Requiem for a Dream

Requiem for a Dream

2000

Ortalama Puanı: 8.0

Öykü

Sara orta yaşı geçmiş, arasıra uğrayıp televizyonunu çalan oğlu olmadığı zaman yalnızlığa gömülmüş zavallı bir hatundur. Gün gelir, bağımlısı olduğu tv programına çıkması için bir teklif sunulur kendisine; böyle büyük bir olay için giyebileceği tek şey olan kırmızı elbisesi ise artık dar gelmektedir üzerine. Harry, Sara'nın kötü yolda emin adımlarla ilerleyen evladıdır. Annesi onu hak yoluna davet eder durmadan, ama Harry kendi yoluna baş koymuştur; uyuşturucu satarak voliyi vuracaktır... Marion, Harry'nin güzeller güzeli kız arkadaşıdır. Uyuşturucu satmak için sermaye gerekmektedir, Marion işin sermaye kısmını halletmekle mükellef olur... Tyrone ise, Harry'nin "sevimli zenci ortağı" dır, amiyane tabirle...

Notlar:

  • "Pi" nin dehası Sean Gullette'i küçük bir rolde görebilir, "neydin, n'oldun Gulette?" diye şaşırabilirsiniz.
  • Ayrıyetten filmin web sayfasının film gibi tasarlanmış olup, web tarihinin en afilli sayfalarından birisi olduğudur.

İzleyenler ne demiş?

  • Hayırlısı neyse o olsun

    Film vizyona gircek mi girmiycek mi tam bilmiyorum şu anda. Ama girse de girmese de bi yolu bulunup kesinlikle görülmeli. Bu filmi beğenmemek kesinlikle beğenmekten çok daha kolay, o yüzden ilk izleyişte sevmediyseniz mutlaka bi şans daha vermelisiniz. Zira, kolay yutulur bir lokma olmadığı gibi sizi ham yapıp mideye indirebilecek bi film var karşımızda. (Hafiften Nick Cave tadında, sabır istiyo biraz). Pi yi seyredenler için bi sürü şey çok tanıdık gelcektir bu filmde. Kendi tarzını sağlam temellere oturtmus Aronofsky. Kendi adıyla anılacak "ritüel" leri olmus. Kendi adıma, bunlardan bi kısmının film sırasında beni bi miktar rahatsız ettiğini söylemeliyim. Hani çok sevdiğiniz bi grup bi önceki albümlerine çok benzeyen bi albüm daha yapar, albüm güzeldir, ama bi öncekinin yerini asla tutmaz ya. (Anlayan anlamıştır umarım). Böyle bi etki bıraktı bende bi çok sahne. Bişeyler yutma, enjekte etme sahnelerini geçtim hadi, karakterlerin kriz anlarında kameranın tavrı ve duyduğumuz cızırtı, karaktere sabitlenen kamera,.. bunlardan bikaçı. Sevmedim değil, ama bi kıymık gibi saplandı kaldı seyir zevkimin orta yerine. Sonradan alıştım tekrar, bazı şeyler iki filmde de bire aynı şekilde kullanılmış olsalar da "olayları farklı filmlerin abi" dedim, daha bi sevdim. Pi'yi görmediyseniz bu konuda benden daha şanslısınız. Ekranin ortadan ikiye bölünmesi de beni çok cezbetmese de enterasan olmuş (Lotus Esprit'i hatirladim ben). Yazdıkça yazasım geliyo ama yine de konu hakkında fazla çene çalmıycam. Zamanı gelince Jixus kardeş yazar ana sayfaya nası olsa. Kısaca ifade edersek olayımız "düşüş", "kaybediş", "dibe vuruş" tur. Konunun işlenişi de bi çokları için gayet "rahatsız edici" olsa da, cesur ve acımasız tarzı bana gayet güzel uymuş, memnun etmiştir. Filmi dedem seyredip te gelip buraya yazsaydı, zuxxi alemi ilk "Allah sonumuzu hayır eylesin" yaklaşımına kavuşurdu, kavuşmadı. Exorcist'teki zavalli anne kesinlikle filmin yıldızı. Jennifer Connely'yi Dark City'de de acaip beğenmiştim, burda daha bi beğendim. Yalnız Marion'un (Mary Ann diye anlamiştim ben, bi baktim ki diilmiş) şu iskelemsi yerde uzakta, ayakta durduğu sahne Dark City'deki iskele sahnesine çok benzemiyo muydu? Hatta aynıydı nerdeyse. Oyuncularda aynı olunca.. ilginç geldi bana. Öyleydi hakkaten. Başka bi nokta da şudur ki, uzun zamandir müziklerin bu kadar iyi kullanıldığı bi film seyrettiğimi hatırlamıyorum. Filmin sert geçişlerine uyum sağlayan ataklar, piskopat ritmler vs. vs. Özellikle dark-ambient vb. türleri sevenleri uçuracak cinsten. Massive Attack tarzı hasta ritmler üzerine giydirilmiş melodileri sevenlere de uygundur (ben kefilim). Hele ara ara kemanlar "cızzz" diye girmiyolar mı, öpülesi hakkaten. Vallaa ne diyim? "Gavur yapıyo arkadaş" diyim en iyisi. Yahut şöyle de diyebilirim: Issız bi adaya düşsem yanıma alacağım ilk üç filmden değil, ama ilk 20 filmden biri olurdu. Üç kelime ile açıklamam gerekseydi: Seyrettikçe seyredesim geliyo. Gökten üç elma ... (yeter lan). Yazinin sonuna kadar fikrimi değiştirmezzem 10 vericem. Yorum yazan ilk kişi olmanın sorumluluğu altında heyecandan titreyerek basıyorum "gönder" tuşuna. Hihahahaha, evet, evet çok güzel olcak, insanlar açtığım yolda ilerleyecek. Keşke kırmızı elbisemi giyseydim bu an için. (ii de erkeim ben ne gezer bende kırmızı elbise). czzzzzz.
    Puan: 9
  • Haydaa,bu film yoktu buralarda?

    İzlemeyen okumasin

    Neyse, madem artık var, bir yorum yapmak boynumuzun borcudur... Filmi almak için VCDciye paraları sayarken aklımdan geçen nasıl bir filmdi? Kesinlikle böyle bir film değildi bir kere. Filmi benden evvel izlemiş olan arkadaşların verdiği gazla aklımda snatchvari bir imge oluşmuştu bu filmle ilgili... Müzik kullanımından sıkça bahsediliyordu, videoklip estetiği deniyordu... Bende kafamda ona göre kurmuşum filmi, snatchvari, hadi olmadı bu kadar övüldüğüne göre fight clubvari bir iştir diye düşünmüşüm... Siz sakın bu hatayı yapmayın,çünkü filmin bu bahsi geçen filmlerle alakası yok... Film kısaca gelecekte bir birey olmak, sayılmak, varlığının kabul görmesini sağlamak isteyen birkaç insanın koşut hikayesini anlatıyor. Anne karakteri TV.de çıkmak ve "we got a winner!" cümlesinin nesnesi olmak ister, yalnızlık içinde oğlu ve komşularıyla geçen hayatında insanlar tarafından özenilen birisi olmak ister. Oğul ise sokaklardan kurtulup kendisine iyi bir yaşam kurmak ister, yasadışı yolları kullanmak pahasına. Öncelikle şunun altını çizeyim: requiem for a dream bugüne kadar modern hayat üzerine kurulmuş en sert cümleleri kurarak konuşuyor... Yalan hayaller üzerine geleceğimizi kurduran, sonra bu hayalleri başımıza yıkan sisteme karşı acımasızca saldırıyor aronofsky. Annenin krize girmiş bir halde televizyon binasına girdiği sahne bana özellikle çok manidar geldi: Televizyon çalışanları "winner"lardan oluşan sahte bir dünya kuruyorlar, ve gerçek dünyadakilere neyin ideal, neyin ise "loser işi" olduğunu söylüyorlar. Ve kadının binaya girdiği sahnede aronofsky sanki "kendinizi soyutlayamazsınız, sanal dünyanız buradan uzakta ama siz bu dünyada yaşıyorsunuz" demek istiyor... Neyse anlatabildiğimi zannetmiyorum. ama en azından denedim... Bir yerlerden bu filmi edinmeye çalışın derim son söz olarak...
    Puan: 9
  • hani izlememiştin

    "Bu filme 10 veriyosanız matrixe kaç puan vereceksiniz?" katastrofcugum . ama ben senin film zevkine guveniyorum...
    Puan: 5
  • Şükürler Olsun

    Sanıyorum filmi 10. dakikasında filan yakaladım, üstelik Türkçe. Canım sıkıldı bunlara. Son 30 dakikada sigara bile yakamadık, gerim gerim gerilerek ekrana kilitlendik ailecek. Gerçekten ailecek. Annem ve babamın da nefes almadan olanları izlediğini tespit ettim gözümün kenarıyla. Orjinal dilinde yakalayıp bir kez daha seyretmek, olaya daha hakim yaklaşmak istiyorum en kısa sürede. Neredeyse unutuyordum. Şükürler olsun ki uzun süre sonunda tadı damağımda kalan bi film izledim. Sıkılmıştım herşeyi beğenmemekten. Tema müziği ne hoştu. Diğerleri de öyle. Tamam tamam gittim.
    Puan: 8
  • kurguya ve çekime gel..

    gerçekten çok başarılı bir dibe çöküş trajedisi.. 4 ayrı insanın bedensel ve ruhsal olarak nasıl sıfırı tükettiklerini gördünüz mü? temelinde ise bağımlılık psikolojisi.
    Puan: 8
  • abartmış yine katastrof..

    hmm guzel bir dibe cöküş hikayesi bilhassa anneye alkış.. Zenci elaman ise scary movie gibi filmlerden sonra böle bi filmde oynadı ya dumur oldum.. Filmin konusu klasik ama cekimler guzel. Kamera iyi kullanılmıs ayrıca konuya eklenen motifler oldukca etkili.. Zaten basit film olmadığı kesin. Dram severler kacırmasın.. Bence yedi bucuk ama oda yok
    Puan: 8
  • Kronos Quartet germis yine ortaligi

    Susu guzeldi busu guzeldi demeyecegim. Insanlarin realiteden kopmalarinin suratlarina ne derece patlayabilecegi daha guzel anlatilamazdi (patlamayabilir de). Hayatimin su hafiften gerceklerden kacis bolumunde film bittikten sonra kafamda rezonansa benzer bir vinlama sayesinde bir an once uyuyabilmekten baska umabilecegim bir sey yoktu. ee, nasil diyorsunuz, "post-egzistansiyel toplumsal gercekci"...
    Puan: 9