ilerleyen bir uyuşturucu satıcısı, sevgilisi ve eski dostu arasında cereyan eden olaylar kokteyl tadında anlatılmış diyelim.
Dört fırlama gencin fırlamalıklarının bedelini ağır ödemesi anlatılıyor. Ama o ağır bedeli ödetenleri de ağır bir bedel bekliyor. Bir bedel filmi.
Çok sevdiğimiz yarasa karakterin damlarda taklalar atarak kotardığı ikinci macerası. Kadrodaki nefaset hatun hatırına göz atılabilir.
Devamlı abuk subuk adamlara aşık olarak kızlarına hayatı zehir eden bir kadının eğlenceli hikayesi. Cher'I severiz, filmlerini de.
Bacağı kırıldığı için tüm günü miskince evde oturarak geçirmek zorunda kalan bir gazeteci ister istemez röntgenci oluyor ve bir cinayeti araştırmaya başlıyor. Araştırtan, Alfred Hitchcock.
Dünya kadar festivalde ödül kazanmış bir Japon filmi. Çekik gözlü detektifin ölmek üzere olan karısı için yaptıkları. Hem komedi, hem drama, biraz da mafya.
Buzullardan kopup gelen kahraman Hamilton hem kendini hem sevgilisini korumalı. Nükleer başlıkları da bulmalı ki şehirler patlamasın.
Trainspotting'in yazarından üç minik öykü ile harmanlanmış uçuk bir film. Her eve, her kişiye lazım.
Dünyanın en süper hırsızı ve en süper kadınının nefes kesici ortaklığı. Vazo demiyorlar, resim demiyorlar, ne görürlerse çalıp çırpıyorlar.
Yaşlı ve de gayet lanet bir kadının minik bir çocukla arkadaşlığı yumuşak bir yolculuk eşliğinde anlatılıyor. 7 den 70 e seyredile.
Filmlere isim koymakta zorlandığımız zaman, özellikle de aşk filmi gibi bir şeyse hemen kahramanların adını koyup sıyrılıyoruz. Alice ile Martin.
1952 yapımı şarkılı türkülü bir komedi. Doris Day ilgi çeken bir sanatçıdır, her zaman öyle olmuştur.
Mel Gibson abi hayatının en güzel çağlarını bir derin dondurucuda geçiriyor. Sonra bunu telafi etmeye çalışıyor ama ne fayda.
Süper benzin uğruna karısını kaybeden, üç yıl boyunca bıkmadan arayan ve nihayetinde sağlıksız bir birey haline gelen Jeff'in gerilim dolu hikayesi.
89 yapımı bir komedili gerilim. Kadro nefis, içinde seri cinayet var, komiktir de. İnsan, hayatında bir kere seyretmelidir.
Frank Sinatra seyretmek isteyenler için. Uyuşturucu bağımlısı bir mahkumun hayata adapte olması gibi şeyler.
İki kardeş kendilerini birden 50'li yıllardan kalma bir pembe dizinin içinde buluyorlar. Heyecan doruklara tımanıyor, inmek bilmiyor.
Gazinocular kralı odasında sessizce şakıyan genç kızı hemen keşfediyor. İngiltere yapımı bol ödüllü bir film.
Hırslı hukuk öğrencisi ve ondan daha hırslı karani gazeteci, pelikanlara yapılan dolaylı düşüncesizliğe karşı savaş açıyorlar.
İngiliz yönetmen Loach'dan buram buram sosyalizm kokan bol ödüllü bir film. Çok kişi tavsiye ediyor. Laf dinlemeli.
Uzayda neşe ile gezinen bir uzaylı Dünyaya mecburi iniş yaparak eğlenceli bir bilim kurgunun temellerini atıyor.
1956 yapımı sevimli bir komedi filmi. Vardır meraklısı.<br>
17 yaşındaki Murat, gurbet el Almanya'da eşcinsel eğilimlerini keşfediyor. Kendi açısından Türkiye'de keşfetmesinden çok daha iyidir.
Internet ile kafayı bozmuş kişilere (bize) pek hitap eden bir film. Aman diyim Internet'teki aşklarınızı dışarı taşırmayın.
Kocası öldükten sonra hayata sarılmaya, dahası hayatı içine almaya karar veren bir hanımın öyküsü. Deneuve.
Müzikleri bile Chaplin tarafından hazırlanmış bir klasik. Şov dünyasında ağır aksak yürümeye çalışan ikilinin hikayesi.
Her Türk gencinin izlemesi gereken bir Yavuz Turgul filmi. Eşkiya'dan daha iyi bizce.
Arnold'un iyice sert erkek dönemlerinde imzaladığı bir aksiyon. İyi oyuncular var.
Harika bir nesil için elele. Kahramanlarımız her seferinde insanlığı kurtarmak adına hopluyor, zıplıyor ama ne iştir bu kahramanlar ben anlamadım.
Bruce Wills New York'un dört bir yanına bırakılan, patladığı takdirde bir çok yetimi imha edecek olan bombaları bulmak ve tellerini kesmekle görevlidir.
Kevin Costner'ın muazzam düşüşüne sebep olan film. İzleyen pişman, izlemeyen bin pişman. Sayfası gayet ayrıntılıdır, tavsiye ederim.
İyi bir gerilim, iyi bir iki tane kadın. Ev alma komşu al deyişini temelden sarsacak bir başyapıt.
Manyak olan fakat çevresine zarar vermeyen Addams ailesinin ikinci sinema macerası. Bebek Addams'ın doğumu ve beraberinde getirdiği neşe dolu olaylar.
Biri beyaz biri siyah olmak üzere iki sokak basketbolcusunun mutlu hikayelerini izleyelim. Keyifli bir çıtır seyir.
Bir kaç metre sargıbezi, bir de ağır kanlı oyuncu. Oldu işte sana bir mumya.
Bir annenin dramı. Üç yaşındaki çocuğunu kaybeden bir annenin dramı. Dokuz yılını yavrucağından uzak geçiren bir annenin dramı. Üfff.
Martin ve Rudi hayatlarının son günlerini pembe bir Cadillac ile okyanusa doğru yolculuk yaparak geçirmek istiyorlar. Çok görülmemeli.
Biri genç biri yaşlı olmak üzere iki dedektif müthiş işler çıkartan bir seri cinayet elemanının peşinde. Ama ne film.
Bir hanımı yatağa atmak üzere bahse girilen filmler ne çoktur arkadaşlar. Bu ayıp bir şey tabi ama insanlar seviyor demek ki.
Cinayetin değil, sonu cinayetle biten bir aşkın öyküsü, demiş yönetmen. Üstelik hepimizin başından geçebilecek kadar da olağan, diye eklemiş.
İç savaşın ortasında şen şakrak gezip tozmaya karar veren iki genç, hatta iki çocuk, bunun pek de kolay olmadığını anlıyorlar.
Kötülerin düşmanı, iyilerin sevgilisi Robin Hood, zenginden alıp fakire vermeye devam ediyor. Hem de alabildiğine Amerikanca.
Bu Taytanik hiç batmayacak galiba. Verilere bakılırsa tüm zamanların en iyi filmi. Verilere bakılmazsa; "Öyle bir film işte".
Birinci filmdeki üstün performansı ile En İyi Çoban Köpeği dalında ödül alan minik domuz Bebe'nin şehir macerası.
Savaş var diye yıllarca yer altında yaşanır mı? Müzikleri ve de bizzat kendisiyle çoğu kişinin gönlüne taht kuran bir yapıt.
Bir duvar ustasının kuzenine olan aşkı. Her şeye burnunu sokmayı iş edinen namuslu kasabalılar yine devrede.
Rüya göremediği için çocukları kaçıran ve rüyalarını çalan bir kişi. Migrenli bir beyin, kopya çocuklar. Karışık mı geldi? İzleyin.
Evlilik hayatından bunalmış, daha da ötesi kocasından usanmış yirmi beş yaşındaki Nelly, kırk yaşında bir adamla tanışır ve ...
Psikopat ve karizmatik suçlu Dobermann kaçar, sadist ve faşist polis kovalar. Silahlar, kadınlar... Deli aksiyon için gerekli her şey var.
Mui isimli kızın hikayesini on yaşından itibaren izliyoruz. Hizmetçilik yaptığı evden büyümüş, serpilmiş olarak çıkıyor ve can yakmaya gidiyor.
Amerikalılara göre 94 yılının en iyi yabancı filmi. Enfes bir komedi. Şaşkın bir delikanlı ile onu şaşkına çeviren dört nefis kızın neşeli öyküsü.
Caro ve Jeunet'nin "Şarküteri'nin yaratıcılarından" sıfatını kazanmasıyla son bulan bir film. Usta işi bir fantezi.
Müthiş ses Farinelli'nin gerçek yaşam öyküsü. İnanılmaz müzikler, görüntüler ve senaryosuyla. Kaçmaz.
Sharon Stone'un bacak bacak üzerine atarak sigara içtiği filmleri nasıl özledik, nasıl özledik. Şimdi varsa yoksa çocuk, sevgi, anne.
İnsanın hem babası faşist olsun, hem de sevgilisi. Böylesi kadersizlik allah kimsenin başına vermesin.
Gérard Depardieu bir çocuğu kurtamak hikayesiyle, para peşine uzakdoğuya hareket ediyor ve inanmayacaksınız ama orada kung-fu yapıyor.
Çoğu kişinin listesinde ilk ona girer. Hiç haz etmeyenler bile seviyormuş gibi görünür. Soundtrack'i baş köşede durur. Nefistir.
200 yıldır babadan oğula geçen bir aile laneti söz konusu. Tabi ki sebep aşk ve para. Geri dönüşlerle 200 yıl öncesi.
1945 Almanya. Almanya'da bir Amerikalı.Bir taraf tutmak zorundadır. Naziler mi, Müttefikler mi? Fenerbahçe,Galatasaray işine benzemez bu.
Bir aşk hikayesi ki sormayın gitsin. Üstelik gerçek bir hikaye. Bir kadın kocası için böyle şeyler yapsın... Görülmemiş şey.
Karısını, karısının sevgilisiyle paylaşmak istemeyen bir adam. Her ne kadar eşi için yanıp tutuşmasa da olaya tepki veriyor tabi.
Çok hoş bir kadın, çok cool bir adam ve kolera salgını. Ne alaka demeyin! Bir ovma sahnesi vardır ki üfff...
Askerlerimiz dere tepe tırmanarak Ryan adlı askeri kurtarmak üzere tehlikeden tehlikeye atılıyorlar. Savaşıyorlar, vuruşuyorlar. Beş Oscar'lı.
Bir kaç aval amelenin feza macerası. Sağlıklı beyin hücrelerinde tahribat yaratan usta bir aksiyon. Bir sürü de iyi oyuncu aksi gibi.
Brando oynamış, Kazan yönetmiş. Sekiz dalda oscar kazanmış. Dünya'nın en iyi filmleri arasında alnının akıyla yerini almış.
Meşhur hazır giyim defilesi için konuyla ilgili bir kamyon dolusu insan Paris'te. Hepsi de tanıdık, bildik simalar.
Subay olup, aynı zamanda da centilmen olabilmek her yiğidin harcı değildir. Fakat buradaki subay, sadece centilmen olsa iyi, yakışıklı da.
İki çok iyi arkadaşın kendi hallerinde yaşarken bir kadın yüzünden felaket ile sonuçlanan yaşamları.
Seneler sonra tekrar birbirini bulan iki arkadaş, hayatlarının hiç de küçükken hayal ettikleri gibi olmadığını anlar, perişan olurlar.
İnsanın aklı almıyor Drew Barrymoore bir "kaybeden" olsun. Kaybettiği mekana yıllar sonra dönüş yapan gazetecinin dramı. Yani komedisi. Romantik komedisi.
Hani hepimizin bolca duyduğu "Önemli olan iç güzelliği" cümlesi vardır. İşte filmin ana fikri budur. Ödüllerle doludur.
Ariel, gizli ajan olup devleti İsrail için çalışmak ister. Lakin 18 yıl yaşadığı ve ekmeğini yediği Fransa' ya ihanet etmesi istenince, ne yapacağını bilemez.
Çocuk sevgisi insanı vezir edebildiği gibi Nazi'lerin elinde rezil de edebilir. Üç ülke elele vererek hazırlamış.
Kömür madeni çalışanları yıllarca kötü çalışma koşullarına sessiz kaldılar ama nereye kadar?
İki tane süper baba adayı, bir de şahane kız. Kız hangisinin kızı bilinmez. Şans yarı yarıya. Mafyalı, belalı bir eğlence.
Eğer bir Fransız kadınıyla evlenmeyi düşünüyorsanız, mutlaka bu filmi izleyin, önleminizi alın. Söylemedi demeyin.
Gösteri dünyasının iyi kalpli karı kocası faşist bir kumandan tarafından hükümet aleyhtarı bir oyun tertiplemeye zorlanıyorlar.
Bir intikam filmi. Tüm olayların sebebi de uyuşturucuyu bünyesine kilo ile alan güzel bir hanım.
Cem Yılmaz'ın sinema dünyasına dalışı. Selim Naşit Özcan ve Mazhar Alanson'un şovu. Keyifli hikaye, keyifli film.
Bir hayat kurtarmak ne büyük bir sevap bilir misiniz? İşte bizim gazeteci Steve'inde bir hayat kurtarması için sadece 12 saati var. Heyecanla izleyelim.
Eddie hayatının on yılını akıl hastanesinde geçirdikten sonra bakar ki çok sevdiği karısı, "hastalıkta ve sağlıkta" kısmını unutmuş.
Huzur içinde takılan bir yayıncı Rusya' ya gider, kendini politik oyunlar içinde bulur. Döndüğünde " Hay gitmez olaydım" der.
Üç önemli yönetmen + Edgar Allan Poe'dan üç fantastik hikaye = Ağızlara layık, gözlere ziyafet bir film.
İki kafadar, hınzır, gereksiz kardeş gece hayatına dalar. Dalmasına dalarlar ama karizma olmadı mı çıkmak biraz zor olur.
Bekarlığa veda partisinde striptizci kız yanlışlıkla ölünce damat evlenmeye karar verdiğine, vermişine bin pişman olur.
Amerika'da çok popüler olan bir radyo diceyinin otobiyografisi. Farzedin ki Türkiye'nin Cem Ceminay'ı. Daha sinir bozucu birisi bulunabilir tabii.
Taşralı karı koca'nın bir gün taşı toprağı altın New York'a işleri düşer. Hep bir ağızdan "Köyden indim şehre" şarkısını söylerler.
Neşeli bir karı kocanın yolculuğu, hasta ruhlu, hafızası zayıf bir kamyoncu sayesinde berbat oluyor. 97 yapımı bir gerilim.
Macera sırasında espri yapmalarıyla ünlü iki polisin ilk macerası. Bu maceradan kuvvet alarak daha bir çoğuna koşacaklar yorulmadan.
"Beavis and Butt-head" in yaratıcısından bir ofis komedisi. İşten kovulmak isteyen bir adamın bitmez tükenmez azmi.
Jean-Claude Van Damme hem yazarım, hem oynarım, hem de döverim düşüncesiyle tekme tokat girişiyor hasımlarına.
Uzaylı yaratıklar, çok tehlikeli bir virüs olduğuna inandıkları insanları öldürmek üzere dünyaya inerler ve kıyıma başlarlar.
Gelmiş geçmiş en müthiş aksiyon, bilim kurgularından biri. Onu herkes sevdi, "Baba ne yapmışlar ya!" diye hayrete düştü.
Savaş zamanı mutlu olan kişiler, kan gövdeyi götürme işlemi bitince sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Kimmeryalı Conan ile ilgisi yoktur, bellirtelim.
İki arkadaşın felekten bir haftasonu çalma girişimi ve en iyi senaryo dalında bir Oscar. Hala izlememiş olanlara duyrulur.
Herkesin merak ettiği "Ölünce ne oluyo?" sorusuna cevap arayan beş tıp öğrencisi teker teker ölüp, geri geliyorlar. İzlemeli.
Kocasının sakladığı paralar yüzünden başına gelmeyen kalmayan bir kadının eğlenceli öyküsü. Hitchcock tarzı bir klasik.
"Dınınının nının dınınını nınınnın, dınınının nının Ghostbusters"
Uyuşturucuyu bırakmak için Devlet Baba'nın kanatlarına sığınan iki arkadaşın, SSK'da yaşadığı dehşet dolu bir gün.
"İtiraz ediyorum. Edemezsin efendim, reddedildi." Nefis kadrosu ve dört Oscar adaylığı ile başarılı bir ordu-mahkeme hikayesi.
Aksiyon denen zor zenaat işin en güzel örneklerinden. Etliye sütlüye karışmamasına rağmen belayı üzerine çeken sevimli McLane'in ilk macerası.
Hayatının gösterime girmesiyle şöhret olduğuna, olacağına pişman olan Ed'in bize göre keyifli, Ed'e göre bedbaht öyküsü.
Zamanında çok popüler bir çizgi roman dizisinden uyarlanan, prensli, prensesli, krallı, büyülü, kılıçlı, atlı, şatolu, destanımsı bir film.
Bir damla kan dökmeden, zamanının en iyi savaş filmi olmayı becerdiği geldi kulağımıza. Herkesle paylaşalım istedik. Bilin istedik.
Aldatılan kadınlar, aldatan kocalar. Feci karışık bir öykü, 1939 yapımı bir komedi.Siyah beyaz ama renkli sahneler de var arada.
Saadete hasret bir çiftçi ve güzeller güzeli bir kaçak köle arasında gelişen dostluk ve tehlikeli bir yolculuk.
Kocanız bir gün işten eve dönüyor, yanında bir adam, misafir. Bir de bakıyorsunuz ki bu adam yıllar önce size tecavüz eden adam. Nı nı nı. İntikam.
"Arkadaşlık, markadaşlık tanımam, girişirim hiç acımam" cümlesi filmin ana teması. Aynı kadına aşık olan iki arkadaşın savaşı.
Aradan iki yıl geçer. Bu kez bilirkişi, Bahamalar'da ana karakterin tatilini zehir etmektedir. Yine her şeyi bilir ama bunun esirgemesi, bağışlaması yok.
Fransız sinemasından, bir hanımın yönetiminde, erotik bir film. Bir kadının bedeni ve ruhu arasında yaşadığı çelişki ve ikisini bir arada yaşama girişimleri.
Gerçek bir romandan uyarlama, gerçek bir olay. 1998 yılında en iyi yabancı film dalında Oscar'a aday gösterilmiş bir Brezilya filmi.
Bir çocuğa ilk aşılanması gereken şey; eğlence, eğer eğlence günah sayılıyorsa, günahtır. Kevin Costner'da böyle yapıyor.
Hani hep derler ya "bir sevgi filmi" diye. Komik bir tabirdir ama bu film gerçekten de öyle. İzlemeyenler kaçırmasın, izleyenler bir daha izlesin.
Evlilik gerekli midir? Kimle evlenmek gerekir? Evlenmemiş kızlar lezbiyen midir? Andie MacDowell'ın uğruna ölünmeli midir?
Buluğ çağını atlatıp, kişiliğini bulmaya çalışan Frankie'nin yaz tatili boyunca çevresi ve ailesi ile yaşadıkları.
Gerçek bir öykü. Önce romanlaştırılmış daha sonra senaryolaştırılmış. Ölümcül kimyasal atıkların sorumlusu iki büyük şirkete karşı küçük insanlar.
Babaların babası DeNiro'nun psikoloji bozulursa, Billy Crystal psikiyatrist olursa, ve film de komedi ise, hakikaten bu şey komik demektir.
Hazırlarken bunaldığımız bu filmi kısaca tanıtmak gerekirse; Bilgisayar oyunundan fırlama, ne idüğü belli olmayan bir film, demek kafi.
İki dalda Oscar almış, Pulitzer ödüllü bir oyundan uyarlanmış, keyifli duygusal bir film. Hani vardır ya, sadece filmlerde görülen aşklardan.
3 Oscar'lı, bir askerin mektuplarından yola çıkılarak hazırlanmış, gerçekçi bir savaş filmi. İç savaşta ilk kez orduya alınan siyahlar ve yaşadıkları.
İlk yönetmenlik denemesinde Rickman, dul bir kadının bir gün içinde yaşadıklarından derleyerek, dört farklı ilişkiyi anlatıyor.
Minicik eteklerle beysbol oynayan hoş hatunlar var bu filmde. O eteklerle oynamak kolay iş değil, eh kadro da öyle böyle değil.
Anastasia dolu bir film hakikaten. Bir gerçek Anastasia var, bir de imitasyon. Ama bazen imitasyonlar da gerçek olabilir, şüphe etmek lazım.
Stephen King'den iyi bir korku filmi. Zamanında insanların bu filmi dillerinden düşürmediğini henüz izlememiş olanlara duyurmak boynumuz borcudur.
Federico García Lorca'nın meşhur oyunu Kanlı Düğün'ünden, Alfredo Manas ile baleye, baleden Saura ile sinemaya. Aşk üçgeni, intikam ve dans.
Matrix nedir?
Günümüzün sağlık sistemini eleştiren kalabalık bir hastane komedisi. Doktorların işleri de günden güne zor bir hal alıyor.
Sol tarafta gördüğünüz şeker gibi iki oyuncuyla desteklenmiş bir aşk filmi. Sorumsuz esas oğlan, beklemekten sıkılmış, idealist esas kız.
Nefis kadrosuyla, anne - kız ilişkisi üzerine değişik bir komedi. İkisi de sinema yıldızı ana-kız tekrar birlikte yaşamaya başlayınca.
Franz Lidz'in hatıralarından sinemaya uyarlanmış bir otobiyografi. 12 yaşındaki bir çocuğun ailesiyle yaşadığı bunalım, amcalarıyla yaşadığı mutluluk.
Açıklamaya gerek var mı? I'm singin in the rain! I'mmmm ssiingginn in thee raain!!Dara ra ra dara ra...
Modern aşk masalımız olan, yüreğimize mal olmuş sevimli yalan, Pretty Woman'ın ekibi yine toplanmış. Onlar para kazansın, biz eğlenelim diye.
Zengin olmanın dayanılmaz hafifliğini hissetmek isteyen bir grup başarısız elemanın trajedisini konu alan, karlı, kanlı, paralı bir film.
Romeo ve Juliet zuhuratından sonra yine bir Shakespeare uyarlaması. Önce günümüze sonra da sinemaya uyarlanan genç insanlarla dolu bir film.
V. Henry ve bitmek tükenmek bilmez Hamlet'ten sonra Kenneth Branagh'tan yine bir Shakespeare uyarlaması. Bu seferki kısa ve eğlenceli.
Huzur dolu bir akşamı tamamlayabilecek, çok hafif, keyifli bir film. Güzel bir kadın ve iki en iyi arkadaş. Aşk bide kargaşa.
Kurosawa'nın, Japonya da ikamet eden "Yojimbo" isimli filmini, Texas'ın küçük bir kasabasına taşıyan, vurdulu kırdılı bir eğlence.
Danimarka yapımı Nattevagten'ın, yönetmenliği ve senaryosu yine aynı kişiye ait olan Hollywood versiyonu. Nefis kadro. Seri cinayetli bir gerilim.
Alfred Hitchcock'un en başarılı filmlerinden biri. Oyuncular da öyle böyle değil. Komedi öğeleri barındıran bir gerilim. Kaçırılmaması gerekir.
Top Gun'dan sonra yönetmen ve Tom bir araya gelip aynı başarıyı sağlayamasalarda, her kesime hitap eden bir macera. Araba var, aşk var, vızırtı var.
Nefis oyuncular, dokuz adet Oscar ve pek güzel bir hikaye. İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan, dillere destan bir aşk ve trajedi.
Fırtına sahnesi barındırdığı için, "Fırtınalı aşk" olarak güzel Türkçe'mize çevrilen romantik bir komedi. Hani kader ağlarını örüverir ya, işte öyle bir şey.
Büyük aşklar kavgayla başlar fikrinden yola çıkılmış bir romantizm. Aynı zamanda, politika ve seçim kampanyalarını eşeleyen bir komedi.
Hak, hukuk, adalet kavramlarının hiçe sayıldığı sistemi eleştiren, avukatlı, üç kağıtlı, koşuşturmalı, zeki bir gerilim.
Bir kadın yönetmenden, kadını anlatan, dünya çapında katıldığı sayısız festivallerden ve yarışmalardan eli boş dönmemiş bir başarı.
Sınav sonrası ulu geyiğimiz; "Nasıl geçti? Rüzgar gibi geçti", diyaloğunun esin kaynağı. Her daim en iyiler arasında. Klasik ki ne klasik.
İlk kırk sekiz saatin biri çenebaz, diğeri vakur iki cengaveri, bir kırk sekiz saat daha görevde. Eğlencelik.
"Ağlatan Oyun" filminin yaratıcısından, oidipus kompleksini işleyen, sıradışı, ince düşünülmüş bir film.
Polisler arası mücadele. Biri mülayim, kendini topluma adamış, dürüst. Diğeri, her türlü pisliğin içinde, hasta ruhlu bir kurnaz. Değişik bir polisiye.
"Hamam" dan sonra yine geleneksel bir Türk mekanı. Aşk, ihanet, entrika... Bir Osmanlı Sarayı için gereken her şey var yani.
"Pretty Woman" ın yönetmeninden yine bir aşk filmi. Zihinsel engelli sevgililer ve hayat ile mücadele halinde yaşadıkları tertemiz aşkları.
Amerika'nın televizyonda yayınlanan ödüllü çizgi dizisi, çizgi film olmuş. Çocuklar için bir eğlencelik.
Bir yol filmi kıvamında, karakter çatışmalarının cirit attığı bir komedi. Hayatını sorgulayan orta yaşlı bir adam ve adamın gözlerini açan bir genç.
Nefis görüntülerle, her tarafından trajedi fışkıran bir film. Aynı kadına aşık olan üç kardeş. Parçalanan bir aile.
Tüm zamanların en iyileri arasında başı çeken üçlemenin, ilk ve en önemli filmi. Müziğiyle, konusuyla ve ne dediği anlaşılamayan babasıyla bir klasik.
İngiltere'nin ilk kadın yazarlarından olan Jane Austen'ın romanından sinemaya uyarlanmış olan, eğlenceli bir duygusal.
Tuhaf öyküsü, kusursuz görüntüleri, fevkalade müziği, enfes kadrosu ve vazgeçilmez balığıyla izleyenleri hayrete düşüren bir film.
Klasik bir Woody Allen. Bir sürü insan, bir yığın ilişki, romantizm ve tabii ki sorun var bu komedide. Hem de şarkılarla, türkülerle.
Şöyle koltuğuma yayılıp, kafa yormadan, neşeli bir şeyler izlesem, diyenler için bire bir. Hem komik, hem romantik.
Sylvester Stallone'nun sadece kas yığını olmadığını, bir karakter oyuncusu olduğunu keşfettiğimiz bir film. Polisler arası entrikalar.
Çok uzun zaman önce, çok uzak bir galakside, develer tellal, pireler berber iken meydana gelen Star Wars efsanesinin dördüncü, ama birinci filmi.
İki sinema öğrencisinin, "işte gerçek korku budur, düşük bütçeyle bir film böyle pazarlanır" diyerek, yüksek bütçeli filmlerin kafasına attığı bir başarı.
Klasik bir macera ama bu sefer Rambo'muz kadın. Bir yandan yemek yaparken diğer yandan vuruyor, kırıyor, öldürüyor.
DeVito'nun garip bakış açısı ve keskin kamera açılarıyla, bitmek tükenmek bilmeyen kadın - erkek tartışmasını, mizahi dille ölümüne abartan bir kara komedi.
Psikolojik bir aşk filmi. Kendisine aşık manik depresif hastasına aşık olan bir psikiyatr ve kariyeri. Bu depresif, aşık olunmayacak gibi değil hani.
Emily Brontë'nin ölümsüz romanından sinemaya uyarlanan filmlerin beşincisi. İki enfes oyuncuyu tekrar bir araya getiren, aşk ve intikam üzerine bir trajedi.
Aksiyon filmlerinin ağır abartısını alıp hat sahfalara ulaştıran, bunu yaparken içten içe kendini tiye alan, lezzetli bir macera.
Alfred Uhry'nin oyunundan adaptasyon, dört Oscar'lı bir film. İhtiyar, musevi bir dul ile siyah şoförü arasında gelişen ve yirmi yıl süren sevimli ilişki.
Tüm zamanların en iyi filmleri arasında daima başı çeken, zamanında büyük olay yaratmış, halen de yaratmaya devam eden, büyük bir klasik.
Vietnam ve dönemin Amerika'sı üzerine çekilen en iyi filmlerden biri. Bir savaş gazisinin bunalımları ve acılarıyla gerçek yaşam öyküsü.
Televizyon yıldızı olma yolunda cinayet dahil her şeyi göze alan saplantılı, küçük kasaba kızının ironi dolu öyküsü. Değişik bir kara komedi.
İki komedi ustası ilk kez bir araya gelmiş, samanlık seyran olmuş. Bize de, Ed Wood tavında bir yönetmenin son çırpınışlarına gevrek gevrek gülmek düşmüş.
Yunanlı bir muhacir'in yarı Türkçe yarı Yunanca yazdığı "Kayıkçı" şarkısındaki sağır dilsiz Türk genciyle, Yunan kızın, olanaksız aşkı.
Zamanında öyle bir promosyon yapıldı ki filme; bilmeyen, hatırlamayan kalmamıştır. Bir yığın teknoloji, bir o kadar dinazor.
İki eski aşık, tekrar karşılaşır. Oturdukları masanın hemen yanında siyah piyanist, piyanosunun başında. "Bir daha çal, Sam." Sam çalar: "As time goes by".
Geleneklerin hakim olduğu 19.yy aristokrasisinde kuralları yıkmaya cesaret eden iki aşık. Edith Wharton'un Pulitzer ödüllü romanından cevherli bir uyarlama.
Orson Welles'ten belalı bir film daha. Lakin bu defa Welles'i oyuna getirip filmin 50 dakikasını kesmiş, bir de sonunu değiştirmişler.
Adamın biri, uçak kazasında bir sürü kişinin hayatını kurtarır fakat başka bir adam gelip kahramanlığı üzerine alır. Seyri kolay, keyifli bir film.
Seri cinayetler işleyen katil. Katil'in peşine düşen bir FBI ajanı. Ajan katili yakalamaya, katil ajanı tuzağa düşürmeye çalışır. Bir nevi Tom ve Jerry.
Sağım, solum, önüm, arkam Adam Sandler. Yine aynı tipleme, çocuk ruhlu bir yetişkin. Bu defa baba olmaya karar veriyor, hem de ne baba.
"Dört nikah bir cenaze"nin yaratıcılarından bir romantik komedi daha. Basit bir kitapçı ve dünyanın en popüler kadını arasındaki sevimli ama hafif zahmetli aşk.
Vizyona girdiği zamanlarda uzun süre konuşulan ayrıcalıklı bir Türk filmi. Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı.
Altı defa sinemaya uyarlanmış, Charlotte Brontë'nin dillere destan romanının en son versiyonu. Jane Eyre'nin trajik hayatını anlatan makbul bir uyarlama.
Esasen yurdumuzda "Kelepçeli Aşık" olarak bilinir bu film. Çevirmenler fazla salladıklarını farketmiş olacaklar ki daha akla yatkın bir isim bulmuşlar.
Sessiz sakin, komik, aynı zamanda ironi dolu Charlie Chaplin. Yalnız adam bu kez altın aramaya Alaska'ya gidiyor. Hala izlememiş olanlar için.
İki kardeş, bir de kadın. Kardeşler kadına aşık. Bir aşk, üç kişiye dar gelince biri çekilmeli, uzlaşma sağlanmalı. Kolay iş değil. Keyifli bir kara komedi.
Zorla satılarak evlendirilmek istenen bahtsız kadın ile onu kurtaran adamın sessiz bir adaya kaçarak saadet dolu günler yaşama çabası.
Tamamlanmasından dört gün sonra ölen Kubrick'in, efsanevi, son ve kapanış filmi. Sadakat, cinsellik ve hayvani dürtüler üzerine karışık bir hikaye.
Genç yaşta evlenen güzel annenin seneler sonra yeniden, buluğ çağındaki kızının ise ilk kez keşfettiği genç kızlık heyecanları ile dolu bir yaz.
İçerdiği dehşet işkence sahneleriyle, izleyiciye işkence çektirdiği düşünülen ve gösterimi yasaklanan, baştan sona yerli bir film. 12 Eylül dönemi.
1995 yapımı filmin, ülkemizde iki- üç sene kadar vizyonda gösterildiği düşünülürse biz Türkler bu filmi gönülden sevmiş olmalıyız.
Pırıl pırıl gençlerden oluşan bu filmde, ilk cinsel deneyimini yaşamak isteyen, ancak yol yordam bilmeyen bir gruba yoldaşlık ediyoruz.
Siyah beyaz, sessiz ama zamanın teknolojisiyle harikalar yaratan bir başyapıt. Yedi ayrı versiyonun, 1981 ve en mükemmel versiyonu. Biraz uzun ama.
İtalya'ya birbirinden garip insanlar arasına, babasını ve kadınlığını aramaya giden 19 yaşındaki kızın yaşadıkları ve yaşattıkları : ) Kaçmaz.
Problemli bir çocukluk geçiren Avustralyalı piyanist David Heltgott'un gerçek yaşam hikayesi. İzlenilesi, görülesi bir film.
Büyüyüp adam olan, benliğini unutan Peter Pan'ın kayıp çocukların ve Kaptan Kanca'nın yanına yeniden dönüşü. Hem küçüklere, hem büyüklere...
Hani bir zamanlar çizgi filmi vardı ya: "Hadi hadi Gecıt kollar!" Viiuuyyyy... Heh işte onu alıp, canlı karakterlerle sinemaya uyarlamışlar.
Yoksulların, çaresizlerin,yeniklerin yönetmeni olarak etiketlenen Demirkubuz'dan dört Portakal'lı, aşk ve kötülük üstüne bir üçüncü sayfa haberi.
Cinsel zıtlıklar üzerine kurulmuş, Küba rejimini eleştiren bir film. Devrimci bir yakışıklı ile eşcinsel sanatçı arasındaki ilişki.
Kurgusunu bitirdiği gün ölen, İngiliz Özgür Sinema Akımı'nın ustalarından Richardson'ın aşk, ihanet ve gizlilik üzerine kurulmuş son filmi.
"Devrim'in güneşinde yananlar için" sloganıyla, Stalin Rusya'sının politikasını ve sosyal gerçekliğini gözler önüne seren güçlü bir film.
Jean Poiret'in meşhur oyununa sadece Ali Poyrazoğlu ve Fransızlar değil, Hollywood da dokundu. Cinsel tercihlerin ve hoşgörünün cirit attığı bir komedi.
Sıcak evinizde patlamış mısır eşliğinde rahatlayabileceğiniz, hafif türkfilmivari olsa da, ikinci görüşte aşk hakkında sempatik bir film.
Tarantino'dan vizyona girdiğinde hayranlarını hayrete düşüren, hatta kimilerinin anlayamadığı karakterler analizi üzerine kurduğu, sakin filmi.
Doğa üstü güçler, hayaletler, sesler, kendi kendine hareket eden eşyalar vs... Korku filmi için gereken her şey var. Lakin bu sefer şükür ki karakterler "teenager" değil.
Ve işte karşınızda dünyanın en seksi erkeği seçilmiş, Van Damme!! Farklı olarak bu filminde garip mimikler eşliğinde vuruyor, kırıyor, öldürüyor.
Dört arkadaşın saçma sapan hikayesi. Düğüne giderken içlerinden biri banka soyunca bin bir türlü dert açılır başlarına. Amaç güldürmek tabii.
Hollywood filmlerinin arka yüzünü hicivlerle ve biraz aksiyonla sergileyen keyifli bir Hollywood komedisi. DeVito ve Travolta'nın oyunculuğu da bir başka güzel.
Alışılageldik bir Hollywood komedisi. İki arkadaş; biri aktör, diğeri avukat. Avukat hastalanınca onun rolünü üstlenen aktör... Akşamı tv karşısında geçirmek isteyenlere.
Birinci Dünya Savaşı zamanında yaşanan, iki kardeş arasındaki rekabet üzerine ailevi sorunlar. James Dean'in yıldızının parladığı film olarak da bilinir .
Piyano'nun yönetmeninden merkeze yine bir kadın yerleştirilmiş tarihi bir drama. Verilen kararlar, yapılan hatalar, geri dönüş için harcanan çabalar...
Korkalım, korkutalım. Korku filmi ustası Carpenter'dan hafif karışık, biraz fantastik, acık da vahşet dolu bir film. Sevenlere...
Aklınızdan bir macera filmi tutun. Onu "Man in Black" ile çarpın, western'e bölün. Bulduğunuz filme Will Smith'i ekleyip, bilim kurgu ile toplayın.
"Kuzuların Sessizliği"ni andırıyor. Hopkins yine hapiste, lakin bu sefer psikopat değil, sırlarla dolu bir bilim adamı. Sırrı çözmek için bu kez erkek bir psikiyatr iş başında.
Aşk hepimizi aptallaştırırmış. Bu film öyle diyo. Nefis kadrosuyla, Shakespeare'e yaraşır karmaşasıyla, keyifli bir aşk komedisi.
Vizyona girdiğinde hayli tantana kopmuştu güzel Türkiye'mizde. Hatta Hamamcılar Derneği filmi izlemeden etmeden ayaklanmıştı.
Değişik bir bakış açısıyla çekilmiş enteresan bir film. Her ne kadar sonu hafif absürd olsa da keyifi sahneler var.
Liam Neeson bu defa bir İskoç kahramanı olarak çıkıyor karşımıza. Cumhuriyet filminde Atatürk rolünü de seve seve oynardı herhal. Kurtarıyor adam.
"Ahlaksız Teklif"ten daha ahlaklı diyebiliriz. Çocukları olmayan bir aile, kiralık baba olarak toy bir adam tutar. Sonuç; adam evin hanımına aşık olur.
Zombi furyasını başlatan ve bir döneme damgasını vuran korku filmi işte bu film. Siyah beyaz bir klasik ve halen ürpertiyor...
99 Model bir yeniden çevrim ile 60'ların hırsızlı, soygunlu, dedektifli ve aşklı filmlerine geri dönüyoruz. Nostalji olsun diye.
II. Dünya Savaşı, Varlık Vergisi, yaşamlarından edilen insanlar ve hala hakim olan kasaba kültürünün yerleşimi. 5 Portakallı, ilgi gösterilesi bir yapım bu.
Shawshank hapishanesinde bu kadar mı dahiyane olaylar meydana gelir? Hadi geldi, bu kadar mı güzel anlatılır? Kaçmasın.
Metin Kaçan'ın çok satan kitabından, Altıoklar uyarlaması. Çok beğenen de var, nefret eden de... İzlemeyenler için iki gruptan birine dahil olma fırsatı.
Pek başarılı bir oyun uyarlaması olmasa da, oyuncuların hatırına izlenebilecek keyifli bir fantastik film. Şu kadının güzelliğine baksanıza.
Dünyayı ele geçirmek istemeyen ilk temiz kalpli, iyi niyetli uzaylı. Çocukluğumuzun en önemli filmlerinden biri, belki de hala öyledir.
Bu film insana "Bir zamanlar Jaws vardı ya!" dedirtiyor. Aynı konu olmasa bile karakterlerimiz aynı: Köpek balıkları. Yine ısırıyorlar...
Altıoklar'dan klostrofobik bir medya eleştirisi. Medya eleştirisini kimin yaptığı ve kimleri kullandığı tartışmalara yol açacak gibi görünüyor.
Fiziksel engelli bir kadının ölmeden önce bekaretini kaybetme arzusunu gerçekleştirmeye çalışan hayalperest bir adam. Sevimli bir komedi.
Sirke benzetilmiş bir hayat üzerinden bir deniz kızına aşık olan ip canbazı ve ustasının bu aşka engel olma çabası. İki Portakal'lı bir dram.
Büyük aşklar nefretle başlar mefhumundan yola çıkılarak hazırlanmış şen bir romantizm. Erkeklere Pfeiffer, kadınlara Clooney tavsiye edilir.
Kafa karıştıran klasikleşmiş bir dedektif filmi. Kimse ne göründüğü gibi, ne de söylediği... Sinema tarihinin en iyi eserlerinden biri olduğu söylenir.
Türkiye'de vuku bulmuş gerçek bir casusluk öyküsü. Görülesi, üzerinde yorum yapılası bir film. Söylemedi demeyin sonra.
İki komik adam bizleri eğlendirme misyonunu yüklenerek ömür boyu hapse girmişler. Eh, Eddie Murphy'de bunlardan biri olunca konuşur da konuşur artık.
Kocanız bir uçak kazasında ölse, sizi aldattığını öğrenseniz ve aldattığı kadının kocasına aşık olsanız, o da size aşık olsa nasıl olur?
Pek parlak bir senaryoya sahip değilse de, oyunculuk izlemek isteyenlere ve yapacak başka işi olmayanlara meşgale olabilir.
Artık içimizden birileri haline gelen Romeo ve Juliet'in modernize edilmiş trajik aşkı. Shakespeare bu filmi izlese dumur üzerine dumur yaşardı herhal.
İtalyan Yeni-Gerçekçilik akımının en önemli temsilcisinden çok basit fakat basit olduğu kadar şahane bir klasik. "Fırsat bu fırsat, kaçırmayın" der zuxxi.com.
Charlie Chaplin'in sıkı çalışılmış, detaylı biyografisi. Robert Downey Jr.'ın oyunculuğu harbi hakikatli. Kadro da öyle böyle değil. İzlenesi.
Bir grup insanın hayata karşı değişik bakış açılarını, dostluklarını, aşklarını ve kariyerlerini sorgu sual eden ilginç bir karakter çalışması.
Se7en'ın yönetmeninden accaayip bir kara komedi. Filmde popüler hayata dair herşey var. Kendini yaşanana ait hissetmeyip, farklı bir hayat isteyenlere...
Efsanevi, fantastik bir film. Bundan yaklaşık 1000 yıl önce cereyan ediyor her şey. Savaşlar, efsanevi yaratıklar, Vikingler ve bir adet 13 numaralı savaşçı var.
Türk sinemasını, içine düştüğü neidüğü belirsiz, göz gözü görmez akımdan sıyıran ilk film olma sıfatıyla, Türk'ün bağrına bastığı Eşkıya.
"Kasaba"dan kasabaya koşan Nuri Bilge Ceylan ikinci uzun metrajlısında, amatör oyuncularla film içinde film çekiyor. Üç Portakallı bir dram.
Üç feci oyuncu arasında gelişen ilişkiler. Vietnam sonrası bunalım, hatıralar ve aşk. Başarılı oyunculuğa ek olarak basit fakat sürükleyici bir dram.
Sharon'ın güzel kıyafetlerini, bacaklarını, Sylvester'ın kıçını ve bol bol patlama, koşuşturma izlemek istiyorsanız; buyurun çekinmeden izleyin.
Bulmuşken kaçırılmayacak nefis bir film. Bir yanda nükleer silahlar ve vahşet, diğer yanda bir Japon ve bir Fransız'ın umutsuz aşkı.
Bir milletin lideri ve dünya çapında barış ve anlayışın sembolü Mahatma Gandhi'nin öyküsü. Tam tamına sekiz Oscar'lı bir biyografi.
Klasik bir "Katil Kim?" filmi. Ortada bir cinayet var ve hep beraber seferber oluyor, katili bulmaya çalışıyoruz. Cümleten kolay gelsin.
Hani büyükler der ya:" En güzel zamanların, tadını çıkarmaya bak." İşte gençlik yıllarının önemini gözümüze sokacak bir dram.
Büyük bir paranın altında kalan namuslu, basit bir adam. Para hususu üzerine ihtimamla hazırlanmış, hayli beğeni toplamış yerli bir drama.
Spielberg'in bilgisayar ve dinozor kullanmadan yarattığı siyah beyaz bir modern klasik. Müziği bile bir çok kişiyi ağlatmaktadır.
Erkekler kadar hoplama, zıplama ve kılıçtan geçirme becerisine sahip kadın korsanın fantastik macerası. Seyri kolay, eğlenceli.
Bızt. Sevgili Nasa. Dünyaya yine meteor düşüyor. Hemen gerekenin yapılmasını dünya vatandaşları olarak rica eder, saygılarımızı sunarız.
Hitchcock'un başyapıtları arasından "en başyapıt" olarak gösterilen nefis bir gerilim. Kaçırmayın bunu.
1954 yılında Hitchcock amca tarafından üç boyutlu çekilen, 1998'de yeniden çekilecek olan, komik bir Türkçe isime sahip, sıkı bir gerilim.
Biraz fantastik, biraz eğlenceli; her nasıl oluyorsa biraz da üzücü bir drama. Bir Oscar'ı, iki küresi, güzelce bir kadrosu var.
"Crash" ile hepimizi dumura uğratan Cronenberg'den "uff hangisi gerçek, hangisi sanal" dedirten gerilim yüklü bir bilim kurgu.
Dünya kalabalık; onlara bir tane Eddie Murphy yetmemiş, ikincisini peydah etmeye çalışıyorlar. Düşük çeneli zenci komedilerini sevenlere.
Dooo; bir külah dondurmaaa, reee; masmavi bir dereee, miii; ufukta bir gemiii, faaa; gemide bir tayfaaa, soool; papatyalı bir yooool, la; güneşten...
89'da Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ilan edildi Kusturica bu filmi ile. Çingene muhitleri eğlencelidir bilirsiniz. Çalgılı, gürültülü.
Lanetli binada bir gece geçirebilene manyak milyarderden bir milyon dolar! Titretmezse para yok.
Öğretmenlerinin canına ot tıkamak isteyen üç kafadarın neşeli gerilimi! Neşeli gerilim olur mu? Scream'in senaristi yönetmen olursa, evet.
İnsanoğlu iki koca eskitir de bakire kalır mı? Kalırsa neden kalır? Bizimkiler dizisinin ekibinden, şenlikli bir mahkeme komedisi.
Zeus'un, herbiri farklı bir sanata yoğunlaşmış dokuz kızından biri Holywood'un başarısız senaryo yazarına yardım ediyor. Komik.
Geleceği olmayan bir kömür madeni kasabasında roket imalatına girişen hayalperest gençlerin gerçek öyküsü. Destek olalım onlara.
Canlılar evrenin yaratıcısı tarafından yönetilen uzaktan kumandalı robotlardan başka bir şey değildir. Hayatın tekdüze kurumlarına komedili saldırı.
Arjantin'in karanlık tarihini tuhaf bir aşk öyküsünün içinden seyreden politik bir yapım. İşkenceci ve kurban arasındaki aşk öyküsü.
Annelere söyleyin kızlarının telli duvaklı hayalleri üzerine oyun oynamasınlar. Meksika'dan pastalı, trajik, romantik, büyülü bir masal.
Güzel kızımız hükümetin biricik ajanına aşık olacağını hesap etmeden, vatan uğruna nazilerin kucağına atlıyor. Hitchcock'un en iyilerinden.
Merhaba ben Bond, James Bond. Bu da bizim 19. beyazperde maceramız. Hopluyor, zıplıyor, aksiyonda sınır tanımıyoruz. Bekleriz efendim.
Kız arkadaşının babasının mafya çıkmasıyla bozulan sarsak oğlanın komedili macerası. Bildiğimiz romantik-komedilerden bir tane daha.
55 yapımı gerilim klasiği Les Diaboliques'in (Şeytan Ruhlu İnsanlar) 96 yapımı, orjinalinin yanına pek yaklaşamayan versiyonu. Kadro hoş.
Ünlü romancı Paul Auster'in kaleminden, rahatlıkla başyapıt olarak değerlendirilebilecek bir kent masalı.
Uzaktan bakıldığında klişe bir hikaye üzerine kurulu gibi görünse de... I-ıh. Sakın kaçırmayın insanın yüreğine dokunan bu filmi.
Dünyada manyaklık haline gelmiş James Bond parodisi Austin Powers serisinin ikinci filmi. Espri anlayışı bizlere ne derece hitap eder bilemeden...
Türk'ün en önemli malzemesi; Malkoçoğlu, Kara Murat vs. Gani Müjde'ye nasip oldu. Umut verici mizahı, düşündürücü magazinsel kadrosu ile.
Maymunlar tarafından büyütülmüş, ormanda bağıra çağıra bir ipten diğerine atlayan malum Tarzan'ın hayatı. Çizgi film ama aksiyon tadında.
Bosna Savaşı zamanında, İngiltere'deki Yugoslav mülteciler ve İngilizlerin içiçe geçmiş yaşamı. Hayat güzeldir felsefesinden feyz almış bir kara komedi.
Rocky Ballıboğa'nın dördüncü macerası. Nostalji olsun diyerek, Rocky'nin ağzı, burnu dağılmış şekilde "Adriyın, Adriyıın" nidalarını izlemek hoş olabilir.
2000'e iki kala, dünyanın sonunu hazırlayan şeytana karşı giriştiği takdire şayan mücadele ile Arnold'un fantastik dönüşü.
Asteriks Romalının çenesinin altına yumruğu çıkardımı Romalı göğe yükselir, sandaletleri yerinde kalırdı. Ne eğlenirdik.
Birbirlerini oldukları gibi kabul eden iki kişi; fahişe ve kendini içkiyle öldürmek isteyen alkolik arasında yaşanan acayip güçlü bir aşk hikayesi.
İçinde intikam, şantaj, cinsellik, uyuşturucu, mafya ve aşk barındıran, taaa uzak doğulardan gelmiş ilginç bir dram. İzlemeli.
Sen git hayatının aşkı nerede yaşıyor bul, onunla konuşcam, buluşcam diye aynı apartmandan başka bir kıza aşık ol. Oldu mu?
Sinema ustalarından Wim Wenders'in desteğiyle dört ayrı aşk hikayesi. Birbirinden güzel bir yığın adam oynuyor. Kaçarsa yazık olur.
Hayatı seç. Bir iş seç. Bir ev seç. Diş sigortası, iç çamaşırı ve birbirine uyan valizler seç. Geleceğini seç... Neden insan böyle bir şey yapmak istesin ki?
Özel efektlere saldırmadan, olması gerektiği gibi; tedirgin edici, ürpertici ve şaşırtıcı bir gerilim. Ucuz prodüksiyon, büyük başarı.
On bir yıldır sinema yapmayan Zeki Ökten, hayalleri gerçekleştirmek için bir araya gelen gerçek ve usta oyuncular ile Güle Güle diyor.
Hiç vakit kaybetmeden kült filmler arasında kendine yer edinen, zeka isteyen bir komedi. Ne demeli; İzleyenler, izlemeyenleri teşvik etmeli.
Yakışıklı César hayatının aşkını bulduğu günün ertesi paramparça bir surat ile kalakalıyor. İspanya'dan başarılı bir psikolojik drama.
Geceyarısı Expresi'ne benzetildiği için ülkemizde bir hayli tepki bunun, yanında da yurt içi ve yurt dışı bir yığın ödül toplayan yerli bir yara.
Şöyle keyifli bir komedi izleyelim, içinde spor, biraz da cinsellik olsun. Kevin Costner'ın henüz kendini bozmadığı dönemlerden...
Fransız halk kahramanı Jeanne D'arc'ın kısacık fakat ağzına kadar dolu yaşamı, Amerikalı-Avrupalı; Luc Besson'un gözüyle.
Yakın tarihimizin en önemli olaylarından; 12 Eylül askeri darbesi ve etkileri, bu defa beş yaşındaki bir ufaklığın gözünden, gözümüze sokuluyor.
Balkan Ülkeleri arasındaki anlaşmazlık, dünya ve dünyaya bakış, yanında nefis oyunculuk, müzikler ve anlatım. Biraz edebi oldu galiba...
Amerikan suç filmlerinde hani bir olay vardır, sadece ve sadece baş kahraman çözebilir. Bu da onlardan biri. Bilge kişi ve yardımcısı katil kovalıyor.
Şiir gibi... Şiir sevmeyenler için roman gibi... Roman sevmeyenler için şarkı gibi... Şarkı sevmeyenler için film gibi... Yakından bakmalı!
Ölmek istemeyen fakat çok kısa ömrü kalan bir adam ile ölmek isteyen fakat bunu beceremeyen diğer bir adam, bir kaç haftalığına arkadaş oluyorlar.
1952 yılında yaşanmış gerçek bir hikayeden, karman çorman ve çapraşık ilişkiler barındıran bir film çıkmış. Tadına bakmaktan zarar gelmez.
"Azmin elinden ne uçan, ne de kaçan kurtulur" başlıklı duygusal mı duygusal, yaşanmış mı yaşanmış bir hikaye. Biraz klasik ama...
Caanım eski filmleri allayıp pullayıp önümüze koyuyorlar ya, bu da onlardan biri. "Kral ve Ben", version 1999.
Amerika'nın meşhur bir komedyeni varmış. Bazısı çok sever, bazısı nefret edermiş. İşte Andy Kaufmann denen bu adamın hayatı ve showları.
Bol ödüllü, ayakları yere bastıran, hakikatli, üstelik yerli.Taşı toprağı altın İstanbul bu defa farklı bölgelerden göç etmiş üç genci ağırlıyor.
"İçme çocum şu mereti, ciğerlerine yazık." Sigara sadece fosur fosur içene değil, sigara şirketi çalışanı için de hayati tehlike arz ediyor.
Ripley dolma sararken overlok yapabilen, yolda yürürken tırnaklarını kesebilen, on parmağında on marifet bir adamdır.
Yılmaz Güney filmlerini bundan gayrı sinemalarda bulabilmek büyük lütuf oldu. Yeniden, Şivan'ın üç yüz koyun ile büyük şehre yolculuğu.
"Bey, uyan. İçerden tıkırtılar geliyor." "Faredir hanım, boşver."
İsmine aldanıp çimenler, ağaçlar, börtü böcek gelmesin aklınıza. Mahkumları elektrikli sandalyeye götüren yeşil renkli yoldan bahsediyorlar.
John Irving romanını senaryoya dökmüş, bize de yetimhane dışı yaşamı şeker gibi bir kızdan öğrenen, el değmemiş oğlanı izlemek düşmüş.
"Gerçek" bir şeylere kavuşabilme arzusu, gezgin Leonardo DiCaprio beyefendiyi Tayland'a, oradan da cennete götürecektir.
İki can ciğer dost. Yine bir kadın. Aynı kadına duyulan arzu. Western tadında drama.
Senin benim kadar masum olmasına rağmen 19 yıl içerde yatan orta siklet boksörü Hurricane'in gerçek öyküsü. İbret masalı.
Ellilerin meşhur Rat Pack'ine bulaşan, karman çorman, I.Q'su yüksek, tabir yerinde ise tam bir makara kukara filmi.
"Kuşşlaaar. Şen kuşlaaar." İlkokulda böyle bir şarkı öğretilmişti bizlere. Bu filmden sonra hiç şen görünmediler biz çocuklara.
İki kardeşi birbirine düşürerek, her türlü zorluğun altından kalkabilmiş bir aileyi paramparça eden bir kadın, İtalya ve sinema.
Kuzey İrlanda'da yaşanan mücadelenin içinden doğan ateşli fakat çok zor bir aşk. Oyunculuk, yönetim, hikaye... Her şeyiyle pek izlenilesi film.
Manolya; yapraklı, iri çiçekli ağaç veya ağaççık. Çok ilkel tipte, pek çok ayrı parçanın sarmal dizimi ile çiçek açar. Nefistir.
Kadının biri kocasını öldürmekten hapse düşüyor. Tahliye olunca tekrar kocasını öldürmek için yola çıkıyor. Oluyor böyle şeyler, garipsemeye gelmez.
Yahudilerin Nazilerden kaçması komedi olabilir mi? demeyin. Bu filme ve eğer bir delinin aklına uyulursa, olur.
60 yıl zenci düşmanı olarak yaşamış bir adam, gerçek annesinin bir siyah olduğunu öğrenirse ne olur, ne olmalıdır, nasıl davranmalıdır?
Tarantino'nun Top Gun filmi ile ilgili saptamalarını barındıran, senaryosu altı yazarın elinden çıkma ilginç bir romantik komedi.
Klasikler klasiği John Steinbeck'in romanından fevkalede bir uyarlama. Duyduk duymadık demeyin, bu filmi izlemeden etmeyin.
Kimin anne olması gerektiğine karar veremeyen anne-kızın, taşı toprağı şöhret Beverly Hills'e yolculuğu.
Mucizeler, haberciler, İsa, çarmıha gerilme, yaralar, kan, ruhlar, din. Bir zamanların gözde korku filmi teması tekrar hortladı.
"Barışçı geeldiii, haanıım!" Patlamalı, koşuşturmacalı, tehlikeli, görsel efektli, kısacası pek klasik bir aksiyon. Sevenlere...
Küçük bir haftasonu kaçamağı yapayım demeden önce şöyle bir durup düşünmek gerekiyor. Karşındakinin cazibesi öldürmekle kalmıyor, süründürüyor.
Yine kurtarılacak bir yer ve masum insanlar var. Hadi bakim koçlar gösterin kendinizi. Roketleri durdurun, kötü adamları yakalayın.
İsmi geçen şahıs senin benim gibi bir insan aslında ama neler yapmış bir başına. Konu klasik gelebilir ama gerçek.
Kafası olmayan hayalet, garip ve beyaz yüzlü karakterler, puslu ve sisli orman, dallı ve budaklı acayip ağaçlar, gizemli cinayetler.
Ultra fakir İrlandalı ailenin Amerikan sefaletinden kaçıp, memleket sefaletinin içine düşüşü ve trajedinin boyu geçtiği gerçek bir yaşam öyküsü.
Brandon Teena olarak yaşayan Teena Brandon'ın gerçek yaşam öyküsünü izlemek ister misiniz?
"Kadın, erkeğe tecavüz edebilir mi?" sorusu bir hayli tartışılmıştı zamanında ama filmin asıl izlenilesi tarafı taciz sonrası entrikalar.
Evet arkadaşlar. Dünyayı kurtarmaya hazır mısınız? Yanınıza Will Smith'i almayı unutmayın ki kuul bakışlarıyla uzaylıları kendinden geçirsin.
Pek klasik bir aşk hikayesi olmasına rağmen, feci güzel anlatılmış ve oynanmış, bol ödüllü, kısacası sevilesi bir komedi.
Filmin tamamı bir odada geçiyor. 12 jüri üyesi, genç bir adamın hayatı için karar vermeye çalışıyor. Ön yargılar, insan hayatına duyulan saygı ve çelişkiler.
Savaş sonrası bir grup asker altın derdine maceraya atılır. Beklenmedik şeyler olunca torunlara anlatacak bol bol askerlik anıları olur.
Yanlışlıklar sonucu jigolo olan basit bir adamın başına gelenler. Sakarlık ve aksilikler üzerine kurulmuş komik olduğu düşünülen bir komedi.
Cinsellik içeren bazı sahneleri sayesinde sakıncalı bulunmuş, çok adaylı, az ödüllü, tutkulu ve esrarengiz bir aşk hikayesi ile karşı karşıyasınız.
İnsan yiyen kocaman timsahın ağzına dikey çomak sokmaya girişen ekibimizin korkulu, hem de komedili macerası.
Luc Besson'u Luc Besson, Jean Reno'yu Jean Reno yapan kendi tarzını yaratmış meşhur Nikita.
Bilindik bir aşk hikayesi. Bir kadın, iki adam. Farkı kılıçlı, krallı, kraliçeli dönemlerden olması.
Açgözlülük ve hırs üzerine dokunaklı ve güçlü bir roman uyarlaması. Doymak bilmez iki adamın entrikalarına karşı mücadele eden iyimser çiftçi.
Kibrit yanar: Çııss! Müzik girer: Dın dı dın dın dın... Aman ne severdik. İşte o güzelim dizinin karizmasını beş saniye içinde yok eden sinema filmi.
Tarantino aşk filmi yazmak istemiş. Başlamış sakince. Biraz ilerledikten sonra baymış ve özüne dönmüş. Tony'e de al çek bu filmi hakkıyla demiş.
Tabiat dilinin matematik olduğunu düşünen bir adam. Diyor ki: "Paranoya, görünenin arkasında gizlenen düzenin içindeki kaderdir."
Teenage korku filmleri furyasına ön ayak olan Çığlık serisinin üçüncü ve sonuncu olduğu söylenen parçası. Şu kızcağız da ne karayazılıymış.
Müzik üzerine, müzikli bir belgesel. Süperdedeler olarak adlandırılan Küba'nın önemli müzisyenleri, ortak albümleri, konserleri ve kendileri.
Chaplin'in makina ve kapitalizm üzerine son sessiz, ilk ses efektli ironisi. Acayip çılgın, hala komik ve üstün.
Ve yönetmen olarak Tarantino ilk kez sahneye çıkar.
Konuya bakıp, "Bize ne amerikan futbolundan!" demeyin. Oliver Stone seneler sonra çıkıp, şu çağdaş toplumu biraz irdeliyim, demiş. Bunu da futbol üzerinden yapmış.
Amerikalılar ve Japon asıllı Amerikalıların paylaştığı adada yaşanan trajik bir aşkı barındıran, bol karlı bir dönem draması.
Klasik "Abi ya bar açalım" ya da "Bir film yapalım" geyiği vardır ya. İşte Fasulye'nin emekçilerinin geyiği lafta kalmamış. Belki bar da açarlar.
Oyuncaklar işte. Sahipleri gidince bir başlarına kalırlar. Bizler, yokluğumuzda oyuncaklarımızın nasıl vakit geçirdiğini öğrenmiş oluruz.
Paul Auster'dan bekleneceği üzere bir öyle, bir böyle dolanan, girdap gibi bir öykü. Kendi yazmış, kendi çekmiş.
Erkek dünyasının yarattığı, hayallerini süslediği "Aptal Sarışın" olarak yücelttiği, aslında bunu yaparken aşağıladığı Monroe'nun iç dünyası.
Amerikan işçi hareketinin en önemli isimlerinden biri olan Hoffa'nın yaşamına, arkadaşının gözünden şöyle bir bakmak isteyenlere.
Sanayileşmenin getirdiği yozlaşmayı yeren bir komedi. Konu tanıdık geldiyse... Evet, Chaplin "Asri Zamanlar"ı bu filmden alıntılarla yaratmış.
Bir kadın. Eşcinsel bir adam. Yanlışlıkla birlikte geçirilen bir gece. Gecenin sürprizi, bebek. Zorunluluktan doğan bir aile. Komedi.
Fevkalade basit bir adamın sessiz, sakin, kimine göre sıkıcı, mütevazi yaşamı ve varoluş mücadelesi.
Roma İmparatorluğu, imparator, imparatora karşı kahraman bir gladyatör, arena... Bir Spartaküs daha mı doğuyor?
1920'lerin edebiyat dünyasına, zamanın ötesinde yaşayan ünlü kadın şair Dorothy Parker'ın alaycı gözüyle bakış.
Woo'dan tangırtılı tungurtulu bir aksiyon. Konu tabii ki yine aynı: İnsanlık kurtarılacak. Birisi de sinemayı Woo'dan kurtarsa fena olmayacak.
Viktorya dönemindeki sınıf ayrılığını ve farklı iki sınıfın çatışmasını konu alan E.M. Forster'ın romanından üç Oscar'lı uyarlama.
Dört ayrı yönetmenden, dört ayrı hikaye. Pek olumlu eleştiriler almamasına rağmen, son öykü Tarantino'ya ait olunca izleyesi geliyo adamın.
Roma'da aynı evi paylaşan farklı dünyaların İngiliz bestecisi ve Afrikalı kadını. İçe kapanık adam, sırlarla dolu kadın ve piyano.
Karanlıktan korkuyor musunuz? Eğer korkmuyorsanız ve bu son kararınız ise filmi izledikten sonra tekrar düşünmeniz gerekiyormuş. Film böyle tanıtılıyor.
Belgesel tadında opera. Opera kıvamında belgesel. Mozart'ın meşhur "Saraydan Kız Kaçırma"sı Topkapı Sarayı'nda sahneleniyor.
O an sence doğru olanı seçmişsindir ama yıllar sonra kafandan "keşke" geçerse, filmde izleyeceğin kadın kadar şanslı olamayabilirsin.
Soldan sağa altı harf. Uçan Memeli? Bildim. Yarasa. Şeytankuşu da denir, kimileri genetik değişime uğrayarak saldırıya geçebilir. Dikkat edilmelidir.
Tartışmalı gazeteci Thompson'ın tartışmalı kitabından, bir bavul uyuşturucu ile Amerikan Rüyası'nı bulmak üzere yola çıkan iki kafası güzel adam.
Hem kendi cinsine, hem de karşı cinse duyduğu bastırılmış cinsel duygularını sorgulayan önemsiz bir adam.
Başta kendi olmak üzere aksiyon tarzı filmleri tiye alan eğlencelik bir aksiyon-komedi. Film kendi kendiyle pek güzel dalga geçiyor.
Filmin sonunlarına doğru dumuru yaşayacağınız aşk ve ihanet üzerine bir film. Acayip bir öykü, acayip oyunculuk, acayip bir final.
Shakespeare'in Macbeth'inin, tiyatro havasından kurtulamamış olsa bile Orson Welles uyarlaması. Eh, Shakespeare denince trajedi tabii...
"Trainspotting'in yaratıcılarından!" ifadesi yerleşti ya artık. Bu lafı ettiğin anda adam nasıl bir film izleyeceğini biliyor. Nefis, zeki, alternatif.
Bol çene Almadovar'dan ödül üstüne ödül almış kadınlar ve aktristler üzerine bir komedi. Oğlunun travesti babasını arayan bir anne.
Hoşgörüsüzlük, hastalık ve savaşın günlük yaşamın parçası olduğu bir zamana şahit olan, yaşadıklarını ve kurduklarını tuvaline döken ressam: Goya.
30'ların tuhaflıklarla dolu büyük ucuz roman yazarı ile gelecek vadeden bir yazarın yaşadığı garip aşkın gerçek hikayesi.
İrlanda mizahı üzerine kurulu, Ford'un en iyi filmlerinden biri. "Eyvah! Abim!" ünlemine benzer bir aşk hikayesi.
Ölümleri ve ölmek üzere olanları daha fazla bünyesi kaldırmayan ambulans görevlisinin elli altı sıkıntılı saati.
Rehineye ihtiyaç duyan genç ve yakışıklı soyguncu. Biraz hareket arayan orta yaşlı ve seksi kadın. Fevkalade bir yaratıcılık doğrusu.
Sadece dört film yaparak sinema dünyasının en önemli yönetmenleri arasında yerini alan Jean Vigo, eşi ve sinema arasında yaşanan tutkulu aşk.
Gelmişsin 29 yaşına, birden şüpheye düşünüyorsun: Acep yaşadığım, istediğim hayat mı? Kolay değil tabii, içeceksin sigaraları...
Ailesini ve insana ait duygularını tekrar keşfeden kiralık bir katilin perişanlığı, pek değişik ve pek zekice anlatılıyormuş.
Çizgi film yazmaya el varmıyor. Çizildiği doğrudur fakat çizgi film denince akla "Uçan Kaz Morton" yahut "Varyemez Amca" filan geliyor. Apayrı bir şey.
Hayat bitkinlerini, hayvanların betimlendiği evrene, şiirsel ve uçuk bir dünyaya taşıyabilecek sevimli bir bağımsız yapım.
Kısa yoldan parayı vurayım, altım kuru keyfim yerinde takılayım fikrini hayata geçirmeyi düşünenlere ibret dersi, düşünmeyenlere komedi.
Batı kültüründen kaçarak Hindistan'ın büyüsünde kendini bulan kadın ile onu tekrar eski haline sokmaya çalışan ruh bilimcinin savaşı.
Serseri eczacılar dünyanın sonunu hazırlayacak olan virüsü geliştirince Tom Cruise devreye girer, kibriti yakar...
İnsanoğlunun masumiyetini kaybediş hikayesini, karakterimiz Nic'in hayatından kısa hikayeler + Adem + Havva sayesinde öğreniyoruz.
İnsanın filmin Türkçe çevirisine bakarak bağrına basası geliyor adamı ama sen al feci karizmatik, kurnaz bir hırsızı sevimli bir haydut yap. Olmaz ki.
Filmi izlerken ne konuya kitleniyorsun, ne de anlatıma. Stone'un çıplaklığından maksimum fayda sağlamak üzere tasarlanmış bir gerilim.
Hep Amerika'dan mı çıkacak canım aksiyon - komedi tarzı filmler? Bakınız Fransız, İtalyanla elele vermiş, pek de iyi etmiş.
Zamanın en başarılı kara film örneği olduğu söyleniyor. Daha da ileri gidilip tüm zamanların en iyi kara filmi olduğu bile söyleniyor. Tatmak lazım.
Ne varsa bağımsızda var diyenlere absürd bir kara komedi. Müzikleri de çok iyiymiş aldığımız duyumlara göre.
Davullarla, zurnalarla evleniyorsun, yıllar sonra sabah yanında yatanın gırtlağına sarılma arzusuyla uyanıyorsun. Kutsal evlilik kurumu.
Yaşlı adamla genç kadının bol bol cinsellik içeren gönül ilişkisi. İtalya'nın ta bağrından kopup gelmiş erotik ve şehvani bir yapım.
Stallone, kasları ve macera. Bu tarz filmleri bilmek gerek. Yoksa Çıplak Silah gibi filmlerden yeterince keyif almak olası değil.
Sessiz film mi oynanacak? Grup elemanları yerini alır, anlatıcı için en zorundan bir film seçilir. İşte o film, bu filmdir. Bu oyunun kamberidir.
Şöyle bir uzaktan bakıldığında seyri kolay, sinir bozmayan bir komediye benziyor. Eh, oyuncu olarak olsa bile Tarantino ismi çekiyor insanı.
Mirasa konabilmek için derhal evlenmesi gereken adamın koşuşturması. Ha deyince evlenilmiyor tabiii, çeyizi, düğün salonu, kına gecesi var bunun.
Lotoyu kazandığını öğrenen hemşehrileri ölünce, parayı kurtarmak için koskoca adamlar bin türlü oyun yapıyorlar. Komik oluyor tabii.
Din adamı gibi görünse de üçkağıtçının biri olan bir adam, nam-ı diğer şarlatan ile kendini dine imana vermiş rahibenin aşkı. Nostaljik.
Araştımacı gazeteciliğin pek nadide örneklerinden, Nixon'ı yerinden eden meşhur Watergate Skandalı'nın nasıl ortaya çıktığını merak edenlere...
Eyvah, Amerikan Başkanı tehlikede. Yalnız ve yalnız tek kişi vardır dünya üzerinde başkanı koruyacak. Ne kadar yaratıcı değil mi???
Romantikli, komedili, kolejli, gençli bir ilk aşk filmi. Dünyada binlerce örneği olan bu tarz filmlerden bir tane daha. Hayırlı olsun!
İrlanda'da efsane olmuş soyguncu Martin Cahill'in hayatı. Çok takdire şayan bir şahıs olmalı ki bizim veri tabanında bile hakkında iki film var.
"Aşk mı, oyun mu?" konulu filmimizde bir adamın kaybetmek istemediği sevgilisi için kaybetmek istemediği beyzbol kariyerini kaybetmeli mi sorusuna değiniyoruz.
Film vizyona girdiğinde etrafta herkes "Abi, sen olsan kabul eder miydin?" sorusuyla dolaşmaya başlamıştı. Sanki bize teklif ediyor adam.
Aman ne severdik, ne severdik. Homur homur konuşan, azimli Rocky Ballıboğa'yı ilah yapmıştık. Zamanında ne biçim bi filmdi, hala öyle mi acaba?
Egoyan'dan kendine yaraşır karman, çorman bir hikaye.
Sean Penn oynamak yerine yazayım, yöneteyim demiş. İyi de etmiş. Kızının ölümüne sebep olan alkollü sürücüye gününü göstermeye kararlı baba.
İnceden inceye "Bu dünyaya eğlenmeye, gönlünüzce yaşamaya gelmediniz, haddinizi bilin, çobanı takip edin" diyen klasik Amerikan felsefesi.
Baştan sona siyah-beyaz ve Fransız. Kadınlara bıçak fırlatan adam, bıçaklara hedef olan kadın. Karizması sağlam bir filme benziyor.
Arabayla yarışmayın, başkalarını küçümsemeyin, aşkı keşfedin gibi nasihatler veren yaz tatili dönemine yaraşır, tatilli gençlik filmi.
İlki taş üstünde taş bırakmadığından ikincisi çekilivermişti. Gelen gideni aratır misali, ilkinin hatrına izlenir. Bunlardan üç tane daha var yolda...
Blair Cadısı'ndan bir çorba kaşığı, Çığlık 3'ten iki tutam katıp, Avustralya sosuyla pempeleşinceye kadar kavurup, servise sunun.
Dedektifçilik oynamak aynı zamanda da psikolojik derinliklere inmek isteyenlere, biraz da gerilim olsa fena olmaz diyenlere Avrupai bir film.
Soğuk savaş döneminde Amerika ve Rusya arasında casusluk yapalım. Bu defa değişiklik olsun okyanusun derinliklerinde vuku bulsun olaylar.
Bizlere Stone'un saçından ayak tırnağına kadar her bölgesini yakından tetkik etme fırsatı veren polisiyeli, gerilimli bir güdü.
Eskiden yönetimi eleştirme hakkı sadece soytarılara verilirmiş ya... Amerikan Rüyası'nın soytarısı olayım, güldürürken verip veriştireyim istemiş bu film.
Western dendi mi hep aynı: Çizmeler, banka soygunları, soyguncular, şerifler, yuvarlanan toz yumakları, atlar, vs... "Kendi atını kendin al!"
Kalbinde bir çok erkeğe yer olan Veronica'nın bir eli yağda diğeri balda aşk hayatına imrenmek, sonrasında çıkan sorunlara ise "cık cık"lamak için.
Romeo, kardeşinin intikamını almak üzere taa uzak doğudan uçan tekmeyle havalanarak Amerika'ya gelir ve tekmesini savurur. Oh! Romeo!Romeo!
Küçük bir kasabada eşcinsel rolü oynamak zorunda kalan iki hapishane kaçkını bin türlü üçkağıt yaparak bizleri şenlendirmeye çalışacak.
Küçük bir kasabada hayatlarını anlamlandırmaya çalışan bir grup erkeği feyz alarak kadın-erkek ilişkilerini sorgulayan çok keyifli bir film.
Eli ayağına dolanan, telaşlı rollerin adamı Hugh Grant'li, din, ahlak ve cinselliği bir arada sunan, fantastik bir komedi. Diyor ki: Baştan çıkarılın!
Kader deyip geçmeyin, nelere kadir tasavvur edemezsiniz. Günün birinde karınızın kalbini taşıyan bir kadına aşık olursanız söylemedi demeyin.
Günün birinde karşı komşu size bir "ev" verirse sakın şaşırmayın. Nedeni pek tabii röntgencilik olabilir. Aman ha!
Yine erotik ve tabii ki İtalya'dan. Birbiriyle anlamsızca ilişkiye giren bir yığın insan. Şöyle doğru dürüst erotik film çıkmaz mı koca dünyadan?
Jane Austen'ın defalarca sinemaya uyarlanan romanı Emma'nın 90'lar versiyonu. O kadar saçma fakat o kadar keyifli ki...
Christopher Lambert'ın santrançlı filmi olarak bilinir. Zeka isteyen (beyin jimnastiği de derler), alımlı bir gerilimdir. Sevenlere tavsiye edilir.
Yine azimli bir kadın, yine gerçek bir hikaye. Hala başarılı kadınların gerçek hikayelerinin hayretle karşılandığı bir dünyada yaşıyoruz malesef.
Pişmiş bir tavuk seçilir, aşık edilir sonra da başına gelmedik kalmayınca olur sana hem romantik hem de komedi. Bu hep böyle değil midir?
İsminden anlayabileceğiniz gibi Felicia isimli bir kız vardır ve bir yolculuğa çıkar fakat yolculuk nereye? Atom Egoyan olunca, psikoloji tabii.
İki iyi arkadaştan biri eşcinsel bir güzele aşık olunca hayat biraz zorlaşıyor. Kimi sevdiğin değil nasıl sevdiğin önemliymiş. Film öyle diyo.
Erkeklerin "kadın işi" üzerine fazla feminist eleştirisini yükledikleri, halbuki özünde pek sevimli, beğenilen bir romandan uyarlanan, ağlangaçlı bir drama.
Yine insanlık kurtarılacak fakat bu defa dünya çoktan tarumar olmuş. 3028'de başımıza neler gelebilir bir bir öğrenelim. Büyüklere çizgi film.
Filmin asıl Türkçe çevirisi; Ren Geyiği Oyunları. Film kayle alınmaz korkusuyla "Soygun" uygun bulundu herhalde. Oysa ki Türk milleti pek sever geyiği.
Toronto Film Festivali'ne katılımış bir erotik aslında. Şöyle bir bakıldığında hiç umut vaad etmiyor ama yine de bir şans vermeli mi?
Amerika'nın özgürlük mücadelesi ve kahramanlık destanı. Çok vahim tarihi eksiklerle dolu bir beyin yıkama. Gibson yazık etmiş kendine de, bize de.
İnsan dünyaya gelmiş de, ne diye gelmiş? Gelmiş de neler yapmış? Nefis müzik ve görüntülerle bu soruların cevaplarını bulmaya çalışan nacizane bir yapım.
Şarkılarla, türkülerle, karman çorman bir hikaye. Ziyadesiyle keyifli bir filme benziyor. Ayrıntısı içerde, ilgilenmekte yarar var gibi.
Mistik deneyimler, altıncı hisler çok tuttu ya; buyrun bir tane daha. Panikatak yaşayanlar için pek hoş olmayabilir. Baştan aşağı ölüm.
Birbirlerini dövmek için acilen Vegas'a doğru yola çıkan iki boksör arkadaşın, iki güzel hatun ile yaptıkları ruhen pek yorucu yolculuk.
Welles Amca yine on parmağında on marifet, kendi romanını sinemaya uyarlamış, yönetmiş, oynamış. Hafif Yurttaş Kane kokan bir kara film.
Sürekli aynı günü yaşayan zavallı bir adamın çektiği eziyet katlanılacak gibi değil ama acayip keyifli. Biraz gülsek diyenlere.
Birbirlerinden ayrılmamak için cinayet işleyen iki kız arkadaş. Bir ulusu şoka sokan skandalın gerçek ve kapkara öyküsü. Gerçekten çok değişik.
Eski Türk filmlerinden aşina olduğumuz bir hikayeye sahip olsa da daha komplike bir Fransız. Ağaçtan meyva toplar gibi ödül toplamış.
Bir katille komşu olunca suç dünyasının içine düşen, diş çekme, köprü yapma gibi vasıflarıyla maceradan maceraya koşan basit bir dişçinin yaşadıklarına güleceğiz.
Yaşadığı son başarısızlıkla titreyerek kendine gelen ve artık büyüme vaktinin gelip çattığını fark eden adamın hazin ama bir yandan pek gülünç hikayesi.
Mizah anlayışı yerlerde sürünen senaristler + mimikli komiklikleriyle Jim Carrey + ağır aksak bir yönetmen = gerisi size kalmış.
Yediden yetmişe yetmiş kere seyredilmiş olmasıyla ünlü, hepimizin baş tacı romantik komedi. Pretty Woman, walking down the street. Na na na na...
Yetiştiği akıl hastanesinden 25 yıl sonra pat diye salıverilen zeka özürlü Karl'ın sözde akıllı insanların dünyasında yaşam mücadelesi.
AIDS olduğunu bile bile birlikte olduğu kişilere bunu açıklamayan Collard gerçek hikayesini, yazmış, yönetmiş, oynamış. Ertesi yıl sizlere ömür...
Hemen hepimiz bu film ertesi kollarımızı iki yana kaldırıp, tek ayak üzerinde durarak "Hiyooaah!" nidaları atmadık mı?
İşte biçare Sidney'in bitmek tükenmek bilmez karayazısının başladığı, Çığlık serisinin ilki ve ilk olduğu için en başarılısı.
Adamlar 60 saniyede araba çalabiliyorlar diye oturup alkışlayacak mıyız yani? Getir kardeşim arabamı geri, taksidi bitmedi daha!
İlk dişi ressamlardan resim ve ihtiras tutkunu Gentileschi'nin her iki tutkusunun da tabu olduğu 17.yy'da yaşadığı ihtiraslı fakat sonu bedbaht aşkı.
Taraflardan biri George Sand diğeri Alfred De Musset olunca ortaya çıkan aşk pek bi'tutkulu, pek bi'edebi ve de pek bi'berrak oluyor haliyle.
Kilolu, ihtiyar bir bayan kılığına giren adamın maymunlukları. Komedi filmi için, bir adet komik oyuncunun yeterli olduğuna inanılan filmlerden.
Biri hayat dolu fakat son günlerini yaşayan, diğeri yaşamak zorunda olan fakat buna gücü olmayan iki kızkardeşin kitabı.
"Görünmez Adam" hikayelerine bir yenisi daha. Eskilerden farkı; 2000 yılına yaraşır görüntü efektleri. Hiç bir yenilik getirmiyor anlayacağınız.
Çakmaktaşlar'ın televizyonlara malzeme olmadan önceki gençlik yılları sinemalara nasib olmuş. Yabba Dabba Dooo!
Altıoklar'ın Asansör'ünün orjinali. Yani Asansör'de göremediğiniz her şey var: İyi oyunculuk, iyi anlatım, doğru düşünce, anlam ve başarı.
Bu filmi beğenmemiş birini tanıyan parmak kaldırsın! Filmin en kısa ve öz tanımı "zeki" olsa gerek.
Kabus gibi geçen çocukluğundan babasını sorumlu tutan genç bir kızın, babasını bulup hayatını kabusa çevirmek için giriştiği intikam oyunu.
Kusursuz denince olumlu bir anlam çıkıyormuş gibi geliyor ama yaşanmış bu doğa olayından kurtulanlar fırtınalara pek olumlu yaklaşmıyorlardır herhalde.
İki yaşam arasında yaptığı seçimleri kader ve işaretlere göre belirleyen bir adam bir oraya, olmadı buraya, tekrar oraya şeklinde savrulup gider.
Buyrun size çizgi film. Gönül rahatlığı ile çocuğunuzun, kardeşinizin yahut küçük arkadaşınızın elinden tutup, gidebileceğiniz doğru bir film.
Sessiz film döneminin usta komedyenlerinin filmlerinden nefis sahneler bir araya getirilerek hazırlanmış bir belgesel. Hepsinin ucundan acık.
1942 yapımı bir İtalyan filmini yeniden uyarlayan yumuşak bir aşk, üzüm bağları, hasat mevsimi ve şarap filmi.
Yurtdışında pek kayle alınmamış fakat bünyesinde bir hayli başarılı oyuncu barındıran bağımsız bir yapım. Acayip tiplemeler yığını...
"Freddie'nin Kabusları" yeni yeni anlam kazanıyor: Freddie Prinze Jr. ve yer bulduğu bütün basmakalıp, teenage romantik-komediler.
Seksi, büyülü ve baharatlı bir komedi. Çok güzel, yemek pişirmede usta bir kadın ve mustarip olduğu enteresan hastalık. Bi de Latin müzikleri.
Cinsel özgürlüğün tekmelemeye başladığı yıllarda, boğa ve matador arasındaki çekişmeyi yatağa taşıyan metaforik bir hikaye. Cinsellik = Arena.
Oda arkadaşları bir dede ve torunu olunca nesil farkı bazı sorunlar çıkarır fakat pek duygusal ve keyifli bir dede-torun ilişkisi vücuda gelir.
Dev gibi bir kadro ile, sokakların graffiti sanatçılığından ressamlığa terfi eden Jean-Michel Basquiat'in tantanalı fakat kısa şöhret hikayesi.
Altı sene aradan sonra Polanski ve Rosemary'nin bebişinden sonra şeytan + Polanski. Thelma ve Luis gibi ayrılmaz ikili oldular artık.
Profesöre karşı türkücü. Bir "Ne olacak bu memleketin hali?" filmi fakat Mahallenin Muhtarları gerçeği çok can sıkıcı değil mi babaçiğum?
Bizim Fasulye tadında bir Alman komedisi. Fasulye'yi bir Alman izlese ne anlar, ne kadar komik bulursa biz de bu filmi o kadar anlayacağız herhalde.
1950'lerin Amerikan komünist avı döneminde, olan bitenden bi haber yönetmenin içine düştüğü politik oyunlar ve adını temize çıkarma gayreti.
Klasik, kendini şaşırmamış, abartısı sinirlendirmekten ziyade güldüren, keyifli bir aksiyon. Tam bir Arnold filmi.
"Elalemin ağzı torba değil ki büzesin!" lafını gediğine koymayı amaçlayan bir yandan da pek düzgün bayları ve bayanları seyrimize sunan bir gerilim.
Son zamanlarda pek senli benli olduğumuz popüler filmleri, özellikle teenage korku filmlerini tiye alan bir komedi. Korkmamıştık, bari gülelim değil mi?
Elin Mars'ına illa Amerikan bayrağı dikecem diye tutturursan, böyle felaketlerle uğraşırsın işte. Didin dur şimdi, adamları kurtaracam diye.
Zamanında bir kahraman olan zeki ve çevik bir askeri günah keçisi eylemeye çalışan devlete karşı arkadaşını savunan başarılı bir avukat fakat pek klasik.
Yol, Sürü derken şimdi de Duvar. Yılmaz Güney filmlerini gönül rahatlığıyla izleme fırsatı bugünlereymiş. Cezaevi yaşamıyla Türkiye.
Nefis görüntülerle yetiştiği kültürde insanlığı farkedemeyen bir adamın bunca yıl kaçırdıklarını Tibet'te 7 senede yakalaması. Geç olmuş ama olsun.
Sürekli bağırıp çağıran bir grup gencin Paris varoşlarındaki ırkçılığa, polislere ve fakirliğe beslediği nefret. Tümüyle siyah-beyaz.
Tolstoy'un anlı şanlı Anna Karenina'sının sürüsüne bereket sinema uyarlamalarından en yenisi. Konu belli...
Bazı filmler vardır hani. İzlerken için acır. Kocaman bir portakal boğazına takılır kalır, yutkunursun gitmez. Onlardan biri işte.
Vahşi Batı devri geçince Eastwood çağa ayak uydurmuş, kovboyculuk oynamaya uzayda devam etmeye karar vermiş. Her zamanki gibi yine "tek" adam.
Disney'in vasiyeti Fantasia'nın yeni versiyonu dokuz yıllık bir çalışmadan sonra gerçekleşmiş. Klasik müzik ve animasyonun birleşimi ve gerçekten fantastik.
U2'nun Bono'su bir senaryo tutmuş. Yapımcılar kesmiş. Wim Wenders pişirmiş. Kaliteli oyuncular yemiş. Diğerleri de "Hani bana, hani bana" demiş.
Türk-Yunan dostluğu şerefine Yunanistan'dan güçlü bir aşk hikayesi. Yunan İç Savaşı yılları ve olanaksızı olanaklı kılmaya çalışan iki aşık.
Sonlarına doğru çığrından çıkan, ağır tempolu fakat sürükleyici, değişik bir film. Zenginliğe öfkeli yoksulluk.
Kazan'ın emmisinin Anadolu'dan Amerika'lara kadar yaptığı yolculuk. Umdukları, buldukları... Uzun bir yolculuk, haliyle epey uzun bir film.
Woody Allen'dan yine tıka basa dolu bir komedi. Bu defa bir çırpıda zengin olmak ümidiyle banka soymaya kalkan sıradan insanlar var.
Bir nevi boynu bükük Sezercik filmi ama bu hem ecnebi hem de mistik. Tarihi değiştirerek 30 yıl sonra babasına kavuşan Sezercik'in hissiyat dolu öyküsü.
Profesörün dahiyane buluşları ilk filmde binbir sorun yaratmıştı ya, bu da devamı. Yine buluşlar ve sorunları. Ve yine neredeyse bütün film Eddie Murphy.
Ölmek üzere olan bir yazar ve taksi şoförü dostunun dupdururken içine düştükleri suç dünyasında yaşadıkları. Türk-Yunan dayanışmasıyla...
Denizler altında II. Dünya Savaşı draması. Bir grup asker mahsur kaldıkları bilinmedik bir denizaltıdan kurtulmaya çalışıyor allahın izniyle.
Filmin ismi "Tesadüfün Daniskası" olarak Türkçe'ye kazandırılsa da aldanmayalım. Rastlantı mastlandı yok. Çok keyifli bir film var.
Milla'nın tekmesiyle seyri değişen opera denince 5.Güç, 5.Güç denince Milla'nın tekmesiyle seyri değişen opera gelir her sevenin aklına.
Irkçılığa bilim-kurgu yaklaşım. Hor görülen üstün yetenekli fakat yufka yürekli mutantlar temiz bir toplum için elele...
Biri Amerikalı diğeri Çinli iki şaşkın adamın Vahşi Batı'nın bağrında uçan tekme savuraraktan yaşadıkları serüven-i komedisi.
Birçoğumuzun babasının seveceği türden bir film. Hani onlar pek sever ya; acık polisiye, katil kim, şimdi ne olacak ve ben biliyodum zaten...
Haliç'in dibini kazıp zengin olma hayalleri kuranlara umut ışığı yakan bir gerilim. İlk filmden bu yana büyüdük. Kolejden üniversiteye terfi ettik.
"Lock, Stock and Two Smoking Barrels"ın yaratıcısından yine ziyadesiyle karışık, patırtılı kütürtülü, acık da komik bir film.
Zamanında Çarli'nin Kelekleri diye latife eder, pek eğlenirdik. Melekler emekliye ayrıldıydı ama Charlie geçen zamanda boş durmamış anlaşılan...
Değişik bir psikolojik gerilim. Jennifer abla poposunu da yanına alarak psikopat bir katilin bilinçaltında ürkünç bir turistik gezi yapıyor.
Çok başarılı bir oyunun, nefis kadrosuna rağmen pek başarılı olamayan sinema uyarlaması. Hollywood'un küçük dünyası üzerine fazlaca konuşkan bir film.
"Amerikan Pastası" kremasında kalabalık bir gençlik komedisi. Dört arkadaşın yanlışlıklar ve anlaşmazlıklarla dolu yol macerası.
Cinayet, aşk, ihtiras, karanlık olaylar, şiddet. Kara Film türünün yerli malı bir örneği. Portakallı üstelik ve de Ömer Kavur'dan.
Bir sapığın hedefi olunca ışığı kesmeye yetmeyen pembe gözlüklerin yerini kara gözlüklere bıraktığı bir çiftin sıkıntılı hikayesi.
Baba baskısı yüzünden şekillenememiş, körpe Basil'in zincirlerini kırarak, hayal kırıklıklarıyla dolu yaşama balıklama dalmasının elim öyküsü.
Açıklamaya gerek var mı bilinmez. The Doors işte... Baştan sona müzik, grubun hikayesi ve Morrison'un hazin sonu...
Valla Türkiye için bu film ne ifade etmeli bilinmez ama şu yalancıktan dövüşen Amerikan pehlivanlarının yaşamını anlatıyor.
Bir zamanlar korku filmi dendi mi hemen akla hayaletler, ruhlar, garip olaylar gelirdi. Tanıdık isimlerle nostalji yapıyoruz biraz...
Meğer ponpon kızın katil annesi boşuna uğraşmıyormuş. Bakınız bu hoplayıp zıplayan cici hanımların ne büyük tasaları varmış.
Bilinmeyen bir film. Michael Haneke olunca herşey olabilir tabii. İsterseniz içeriye bi bakın ama en doğrusu filmi izlemek olacak...
Adamın tırnağının elinde kaldığı sahne çok mide bulandırıcıydı ama bütün gördüklerimizden sonra hala aynı etkiyi yapar mı acaba?
Ben oynamasını bilmem bahanelerine kulak asmadan "Biz biliyor muyuz da oynuyoruz? Allah aşkına!" ısrarlarıyla Björk'ü kaldırdılar, pek de iyi ettiler.
Evsiz bir adamın, bir Harvard öğrencisine çaktırmadan kakaladığı hayat dersi. Çok sevimli, pek keyifli... Kesinlikle izlenesi...
Üç kaliteli oyuncu pek yaratıcı olmayan bir senaryo ile bizi güldürmeye çalışacaklar. Üstelik Schindler Amca karizmayı dağıtıyor. Hakkımızda hayırlısı...
Butu ayrı leziz, kanadı başka leziz tavuklar midemize inmemek için çırpınıp duruyorlar. Bunlar pek sevimli, insanın boğazından geçmez valla.
Serdar Akar eğilmiş ve yaşama meşin topun köşeli parçalarından bakmış. Sonrada doğrulup şöyle demiş: "Hayat futbola benzer, fena halde"
Bir "Kezban Paris'te" hikayesi. Hikaye önemli değil ama. Mühim olan cinsi latifler. Çevirmenler de böyle düşünmüş olacaklar ki "Çıtır" deyivermişler.
Her şeyin bir fiyatı vardır konulu gerilim filmimizde, cevherli üniversite öğrencilerinin gizli cemiyetlerce heder edilişine tanık oluyoruz.
Eurythmics’in gitaristi senarist olmuş, yanına bi de yönetmen olmuş ve 60'lı yıllarda soygun yapan üç bayanın maceralarını seyrimize sunmuş.
Nefis bir adam, şeker bir hatun seçilir. Arka fona sonbahar yerleştirilir. Ağdalı bir aşk da kodun mu içine tamamdır...
Yalnızlıklarını paylaşan yalnız bir kadın ve yalnız bir adamın feci sevimli dostluk hikayesi. Hunter'ın oyunculuğu bile yeter aslında...
Kötülerle kanlı bıçaklı olan 70'lerin Shaft'ı, 2000'li yıllarda vazifeyi yeğenine bırakmış. Şimdiki Shaft da tıpkı amcası gibi kaka adamlara karşı.
Yetişin bizim Arnold'ı klonlayıp ortadan kaldırmayı düşünüyorlar. Yardıma gitsek mi? Yoksa şöyle mısırımızı alıp, bi güzel de kaykılıp köşeden mi izlesek?
Psikopat katillerden yakayı sıyıramayan biçare ajanın çektiği çile öyle böyle değil. Ben giderim o gider, yanımda tin tin eder vakası.
Sakın çığlık atmayın ama yine kurtarılması gereken insan ırkı söz konusu. Yine Mars'tayız, yine yalnız değiliz, yine ve yine ve yine.
Pamuk olarak nitelenen Mary bir hemşire. Resmen Pamuk Hemşire. Bi zamanlar bizde de vardı bi Pamuk Hemşire önceleri Döndü'ydü...
Hazine peşinde koşan iki arkadaşın içine düştükleri bi yığın gülünç olaydan sonra aldıkları hayat dersi üzerine keyifli bir çızık film. Kıssadan hisse olayı...
İnsanı; nedir, ne değildir, gerek var mıdır, ipe sapa gelir mi gibi lüzumsuz sorulara cevap bulmaya yönelten ejderhalı, asalı, sihirli ve alakasız bi film...
Buyrun size şeytani bir komedi. Kaybetmiş, kaybetmekten usanmış, çareyi ruhunu şeytana satmakta bulmuş ama inanır mısınız onu dahi kaybetmiş bir adam.
Büyüt, yetiştir, bugünlere getir sonra bilmediğin adama emanet et biricik kızını. Kayınpederin (Kaynata da derler.) gözüne girmek hele ki böylesinin çok zor.
Üç kardeşin vasiyet üzerine kendilerini ve birbirlerini tanımak üzere bindikleri, Rus kadınlarla dolu bir otobüs ile memleketten yol hikayesi.
Stallone uzun istirahat döneminden sonra 80'lerden kalma güneş gözlükleri, açık renk kravatı ve serçe parmağındaki yüzükle kendince kuul bir dönüş yapıyor.
"Filler oynaşırken olan çimenlere olur" konulu yerli filmimizde, sanmayın ki Discovery Channel kaşiflerine eşlik edeceğiz. Söz sanatı dedikleri bu olsa gerek...
Coen Biraderler'den üzerinde hayli düşünülmüş, hakkında hayli konuşulmuş Odyssey uyarlaması. Vıcık vıcık, eğlenceli felsefe.
Zamanında karizma üstünde karizma bırakmamış İskoçyalı'nın son çırpınışları. İkinci ve üçüncü filmlerle tarumar olduktan sonra jübileyi kurtarmaya çalışıyor...
Hayran olduğu beyzbol oyuncusunun kötü gidişine dur demek için kolları sıvayan fanatik bir adam. Bizimkiler gibi dövmüyo ama dozu hafiften kaçırıyor.
Bu geceye yaraşır, kafa yormayan bir "köyden indim şehre" hikayesi. Harrelson'ı değişik bir karakterde görmek isterseniz, buyrun burdan yakın...
Hollywood'dan, Hollywood'a giydirme... Metresini filmde oynatmaktan ziyade isteği olmayan para babasına boyun eğen bir sinemacının hazin komedisi.
İlk film için "Ooo! Hikayeymiş olm bütün olanlar." diyen bir grup öğrenci malum ormana turistik bir gezi düzenler ama ilki gibi olur mu dersiniz?
Deniz kuvvetlerinin ilk siyah dalgıcının gerçek hikayesi. Kolay olmuyor tabii siyah olunca. İlk olunca hiç mi hiç kolay olmuyor.
Görme engelli, burnuyla bakan, çekilmez bir adama bakıcılık yapan çekingen bir öğrenci, yaşadıkları bir kaç gün, tango ve Pacino'nun oyunculuğu. Daha ne?
Disney yine kolları sıvamış, görsel efekt şaheseri bir film ortaya çıkarmış. Hem efektleri, hem de sevimli hikayesiyle hepimize göre.
Dört bi yanımız sarı sarı Pikachu'larla sarıldı ama hala pokemoncular sömürmeye doymadı. Bu defa bizim zirzop Ash, dünyayı kurtarıyor. Duy da inanma!
Yani tasvir edecek kelime yok. Zamanın Şaban filmini al, Televole'den bir iki isim toparla, acık reklam... Ne kolay ya!
Başkasını yaşamak üzerine çok ama çok acayip ve farklı bir komedi. Tam anlamıyla seven çok sevecek, sevmeyen nefret edecek. Apayrı bi şey...
Limit mimit denince insan matah sanıyo ama Dağcı'nın senaryosu üzerinde üç beş oynama ve tazesinden oyuncular dışında bi numara yok. Yedi senelik gelişim var.
Noel ruhu üzerine, bizlere gecikmeli bir aile filmi. Carrey'in kaderi yemyeşil karakterler üzerine yazılmış galiba. Bu Maske'den daha tüylü gerçi ama yeşil.
Kan dökülmeden kotarılan 25 Nisan 1974 Portekiz Askeri Devrimi'nin 24 saatlik romantize edilmiş öyküsü. Çiçek ve silahın nadir görülen arkadaşlığı.
Yeşilçam'ın seks filmleri dönemi ve toplumun itilmiş karakterleri üzerine bu seneki Portakal'a yetişmiş, bizden bir film.
İşte beklenen film sonunda sinemalarımıza teşrif etti. Yılmaz Erdoğan ve saz arkadaşlarından televizyon ile tanışan bir kasabanın ve sakinlerinin hikayesi.
Çocukken yok doktor olcam, yok pehlivan olcam diye atıp tutmak kolay tabii... İlerde bulur çocukluğun seni. Kakar kafana beceremediklerini.
Kızma birader, monopol, yakartop gibi eften püften oyunlar gelmesin aklınıza, Fincher'dan her daim seyredilmeye layık bir oyun.
Almanya'dan hassas bünyeler için, klarnetin hassas refaketinde, pek hassas bir film. Sağır ve dilsiz bir ailenin müzik yapmak isteyen evladı.
Norton hep oynuyoruz acık da yönetelim demiş, hem oynayıp hem yönetmiş. Aynı kadına aşık iki arkadaş. Biri rahip, diğeri haham... Eğlencelik.
Ne umduk, ne bulduk, şimdi bu durumdan nasıl kurtuluruk hikayesi. Stalin'in mültecileri elma şekeri ile kandırdığı dönemlerden biraz tarih.
Marquis de Sade'nin akıl hastanesinde geçirdiği yıllardan hayali bir hikaye. Sade, sadizm ve biraz da müstehcen tabii...
Acık hovardalık etmek isteyenleri bir an evvel baş göz etme, çoluğa çocuğa karıştırma misyonunu üstlenen bir aile filmi.
Karakolda Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler. Sinan Çetin dendimi "Bay E", "Propoganda" filan geliyor hemen akla, ama bi de "Çiçek Abbas" var...
Özel güçlere sahip olan bir kız çocuğu. Onu yetiştiren herşeyden habersiz bir kadın. Ortadan kaybolan çocuklar. Doğaüstü bir gerilim.
Dracula'ya 2000'li yılları, 2000'li yılları Dracula'ya tanıtmak için pek yaratıcı olamayan bir senaryo ile çıkagelen bir film. Vampir filmi işte...
"Kadın bu, insanı vezir de eder rezil de" vecizesi ile nefis özetlenebilecek bol bayanlı, iki kere rafine, tüy gibi bir komedi.
"Issız bir adaya düşerseniz yanınıza alacağınız üç şey" geyiğini bilseymiş daha temkinli davranırmış Bay Hanks. Düşmüş bi kere...
Freud bile yıllar yılı insanı incelemiş, kadınların ne istediğini çözememiş ya! Heh işte, Mel Gibson çözüyor... Neymiş bakalım.
Daha çok Meg Ryan ve Russell Crowe aşkı ile adını duyuran, adam kaçırma ticareti üzerine gerilimli bir aksiyon.
İran'dan Altın Kamera Ödüllü, yıpratıcı bir dram. İran'ın Kürdistan bölgesinde yaşayan çocuk yaştaki beş kardeşin yaşam mücadelesi.
Siyah ve beyaz öğrencilerden oluşan ilk futbol takımında yaşanan eziyet, dostluk, kardeşlik, sevgi, zafer. Hollywood klişeleri sözlüğü gibi...
Uzakdoğu'nun bağrından kopan Ang Lee, uzun bir aradan sonra özüne dönmüş. Dönüşü muhteşem olmuş; ortalığı silip süpürmüş.
Trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım! Olsun, söz konusu uyuşturucu trafiği de olsa kurallara uymak lazım.
Boksör olup ağız burun dağıtmaktansa, balet olup kuğu gölüne varmayı tercih eden fakat bunu gizlemek zorunda olan 11 yaşındaki bir veletin hikayesi.
"Tutkularının peşinden koş" temalı pek dikkat çekmiş bir romantik komedi. Kalabalık ve sağlıklı oyuncu kadrosu ile.
5 yaşındayken burnunu karıştırdığın için bile skandala kurban gidebileceğin politik cebelleşmenin içinde ne olduğunu şaşıran bir bayan.
İlk defa kameranın arkasına geçen Ed Harris, ünlü Amerikan Ressam Jackson Pollock'un hikayesini anlattığı filminde oynuyor ayrıca.
"Pi" ile aşina olup sevdiğimiz Aronofsky, rüyaları hüsranla sonuçlanan büyükşehir insanının, insanı yerinden kaldıran hikayesini anlatıyor bu defa.
Cehennem Silahı'nın Fransız versiyonu olma yolunda hızla ilerleyen bir devam filmi. İlki pek sevildiydi hatırlarsanız...
Amerikan rüyasını, Amerikan güzelini, Amerikan pastasını gördük, tetkik ettik. Bakalım bu adamların sapığı ne mene bi şey...
"Allah bir kapıyı kapar, bir kapıyı açar" şeklinde kısaca özetleyebileceğimiz, hafif eski Türk filmlerini andıran aşklı meşkli bir aperatif.
Bak şimdi. Çevrenden üç kişiye yardım et. O üç kişi de kendi seçtikleri üç kişeye yardım etsin. Onlarda üç kişiye, o üç de üç kişiye, üç üçe, üç...
Shyamalan baktı ki epey rağbet var, Altıncı His'ten sonra yine seyirciyi "Aaaaa!" dedirtmeye çalışan doğaüstü bir senaryo ile çıkageldi.
James Jones'un dillere destan romanından uyarlanan dillere destan bir film. Bol ödüllü, kaliteli ve korkusuz savaş öncesi.
İzleye izleye doyamadığımız şahane bir filmdir. Sonunda kocaman bir düğüm gelir insanın boğazına yapışır, Sarandon ve Penn'in oyunculuğu alkışlanır.
İmdat çığlıklarımıza biri kulak versin; kalitesiz Amerikan Pastası türevleri dünyayı ele geçirmek üzere! İki şaşkoloz üzerine asab bozucu bir komedi.
Bu duyduğumuz "Mee" lemeler de ne ola ki? Kuzuların dili çözüldü, Dr.Hannibal Lecter aramıza döndü. Sen bizi şerrinden koru yarabbim. Amin.
Ensest dahil olmak üzere cüretkar sahnelerin serpiştirildiği erotikli bir komedi. Fellini'nin kadınlarından feyz alarak yeni arayışlara giren baba-oğul.
Organize ettiği düğünün damadına aşık olan bi çare kadının romantikli komedisi. Bir elin sevgilinde, diğeri patlamış mısır kutusunda izleyebileceğin türden.
Oduncu gömleği, yeleği, şapkası ve sakalı ile bir sinema dünyasına bulaşmadığı kalmıştı. Buyrun o da oldu. Dansöz: Bir Savaş Ay Filmi. Kelimeler kifayetsiz...
Pek klasik bir konu hafif aksiyon ile desteklenmiş, ucundan acık komedi, bi de bizim komşu kızı yerini alınca "ara sıcak" tadında bir şey çıkmış ortaya.
Ülkemizin nadide sahil beldelerinin fon alındığı, yırtık dondan fırlarcasına aramıza katılan meçhul bir aşk meşk hikayesi...
Genetik bir meslek olan gizli ajanlık babadan oğula-anadan kıza geçer, iki kardeş pek fantastik bir maceranın içine düşer. Absürd ve de keyifli.
Arkadaşlar bu filmle birlikte toplam 28,5 hafta oldu. Üç tane daha çekilirse 1 seneyi hakkıyla tamamlayacağız, başımız göğe erecek.
Başımızın üstündeki memleket Sovyetler Birliği iken ve A.B.D ile sidik yarışı içinde iken yaşanan füze krizi üzerine bol takım elbiseli bir dram.
II. Dünya Savaşı esnalarından, Stalingrad semalarından, Rus kahramanlığından kopup gelen dramatik biraz romantik, ucundan atik bir historik.
Kesilen 11 dakika ilave edildi, biraz teknoloji konuşturuldu ve yeniden ödümüzü koparmak üzere Şeytan göreve koşuldu. BÖH!
Evinde "boğulanlara", Gurbet ellerde "yerini yadırgayanlara", "gitmeli mi gitmemeli mi?" arasına sıkışanlara Ege Denizi'nden ılıman bir drama.
Aşk hikayesi ama kaçmayın hemen, hiç sıradan değil. Bu kez 13 yaşındaki bir çocuğun, kendisinden hayli büyük bir dilbere duyduğu platonik aşk var.
Polanski'nin kaleminden düşen, gavur ellerde karısını kaybeden ve sora sora Bağdat'ı bulmaya çalışan Amerikalı tabipin gerilimi.
Abes ve anlamsız bir hikaye. Yüzünü kaybeden bir adamın intikam macerası. İntikam için neden yüzsüz kalmayı beklediğiyse takdirinize kalmış.
Anadolu kasabası, yabancı bir hatun kişi, ona aşık iki Türk erkeği. Sonuç belli; birbirini yiyen iki erkek, bakakalan ecnebi, tam bir Türk filmi.
Halen kabul görmeyen aşkları için mücadele veren beyaz kız tarafı ve zenci erkek tarafının topluma karşı verdiği mücadele, harmandalı eşliğinde.
Kızımız güzel, oğlumuz yakışıklı, fonda illa ki sonbahar. Farklı bir şey var mı? I-ıh. Çay demleyip, çekirdek çıtlatmak için...
Kongo'yu Belçika'nın pençelerinden kurtaran efsanevi lider Lumumba'nın gerçek yaşam öyküsü ve çabuk gelen elim sonu.
Konfor içinde yüzen bir imparator iken lamaya dönüştürülen kibirli Kuzco'nun gülünç serüveni. Ders: Hayat Bilgisi Konu: Kendini Beğenmişlik.
Cüzdanını çalan güzel bir kadına yardım etmeyi kabul eden başarılı bir avukat ile hatun kişi karşında yelkenleri suya indiren erkeklere itafen Fransa'dan.
Benimsenen etik uğruna yaşamın nasıl zehir ziyan edilebileceğine dair hafif trajik bir aşk hikayesi. Bakınız hanım kızımız işleri zorla çıkmaza sokup, nasıl mutsuz oluyor.
Keseyi doldurmak için feci ayıp eden bir adamın endamlı yükselişinin ardından top gibi yuvarlanışının öyküsü.
Geçen sene bi Mumya'dır çıktı. Görsel efektleri ile pek bir tantana yarattı. Şimdi bir yenisi için geri dönüyor bizim mami.
Reality Show'lara -moda oldu ya- bir taş da ben atiyim diyen bir medya eleştirisi. Bizde de "Sıcağı Sıcağına" vardı. Hala sıcak mı acaba?
Herkes kimi veya neyi ister? Bu sorunun cevabını bulanlar lütfen en geç bir hafta içinde bizleri aydınlatsın. Ne ilgisi var yarab?
İlki pek tutmuş Fransa'da, devam edelim demişler. Belli ki düşmeli kalkmalı, eli ayağına dolanmacalı bir Fransız komedisi.
Bu bir Tv programı olsaydı ve sunucu kızımız sadece elindeki cevher yüklü metni okumakla yükümlü olsaydı bu film için şöyle derdi: "Görsel bir Şölen"
Yağmurdan kaçarken doluya tutulan bir grup İspanyol sinemacının Nazi Almanyası'nda komedili sinema sevdası. Bu adamın komedileri pek şenlikli oluyo.
Eleştirmenlerce yerden yere vurulan 2001 yılının tantana projesi. Savaş serpiştirilmiş klasik aşk hikayesiyle uzun, müsrif ve bol patlamalı.
Şeytan'ın insan bedenine girme ve uzun oturma konusundaki bitmek tükenmek bilmez gayreti hakikaten göz yaşartıcı. Biz çıkarıyoruz, o giriyor...
Polisiye-gerilimin ustasından yine bol soru işaretli bir Fransız. Suç, çözülesi olaylar, musiki, çikolata ve Huppert var. Yok yok!
"Sitivın"ın yanına bir "Segal" eklendi mi artık yeme de yanında yat. Tv'de zaping yaparken gözümüze takılan fakat kayle alınamayan filmlere bir yenisi.
Stalin ve Lenin birer domuz olsalardı ve eşitlikçi bir düzen için devrim yapsalardı nasıl olurdu? Büyüklere, sosyalizmi hicveden bir kıssa.
Ufaklığı sinemaya götürme bahanesiyle kaçırılmayacak bir masal. Karnesi baştan sona "Pekiyi" olacaklar, yapışın annenizin eteğine...
Dünyanın en kalabalık şehrinden bol ödüllü, pek beğenilmiş, beğenilmeye de devam edilecek kara, zor ve gerçekçi bir trafik kazası.
Bir kadının iki yakın arkadaşı nasıl tarumar ettiğine dair Fransa'dan bol ödüllü bir dram. Ravel'in müziği de eşlik etti mi; hım hım hım.
Son anda doğmaktan vazgeçen mızıkçı bir ruhu, dünyaya gelme konusunda ikna çabaları. Elma şekeri ile kandırılacak gibi değil.
Kapalı mekan korkusundan mustarip olanlara tavsiye edemeyeceğimiz psikolojikli gerilim. Dört arkadaş, deliğin dibinde, allah muhafaza...
Pek keyifli, bir o kadar zeki kara-komedi. Bakınız bir bayan, üç erkeği nasıl kul köle ediyor. Herkes olanı biteni nasıl farklı yorumluyor.
Pitt ve Roberts gönül koyduysa bu işe; vardır bir hikmet romantizm esaslı bu aksiyonarme komedide. Meksikalı, pek havalı...
Korku-gerilim filmlerine noktayı koyan, bi daha da kaldırmayan istisnai bir eser. Ordan şampuanı uzatır mısın bi zahmet?
Erkek-kadın ilişkisine hayvanları örnek alarak anlam kazandıran terkedilmiş hatun kişinin romantikli-komedisi. Salonların klimalı olması işe yarıyabilir.
Kırk küp, kırkının kulbu kırık küp. Fantastik bir bilim-kurgu için bu tanım biraz maymun işi oldu ama kırkının da kulbu kırık ne yaparsın.
Zamanında sansüre kurban giden ve ancak 25 sene sonra kendini gösterebilen Breillat erotizmi. Adından da belli; yeni keşifler.
Aşkın elinden ne kaçanın, ne de uçanın kurtulabildiği mevzusuna bakış. Gözleri yormadan.
Karanlık ve bezdirici yılların ardından bu film ilaç gibi gelmişti hatırlarsanız. Sonunda doğru dürüst bir film bulduk diye bağrımıza basmıştık.
Bilmeyen kaldı mı ki! Hatta bi kaç sene sonra "hala" biliyor olacağız. Daha fazla da bilmek istemeyeceğiz.
Reitman, Hayalet Avcıları'nın ardından şimdi de dünyayı uzaylılardan kurtarmak üzere paçaları sıvamış. Tabii ki gayet laubali bir eda ile.
Okul yıllarında kiminle dalga geçtiğinize dikkat edin. İlerde psikopata bağlanabilir. Hem ne diye alay ediyosunuz ki elin garibiyle...
Stigmata'dan mustarip şifa dağıtıcı genç adamın medya tarafından keşfi, kara-komedili maceraları. Bu akşam yapacak başka işiniz yoksa...
Herşeyin birbirine karıştığı, koşuşturmacalı komedileri sevenlere, pembe dizileri kafaya alan hareketli -tam anlamıyla- sabun köpüğü.
Şöyle farklı ve kaliteli bir şey bekleyenlere, sonunda farklı ve kaliteli bir gerilim. Gözümüz aydın olsun!
Video oyunuydu. Büyüdü, serpildi. O şimdi uzun metraj bir animasyon. Kısmetse dönüşte evericez.
Köpek sadık, kedi nankör. Yok kedi karakterli, köpek yalaka... Yıllar yılı bitmek tükenmek bilmeyen bu geyik muhabbetini bir de filme alalım demişler.
Doğaüstü yeteneklerinize güvenip katillerle filan muhattap olmaya kalkarsanız bu kızcağız gibi melül olursunuz mazallah. En iyisi kahve falı...
"Kiss The Girls" ile kızları bi güzel öpen ajan Cross, şimdi de örümceğin peşinde psikolojikli, gerilimli maceralara atılıyor. Bilmece bildirmece dil üstünde kaydırmaca.
Seri cinayetler işleyen bir katil yıllar sonra mesleğe geri dönme kararı alır. İtalya'dan kendinden desenli bir polisiye kan revan içinde kalır.
Pek tutulmamış olsa da oyuncu kadrosu pek leziz, devrim üzerine bir "şaka derken kaka oldu" komedisi. Avanak Ajan tadında ama daha sevimli.
Şapşallık üzerine ihtisas yapan iki arkadaşın şaşkın ve absürd maceraları ile Jim Carrey'i Jim Carrey eden şu meşhur film.
80'li yıllarda ne sevilen bir filmdi bu ya... Herkesin kanı kaynadıydı çalışan kız Melanie'ye; Allah boş oturanı sevmez ne de olsa.
Hepimizin sebeplendiği "Ben kimim? Neden burdayım? Ne yapmalıyım? Niye kine?" bunalımını yaşayan gencecik dört arkadaşın buhranı.
Mürebbiye olarak Siyam'a varan Anna'nın, yalın ayak başı kabak kral ile ilişkisi, dansları, müzikleri, etsettıra, etsettıra, etsettıra...
Gay olduğunu aklının ucundan bile geçirmeyen sakin mizaçlı lise öğretmeninin eşcinselliği Oscar Töreni'nde tüm dünyaya deşifre edilince...
"Touch Me! Touch Me! I Want to Feel Your Body!" dizeleri mazide kaldı malesef. Gençliğin baharında AIDS yoluna gitmek, başkalarını göndermek var...
Murphy'i laubali karakterlerle topluma kazandıran iki gün. Polis-mahkum, siyah-beyaz, kuul-çenebaz ikilemeleriyle; zıt kutuplar birbirini çeker.
Şu dinozorlar yine birbirlerini yok etse de allahın izniyle, bi bilmem kaç yıl daha dirlik düzenlik içinde yaşasak. Üçüncü kez dinozorların arasına buyrun.
"Vııııın vıııın ciiiuuuüüv" seslerinden duyamadıydık Cruise'un filmini. Bakalım Stallone neler yapmış. Senaryoyu da kendi yazmış laf aramızda...
Gazeteci, televizyoncu, yazar, senarist ve şimdi yönetmen Trueba'dan ikinci uzun metrajlı. Zorla güzellik olup olmayacağı üzerine keyifli İspanyol komedisi.
Hayvanlarla iletişim kurabilen naçizane doktor, bu defa kutsal bir amaç uğruna ayılar arası çöpçatanlık misyonunu üstleniyor.
Amerika'nın Amerika'ya ettiği pek keyifli bir hiciv komedisi. Sırf Brando'nun Japon tercüman rolü için bile izlenir hani...
Clint Eastwood'a uluslararası bir kahraman kıyafeti giydiren ve sinema camiasına musallat eden şu meşhur spagetti western. Üçlemenin ilk parçası.
Pek beğenildiydi bu film. Kızlar Patrick'e, erkekler Demi'ye vurulduydu. "Ohhh, my loooveeee..." diye bir şarkısı vardı, insana baygınlık geçirtirdi.
Şurdan şöyle keyfine göre bir karşı cins salına salına geçse, gözün takılmaz mı? Takılmakla kalmak ister mi? Yaa evlenmek kolay da, sonrası?
Kötülerin ocağına incir ağacı dikmek için kendilerini Tanrı'nın misyoneri eyleyen iki kardeş ile yer yer şiddetli, parçalı mizahlı bir aksiyon.
DeNiro'nun ilk yönetmenlik denemesini ve Palminteri'nin kendi yaşamından esinlenerek yazdığı senaryoyu merak edenler parmak kaldırsın!
Valla şampuan ve saç kremi bir arada + bi' yığın vitamin. Nefis senaryo ve nefis oyuncularla dolgun bir film. Direkt yıka ve çık.
Kimisi çok sevdi başucuna yerleştirdi, kimi adını bile ağzına almadı. Kitabın hayranlarını tatmin etmese de keyifli hikaye enfes görüntüler eşliğinde.
Gerçek bir yaşamdan uyarlanan korkunç can sıkıcı bir hikaye. Loach, İngiliz işçi sınıfının çektiği eziyetleri yine aynen önümüze koyuyor. Afiyetle yiyelim.
Süper nitelikli bir ajanın, süper nitelikli bir ekip ve süper nitelikli bir hacker ile düzenlediği süper nitelikli bir operasyon. Bakalım ne kadar süper?
Kahpe feleğin bir gün içinde etmediği kalmayan güzel bir adamın yani Joe'nun, yaverle pek iyi anlaşamayan şansı ve bekleneni pek veremeyen bir proje.
Mini mini köpüşler kafayı kürke takmış şu deli kadından yakayı kurtaramadılar gitti. Biri bu kadını salı pazarına götürsün de huzur bulalım.
Uzun süre sansürün kucağından çıkamamış romantik ve de hayli trajik bir üçleme. Bir hikayeye üç farklı son. İran-Türkiye ortak yapımı.
İdeal Amerikan ailesine evin içinden bakan yıpratıcı bir film. Yazarın kendi ailesini anlatması ise daha yıpratıcı. Oyunculuk izlenmeli diyerek yetinmeli.
Şili'den bol harketli bir drama. Soyguncu-polis-medya üçgeninde elli ayağına dolanan bir grup çaylak soyguncunun traji-kahraman oluverme hikayesi.
İstemeden mafyanın pis işlerinden haberdar olan bir çocuğun iki arada bir derede kalma ve tuttuğu avukatın en tefek müşterisi olma tecrübesi.
D'Artagnan ve üç kılıç sever arkadaşının kardeşi tarafından yüzüne gülle gibi bir maske takılarak hapsedilen müstakbel kralı kurtarma operasyonu.
Popüler müziğin kol gezdiği ortaçağda(!) macera mı istersin, romantizm mi istersin, komedi mi istersin... Ne istersen var, türlü gibi film.
1900'lü yıllarda iki aşık: Biri babayla evli, diğeri babanın kızıyla. Çarpık ilişkilerin kaçınılmaz trajik sonu ile şık şıkırdım, tarihi bir drama.
Kadın gücünü küçümseyen ve sağda solda atıp tutan erkek kısmısının başına neler gelebilecegine dair hayat dersi. İbret alalım.
Toronto'ya göçen ve yaşama alışmaya çalışan bir İtalyan ailesinin pek parlak olmasa bile epey hisli, ucundan komik; yani güldürürken iç çektiren bir bileşim.
Politik zorlamalardan kaçıp kapitalizmin böğrüne düşen ve kırmızılar arasında Blues yapmaya çalışan müzisyenin hikayesi Loach'tan. Okkalı tabii.
Yıllar yılı aslında huysuzluk etmiş, fakat neden bilinmez ülkemizde hınzır eylenen iki ihtiyarın ikinci macerası. 35 yıllık didişme.
Bertolucci’nin erotik sahneleri yüzünden çokça tartışılan filmi. Brando’nun, karısının cesediyle yaptığı konverzasyon için bile izlenir.
Pek beğenerek oynadığımız interaktif video oyunu Tomb Raider, köşeli hatlarını yuvarlayarak ete kemiğe bürünüyor. Eee, macera kaçınılmaz oluyor tabii.
Toz kokaini "in" eyleyen ve Amerika'nın başına musallat eden George Jung'ın gerçek hayat hikayesi ve dönemin uyuşturucu problemi.
Kürtlerin çaresiz ve perişan durumu bu defa İran'ın taze kanı, Bayan Makhmalbaf'ın gözüyle. Zor koşullarda kotarılmış, çetin bir film.
"Bu Maskeli Balo ve Onun Sahte Yüzleri" ne Chabrol bakışı. Göz bebeği ettiklerimiz pek anasının gözü kimseler olabilir. Uyanık olmak lazım.
Ressam Henri de Toulouse-Lautrec'in zor yaşamı üzerinden kurmaca bir öykü ile başarılı bir "pır pır ederken canladı, ellerim bak boş kaldı" filmi.
İspanya İç Savaşı'nda canını dişine takan bir grup kadının hem özgür kadını yaratmak hem de devrim için verdiği biraz nüktedan acık ağlatan uğraş.
Elin kızını elden kurtarmaya çalışırken pisliğe bulanan ve kurtulmak için kendini daşlara gayalara sürten avukatın epey karışık gerilimi.
Zengin kız, fakir esas oğlan, tasvip edilmeyen ilişkileri, kızın problemli kişiliği, oğlanın azmi. Tanıdık mı geldi? Hayret, halbuki ne kadar özgün!
İtalya'da izleyici rekorları kıran, haftalarca bir numarayı parselleyen, kendisinden önce ödül haberleri gelen periler nihayet teşrif etti.
Bir Reklam: Gözleri doyuran bu bol ödüllü filmi festivalde kaçırıp, saçını başını yolanlara müjde! Rezervasyon yok, bilet bulma telaşı yok. Artık yanıbaşınızda.
Dev bir yazılım firmasına (bilin bakalım kime gönderme var) giren acemi dehanın "babana bile güvenme" öyküsü ile hiç de beter olmayan bir gerilim.
Gerçek hayatta da şarkıcılık oynayan Yeşim Salkım filmde aynı rolü üstleniyor; 60'lara doğru istihaleye uğrayan değerler musiki eşliğinde.
12 yaşındaki kız çocuğunun genç kızlığa giden öyküsü. Sevimli, keyifli, zaman zaman salya sümük. Yürek ısıtan derler ya, heh öyle bir duygu filmi.
Beş para etmez bir plan, gerçekleşmesi imkansız bir soygun, soygunu eline yüzüne bulaştıran üç karakter ile Amerikan toplumuna el aynası.
I. Dünya Savaşı sırasında hem düşmanla hem de birbirleriyle savaşan alkol sevdalısı kaptan ile kız kurusu misyonerin hikayesi klasik sevdalılarına.
"Hissiyat Yüklü İnsan İlişkileri" kuşağında izleyeceğimiz bu haftaki filmimiz özellikle Newman'ın ağır oyunculuğu ile mücalla bir yaşam kesiti efem.
Silahşörlerimizle yeni ve gayri ciddi bir macera daha. Adamlara bakmaktan sıkıldığımızı anlamış olacaklar ki Marceau ile desteklemişler filmi.
Sevdiceğinin emitasyon olduğunu öğrenince ulu sevgisi ulu nefrete dönüşen romantik kahramanımızın ne hallere düştüğü şehvani bir gerilim ile.
Kubrick'in eti senin kemiği benim diyerek Spielberg'e emanet ettiği zamane Pinokyo'su, sevgiyi ve insanlığı keşfetmek için bohçasını yükleniyor.
Biri gençkız olma yoluna giren diğeri rehberliği üstlenen iki bayan Pirhasan'ın ikinci en taze portakallı dramında birarada.
Basit bir dolandırıcılık filmi gibi gözükmesi sizi yanıltmasın. Chabrol ismine dikkat; bir süre sonra sapıtması kaçınılmaz bir kara film.
Romantizmi seven Billy Wilder'ın mizah anlayışla deneyimli bir playboy ile körpecik, saf bir genç kız arasında saat 15:27 itibariyle yaşanan ilişki.
Biraz gülelim, sonra biraz da ağlayalım, duygu karmaşası içinde kendimizi şaşıralım diyenlere sevimli İtalyan kasabasından şeker mi şeker bi seyirlik.
Pastanın ilk diliminde her türlü badireye rağmen milli olmayı becererek yapımcıların gözlerini parıldatan saf kahramanlarımız yeniden Haçlı Seferi'nde.
Hatırlarsanız çocuklar maymuna benzemesin diye hamile hanımlara izlettirilmezdi Maymunlar Cehennemi ve türevleri. İzleyen annelerin çocukları şimdi 33 yaşında.
Efsanevi müzisyen Sainte Colombe'un yaşamından esinlenmiş oldukça güçlü bir dram. Baştan aşağı müzik, baba-oğul Depardieu'ları izlemek de hediyesi.
Ağır Fransız dramlarına buyrun bir başka istisna ; "Gevaudan Canavarı" efsanesi üzerine aksiyon eden film Fransa'da pek müstesna.
38. Portakal'ın en iyisi hepten bir sevgi filmi. Kürtçe'ye direnen 75'lik ihtiyar ile Türkçe'ye direnen 5 yaşındaki ufaklığın sevimli öyküsü.
Jin Carrey'in yüzüne nasıl sekiz takla attırdığını hayretle izleten vıcık vıcık, fantastik yanısıra yemyeşil bir komedi.
Bi dakka bile aksiyon dinmesin, gerim gerim gerilelim, eh ucundan iki kuruş da meşk edelim diyenleri "17S" nolu Kadıköy-Sarıgazi otobüsümüze bekliyoruz.
Çöreğimizi alıp vitrinlere bakalım, akabinde aşık olalım, sonrasında gitarımızı alıp pencereden bakarkene "Moon River" ı mırıldanalım: Nostalji yapalım.
Yüzyılın cinayetine bir suçlu bulunmalı, ibret-i alem için idam edilmeli ki elalemin sesi kesilsin zihniyetiyle pisi pisine cezalandırılan adamın dramı.
Bridget'in kalorilerle, erkeklerle, evlilik kurumuyla, içkiyle, sigarayla ve uçsuz bucaksız listeleriyle verdiği mücadele ile bezenmiş günlüğüne bi de biz göz atalım.
Çekik gözlü tekmeleri ile Chan vurdu kırdı işlerine bakarken, çenesi kapanasıca Tucker komiklik ettiğini sanıyor; İlki beğenilince, başımıza ikincisi musallat oluyor.
Yıllar yılı insana hayatı zindan eden töreler, ölen amcasının karısıyla evlendirilmek istenen Maruf'u zindana tıkmak için bakınız ne mücadeleler veriyor.
Romantik komedilerin arkasında ne romantik komediler yatıyormuş da haberimiz yokmuş. Hep önündeyiz, biraz da kameranın berisini öğrenelim.
Süper hızlı arabalar, tehlikeli yarışlar, çete çatışmaları, yakışıklı adamlar, güzel hatunlar izlemek isteyen varsa çekinmeden burdan buyursun.
Üçüncü Boyutun, 3-D de derler, tarihini ve gelişimini üçüncü boyutun tüm nimetlerinden faydalanarak deneyimlemek için sizleri içeri alalım.
Hep caddelerde kapışanları izledik, gökyüzünde sidik yarışı ne menem bir şeymiş üç boyutlu olarak deneyimleyelim. Uçmuş kadar olalım.
Dinozorlar artık Spielberg'in tekelinden çıktı; 16 yaşındaki körpecik Ally ile 65 milyon öncesine, dinozorların hemen yanı başına varıyoruz. (3-D)
İngiltere'yi güneşin batmadığı imparatorluk eyleyen, dediğim dedik her yakam trajik; Bakire Kraliçe Elizabet'in güç bela yaşamı.
Bir buçuk saatliğine bile olsa kendimizi çirkin ördek yavrusu ile özdeşleştirelim diye yeni bir peri masalı daha; Kızlar, bu defa prenses oluyoruz!
2 milyon $ uğruna maymun olan insancıklara gülecek, o para için ne maymunluklar yapabileceğimizi tasavvur etmeye çalışacağız. Güldürürken düşündürüyor da hani...
İlkinde "Acıma yok, Utanma Yok, Devamı Yok" demişlerdi. Şimdi acımadan, utanmadan "Yalan Söyledik" deyip ikincisini sürdüler önümüze alelacele.
Güneydoğuda yaşanan çatışmanın iki zıt kutbu nasıl birbirini çeker, düşman nasıl dost olur, dost nasıl düşman olur şu fotoğrafa bakıp görelim.
Sıkıntıyı pek seven Demirkubuz sıkıntıya gelemeyen Musa'nın öylesine yaşamına dalıyor Karanlık Üstüne Öyküler üçlemesinin ilk ayağında.
Etekliği gibi yaşamı da kan revan içinde kalan Kraliçe Margot'nun kıpkırmızı ve gayet başarılı işlenmiş öyküsü. Şahane müziğe de kulak vermeli...
Telefondu, e-postaydı, kuryeydi derken kapıyı iki kere çalmadan pes etmeyen postacılarımızın pabucu dama atıldı ama bu filmin asla...
Öyle iyice tanımadan etmeden evlenirsen elin herifiyle, uğraşır durursun deli miyim, değil miyim diye. Oscar'ı da koyarsın büfene.
Filmin başında bir sahne vardır ki uff, adamın yüreğini dağlar ama gerisi öyle tatlıdır ki; Hayatın anlamını bi de yaşlı teyzeden dinleyelim.
Toulouse ile bütünleşmiş efsanevi Moulin Rouge bu defa bir şair ve bir fahişe arasındaki traji-komik aşkla, tüm alacasıyla ve günümüz nağmeleriyle teşrif ediyor.
60 İhtilali öncesi sıkıntıyı kıyıda köşede kalanların gözlerinden bakarak komedili dönem filmi eyleyen Aslanyürek'in "Antakya Üçlemesi" nin ilk meyvesi.
Dikkat Dikkat! Bu film insanda kafa yapar! Lütfen alıcınızın ayarı ile oynamayın! Anlamayanlar; Kendinizden şüphe etmeyin! Yalnız değilsiniz!
Kocalarını boğarak öldüren üç kadının hikayesi ama sayılarda boğulan kocalar değil; bizleriz. 1'den 100'e kadar saymasını bilenlere, Greenaway sevenlere.
Yetenekli bir soyguncu. Evet, türünün ilk ve son örneği. Evet, evet artık emekli olacak. Tabii, son bir iş yapması lazım. Hı hı, çok sıradan. Ama kadro süper?
Cesur sahneleriyle boyna kadını ve cinselliği anlatan Breillat bu kez biri kilolu, diğeri afet kızkardeşlerin ilk adımına acısı bol gözlerle bakıyor.
Basmakalıp romantik-komediler'den gına geldi gayrı diyenlere izleyeni şen şakrak eyliyor desek, "Şarküteri" desek ama apayrı desek yeterli olur mu acep?
"Uyuşturucu insanı ölüme götürür" veznine farklı yakadan bakan bir "karar" filmi. Ya arkadaşınız idam edilecek ya da 3 yıl hapis yatacaksınız. Hadi bakalım.
Sınıf farkı, işçi sınıfı, çekilen eziyetler, İngiltere dendi mi ilk akla gelen isimden komedili drama. Isırmadan durur mu? Bağlasan durmaz.
Karısını sekreteriyle aldatan bir adam ve bildik bir aşk üçgeni. Farklı olan karısının güzel, sekreterin çirkin olması. Şekilciliğe bi de bu yandan bakalım.
Kendi söküğünü dikemeyen fakat Panama Kanalı'nın berisinde dönen oyunlara hafif yanlardan daraltmak amacıyla katılan terzinin dikişi, nakışı.
Ruh sağlığı ağır darbe yemiş genç bir kızın, en berilerde özenle sakladığı ve asla açık etmeyeceği bir şifre peşinde koşup, acık gerilim edeceğiz.
Dosdoğru bakan, sağa sola yalpalamayan Haneke'den Cannes destekli bembeyaz bir dram. Şahane oyuncularıyla bu defa namahrem bölgeden sarsıyor.
Türkçe çevirisine bakar mısınız lütfen? Deterjan alıyoruz sanki. Kadın erkek farketmeksizin herkesi kendine aşık eden bir adam ve komiklikleri desek kafi.
Makhmalbaf ile yine kızgın bölgelere iniyoruz. Şahane görüntüler ve binbir zorlukla Taliban kıyımındaki Afganistan'a girmeye çalışacağız.
Fransa'nın yeni dalgalarından Godard "Marx ve Coca Cola'nın çocukları" olarak tanımladığı 60 kuşağının çelişkilerinde ve arada kalmışlığında sörf ediyor.
Aşıklar şehri Paris'e görev aşkıyla gelen fakat umduğunu değil bulduğunu dövmek zorunda kalan süper tekme ajandan vurdulu kırdılı bir buse.
Adam Sandler'ın musallat ettiği taklide dayalı tek kişilik komedilere bir yenisi; Hayvanlar alemini bünyesinde barındıran bir adam ve şaklabanlıkları.
Hollywood'a özenelim, Okan'a da değinelim diyen Deli Yürek dumura uğratan cehennemi ve bumerangı ile karşımızda. Hayrarinna Rinna Rinna Rinanay...
Ünlü Yunan edebiyatçısı Vizyenos'un gerçek ile hayalin birbirine girdiği hayatının tek yolculuğu ve akıl hastanesindeki son günleri.
Sakin sakin takılırken birden kendini şaşıran öykü, kaliteli oyuncular, kafası karışan izleyici, "öff ya" dedirten son. Gerilimli bir akşam dileyenlere...
Romantik ilişkilerden ölesiye korkan yazar C.S. Lewis'nin yağmurdan kaçarken doluya tutuluşuna ve zorlu aşkının hazin sonuna acık yürek burkalım.
Mülayim yaradılışlı kadersiz adamın nasıl öfke yumağına dönüştürüldüğüne dair bir kara film. Hem de Metropolis dehasının ilk Hollywood filmi.
80'lerin epey konuşulan gençlik filmlerinden. Kötü olmasına kötü fakat ergenlik dönemi 80 sonlarına rastgelenler için tatlı bir nostalji.
Egoyan'dan gerçeği arayıp bulan, bu gerçeklerle insanı tedirgin eden ve normalin berisindeki anormali deşifre eden bol ödüllü bir dram.
Gençliğin verdiği idealistlikle polisliğe adım atan bir çömezin hakkından gelmesi gereken ilk iş günü ile inançlarının allak bullak oluşu.
Sarışınların anlındaki yerleşmiş lekeyi suyla, sabunla ve hukukla temizlemeyi görev edinen bir sarışınla rengarenk ve illa ki sarı bir komedi.
Oğul odası yeri dolmamacasına boşalınca yaşanılan "çok sevileni kaybetme" psikolojisi ve derin acının mendil gerektirecek fotoğrafı.
İki soyguncu + bir ev hanımı; ev hanımına aşık olan ortaklar, iki ortağı tokuşturmak suretiyle bay mükemmele ulaşan ev hanımı ve heleloy bir komedi.
Gunter Grass’ın hayli enteresan romanından hayli enteresan bir uyarlama. Siz şöyle bir göz atın, gerisini filme bırakın. Şaşacaksınız.
Terörden kaçarken koruculara tutulan çilesi tükenmez doğunun davalarından bir başkası. Elde ne varsa değerlendirilerek pişirilmiş yurdum filmi.
Tolkien kuyuya bir yüzük attı, bütün dünya peşinden kuyuya atladı. Yıllar yılı sabırla beklenen "Yüzük Efendi" üçlemesinin ilki için gözünüz aydın ola.
Romeyo ve Jülyet'in ardından Shakespeare'in meşhur "Othello" su da günümüze uyarlanmış. İki sene raflarda bekledikten sonra nihayetinde servise sunulmuş.
Öyle Ruhlar Evi dendi mi, hayaletli mayaletli korku filmi gelmesin aklınıza. Her oyuncusundan bal damlayan, aldığı gibi götüren ilginç bir dram.
Nuremberg'e gidip II. Dünya Savaşı ertesi savaş suçlusu dört yargıcın davasına yargıçlık edicez. Nefis oyuncularıyla, izlemesi zor, önemli bir klasik.
Eli öpülesi görüntü yönetmeni Storaro gözünden, Bertollucci beyninden, Bowles kaleminden. Daha ne? Çek bir tavşan kanı, ince belli olsun.
Holywood'a ilk adımını atan Amenabar'dan kapkaranlık, dingin, usturubuyla tedirgin eden sıhhatli bir gerilim. Ruhlara, perilere İspanyol bakışı...
Sarışınların aptal olmadığı kanıtlandı, sıra modellerde; Zekasını öne çıkarmaya çalışan bir modelin çırpınışları ile moda dünyasıyla dalgasını geçen bir komedi.