Moulin Rouge

Moulin Rouge

1952

Ortalama Puanı: 8.0

Öykü

Büyük Fransız ressam Henri de Toulouse-Lautrec'in yaşam öyküsü. Zengin bir ailenin oğlu olan Henri 12 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu bacağını kırar. Kısa süre sonra ise diğerini. Kemikler kaynamakta direnir ve bacakları uzamaktan vazgeçer. Bu fiziksel problemine rağmen Fransa'nın en önemli ressamları arasına girer. Kabere dünyasının göbeği Montmartre'de yaşayan Henri, vaktini gece klüplerinde, dans salonlarında ve meşhur Moulin Rouge'da geçirir. Rahatsızlığı ile başa çıkmaya çalışırken kendini alkole, yalnızlığıyla başa çıkmak için fahişelere veren Henri, sonunda onu sevebilecek birisini bulduğunda ve zor bir aşkın ertesinde terkedildiğinde ise iyiden iyiye alkole batar ve çıkamaz.

Notlar:

  • Pierre La Mure'un romanından uyarlama.
  • 7 dalda aday gösterildiği 1953 Akademi Ödülleri'nden En İyi Sanat Yönetimi ve En İyi Kostüm Oscar'ları ile ayrıldı.
  • Venedik Film Festivali'nden ise Gümüş Aslan Ödülü ile.

İzleyenler ne demiş?

  • Toulouse hatrına

    sadece meraklısına
    Puan: 6
  • Kıymetini bilelim bacaklarımızın... diyim de başlık olsun

    Zor işe el attık şimdi, lakin başladı mı da bitirmek lazım. "Ben kim oluyorum da bu filme yorum yazıyorum" şeklinde anlamsız bir his bi yandan içimi kemirmekte, ama dediğim gibi anlamsız bir histir kendisi, adam yapmış filmi koymuş önümüze, biz de fikrimizi söyliycez elbet. Mevzuu bahis ressamımızın içinde bulunduğu durumu pek bi güzel resmetmis yönetmenimiz. Bu durumda olan bi insan ne yapar? Gizlenir. Kırmızı değirmen'deki masasının ardına gizleniyor Toulouse. "Normal" olabildiği tek yer orası çünkü. Goulou deseniz ayri bi alem, konuşmasından tutun da erkeklere bakışı, sonra da başına gelenlere kadar pek bi sevdim ben bu karakteri. Kolay kolay unutmayacağım diyaloglar içermekte film, Toulouse'un maymun alıntısı, aristokratlara dokundurması ve Mona Lisa üzerine yapılan tartışmalar gibi örneğin. Diyceksiniz ki "bu zaten yaşanmış bir olay, filmin marifeti nerde?" diye. Filmin marifeti beni Lautrec gibi düşündürebilmesinde, karakterleri tutarlı bi şekilde önüme koymasında ve pek tabii düşük temposuna rağmen beni bir an bile sıkmamasında. "Yalan aslında bu eğlence alemi" gibi çok alışık olduğumuz mesajlar aldık kimi zaman, sosyetenin yerildiğini gördük, çekimleri beğendik, "daha ne olsun?" dedik. Filmin son sahnesini de ayri bi güzel buldum şahsen. Ayrıntısına girmiyorum, zira isterim ki izlemeyen de okusun buraları. Çok gördük belki "ümitsizlikten kendini içkiye, şuna buna vuran çaresiz adam" öyküsü, yalniz böyle güzelini görmedik. Ayrica sırf onbin tane filmde gördüğümen ötürü şu şovlardan birini bir gün canlı izlemek isterim, artık Brodvey'de mi olur, Mulen Ruj'da mi olur, orası kısmet meselesi.
    Puan: 8