Yazgı

Yazgı

2000

Ortalama Puanı: 5.9

Öykü

Musa yaşamı geldiği gibi kabul etmeyi tercih eden, kendi halinde bir adamdır. Karar vermek yerine önüne geleni kabul eder. Onun için hayat anlamsız ve saçmadır. Zaten her şey aynı kapıya çıkıyor, uğraşmak niye? Çok sevdiği annesi ölür, Musa'nın umru olmaz. Sonrasındaysa beğenmediği bir kızla, sırf kız istiyor diye evlenir. Fakat vermediğini sandığı bu kararlar artık başına kapkara üşüşecek ve Musa iki çocuğun ve bir annenin katliamından sorumlu tutulacaktır.

Notlar:

  • Demirkubuz bu filminde Albert Camus'nün "Yabancı" isimli romanından esinlenmiş.
  • 38. Altın Portakal Film Festival'inde en iyi üçüncü film seçildi. Demirkubuz En İyi Yönetmen Portakalı'nı, Bahar Evgin En İyi Sanat Yönetmeni Portakalı'nı aldı. Serdar Orçin ise Jüri Özel Ödülü ile terketti festivali.

İzleyenler ne demiş?

  • Yazgı

    Albert Camus'nün kitabını ne yazık ki okuyamadım. Ama Zeki Demirkubuz konusunda tecrübeliyim, üstelik sadece tecrübeli değil fanatiğimde. Zira kendisinin türk sinemasının en karakterli, en iyi filmlerini yapan adam olarak tanıdım, bildim. Bu filmde, aynı bağlamda karşıladı beklentilerimi elbette, kitabı okumamış olmama rağmen. Tabi diğer Demirkubuz filmlerine göre daha az karanlık gözüken ve daha doğrusal bir hikayesi var. Ama derininde en az onlar kadar karanlık ve depresif bir film. Demirkubuz gitgide sinemasını soğuklaştırıyor, daha mesafeli bir tavır takınıyor sanki. Diğer filmlerindeki biçimsel oyunlardan bile isteye kaçınıyor, sanki kamerayla bir numara yapmaktan, şaşalı bir görüntü çekmekten utanıyor, seyirciye haz verecek (hazdan kasıt basit, geçici bir zevk) her türlü öğeyi uzak tutuyor filminden ve hikayesinden. Ve filmin başkarakteri, izlediğim bütün Demirkubuz filmlerinde olduğu üzere, ama bu sefer çok daha vurgulanmış bir şekilde, kayıtsız, pasif, izleyici konumundaki orta yaştan biraz daha genç bir erkek. Zeki Demirkubuz'un alamet-i farikası oldu bu artık... Söyleyelim, film yavaş yavaş ilerliyor, ben kendi adıma sıkılmadım ama birçok kişinin sıkıntıdan bayılacağı kadar yavaş bir film bu. Ama yeterince etkili, yavaşlığının ödülünü verende bir film aynı zamanda. Sevmediğim yanlarıda oldu, kimi diyaloglar fazla kitabi, gerçekdışı duruyordu; misal finalde savcı mıdır nedir, devlet görevlisiyle yapılan konuşma; her ne kadar içeriği ilginç olsada... Bugün nedense çok cömertim, az sonra moulin rouge'a da 10 vereceğim mesela, buna da 8 veriyorum. Masumiyet onluk, Üçüncü Sayfa dokuzluk, bu ise sekizlik. Ama üçü de çok iyi filmler...
    Puan: 8
  • Yazgı

    İlginç bir film aslında ve bir üçlemenin ya da dörtlemenin ilk filmi. Demirkubuz kendine has bir yönetmen ve daha önce sevmediyseniz yine sevmeyeceksiniz, objelerde cok dolaşıyor kamera. Oyunculuklar çok iyi (Sondaki Savcı dışında), zaten o sahne cok kastırılmış geldi bana filmin sonunda gülle gibi duruyor, sanırım bomba final olarak düşünülmüş ama bence çok uzun ve Savcıyı oynayan bey çok kötü, diyalog da cok uzun. (bir de hiç sevmem boncuk bulmuş gibi ama Amasyada geçiyor o sahne ama arada kamera gezerken camda İETT otobusu gozukuyor) Ama gidin görün derim ben, dinlersin dinlemezsin O ayrı..
    Puan: 7
  • Yazgı

    Zeki Demirkubuz'un daha önceki filmlerini seyretmemiş, ama hakkında çok şey duymuştum. Baktım Yazgı da ilginç bir filme benziyor, kalkıp gideyim dedim... Gerçekten çok başarılı bir çalışma olmuş. Oyuncuların hepsi çok iyi, ama bence asıl yıldız yönetmen... Ele aldığı ilginç konuyu aktarırken kamerasını çok iyi kullanmış (bu arada kameranın nesneler üzerinde çok fazla dolaşmasını ve yavaş anlatımı beğenmeyebilir bazı kişiler, bu uyarıyı da yapmak lazım) ve bunu yaparken çok enteresan (artık mistik mi desem, yok öyle demesem boşver..) bir hava katmış filmine. Şahsen yönetmenin tarzı benim çok hoşuma gitti ve bundan sonraki filmlerini kaçırmamakta yarar görüyorum kendi adıma. Şimdi ben Türk Sineması hakkında düşünürüm uzun süredir. Hatta kendi kendime tartışırım falan bu konu üzerinde (yuh artık demeyiniz , gerçekten öyle). Bu konuda bana göre en çok kullanılan ifade olanakların yetersizliği ile ilgili olanıdır. Tamam, elindeki pek de yeterli olmayan imkanlarla gidip de bir Matrix çekemezsen bu geçerli bir mazerettir. Ama bir yönetmen filminde tutup da oyunculuk namına hiç bir yeteneği olmayan mankenleri, populer insanları oynatırsa (mankenden oyuncu olmaz diye düşünmüyorum aslında, ama yer aldığı projelerde oyuncu olamayacağını çoktan kanıtlamış kişilerin de "işte sinemada da kanıtladım kendimi" diye ortada dolaşması rahatsız ediyor beni), filminde klişe olmuş kavramları hiç çekinmeden kullanırsa; veya bir aktör oynadığı karakteri iyi canlandırmak için hiç bir çaba sarfetmeyip, karşımıza her zaman görmeye alıştığımız haliyle çıkıp seyirciye "oeehh" çektirtirse; bir etek giyme sahnesi bile bu kadar büyütülürse ortaya çıkan içler acısı tabloyu ört bas etmek için "olanaklar yetersiz" bahanesi kullanılamaz, kullanılmamalıdır da zaten... Ama işte Zeki Demirkubuz, bu basitliklerin hiçbirini yapmıyor ve doğru düzgün oluşturulmuş karakterler içeren, iyi oyunculuk eseri, izleyiciyi düşünmeye zorlayan gerçekten kaliteli bir Türk filmi koyuyor önümüze. Ama ödülü (!), filmin daha ilk haftasında sadece dört tane sinemada gösterime girmesi oluyor ne yazık ki. Neyse, çok uzattım sanırım... Bana daha laf düşmez, izleyin demekten başka...
    Puan: 8
  • hayal kırıklığı

    Ne yazık ki filmi beğenmedim. Oysa çok sevdiğim bir kitaptan esinlenerek, hem de Zeki Demirkubuz tarafından yapılan bir filmin vizyona girmesi beni hayli heyecanlandırmıştı. Beğenmeme sebeplerime gelince; Albert Camus kitabında hikaye'yi başkahramana anlattırır (filmimizde Musa). Böylelikle O'nun neler hissettiğini, bize tuhaf gelen davranışlarının ardında nasıl bir düşünce tarzı yattığını okuyucuya çok iyi aktarır. İşte film bu bahsettiğim düşünsel altyapıyı anlatmakta yetersiz kalıyor. Varoluşçu felsefe "Benim için farketmez" repliğini tekrarlatarak anlatılmaz ki...
    Puan: 5
  • en azından iyi bir deneme

    arkadaşa katılıyorum ben de, varoluşçu felsefe devamlı "benim için farketmez" i söyletmekle anlatılamaz sanırım. herneyse. gerçi anlatmak istediği (ya da esinlendiği) kitap kısa ve okuyucuyu vuran yoğun bir kitap olduğundandır heralde, izleyene anlatımı zor. bu kadarı bile başarı olarak görülmeli. gelecekte yönetmenden daha başarılı filmler gelir kanımca.-
    Puan: 6
  • büyük hayalkırıklığı

    İzlemeyen okumasin

    zeki demirkubuz kesinlikle benim de çok sevdiğim bir yönetmendir. örneğin masumiyet hastası olduğum, bir başyapıt olduğunu düşündüğüm bir filmdir. bu nedenle büyük beklentilerle gittiğim filmde demirkubuz'un bu alışılmadık "kasıntı" tavırları beni derinden üzdü, hatta yaraladı. öncelikle oyunucu yönetiminde son derece başasırısız olduğunu düşünüyorum. bundan önceki filmlerinde birbirlerinden farklı tipleri sinemaya uygun olarak yaratan tiyatro kökenli oyuncuları başarıyla yönlendiren demirkubuz bu sefer oyuncularından aşırıya kaçacak derecede minimalize bir performans istemiş. bu da onları ilk defa sahneye çıkmış bir tiyatro oyunucusu gibi tutuk ve cesaretsiz kılmış. ayrıca diğer filmlerinde son derece yerinde işlediği "tutunamayanlar" temasını bu sefer o kadar abartmış ki pek çok yerde komik, gülünç olmaktan ileriye gidemiyor. örnek olarak filmin sonuna eklenmiş ve adeta bir bonus paket gibi iğreti duran itiraf sahnesini; ana karakterin her olaya karşı aynı tepkisiz tavrını-bakkalın "kaç ekmek" sorusundan güzel bulduğu kadının "benimle evlenir misin" sorusuna kadar-; ve savcının bir yerde ana karaktere "sen benim okuduğum bir fransız yazarın romanındaki karaktere benziyorsun" demesini gösterebiliriz. bununla beraber yöneltilebilecek daha çok fazla eleştirim var ama okuyanları daha fazla sıkmak istemem. umarım ki bu film zeki demirkubuz un gelecekte ders alabliceği bir film, ders almak için yapılmış bir cesur ama başarısız bir deneme olur yalnızca.
    Puan: 4
  • gerçekten üzücü

    İzlemeyen okumasin

    sanırım camusu yanlış anlamış! böyle varoluşçuluk olmaz bu bir ikincisi kitapla ilgisi yok! sadece ve sadece oyunculuk çok iyi fazla deneysel olmuş!
    Puan: 3
  • sütlü kahve

    karakterimizin buz mavisi gözlerinde bence mesele. varoluşunun hiçbir amacı olmadığı sonucuna varmış, kendisi hakkında artık hiçbir beklentisi olmayan bi karakter. insan türü sadece evrim zincirinin bir halkasıdır ve varlığımız hiç de öyle sandığımız ve uyguladığımız gibi ahlaki bir boyut gerektirmemektedir. bu gezegende yaşayan her tür gibi bizde yaşadığımız çevreye uyum sağlayarak ayakta kaldık. çevresine sağladığı mükemmel uyumla ayakta kalan bir amipten daha soylu değildir insanoğlu. gereğinden fazla ciddiye alırız hırslarımızı, ihtiraslarımızı... bu bağlamda belki de en iyisi pasif bir nihilist yaklaşımla yaşama karakterimizin gözlerinden bakmaktır. (belki de değildir) Zeki Demirkubuz bir kitap okumuş. her sinema aşığı gibi onun da kafasında fikirler dönmeye başlamış kitabı bitirince. kitabı yoğurmuş kendi fikirleriyle ve ortaya bu filmi çıkarmış. şimdi kalkıp da "kitaba benzememiş" demenin "bu karakter böyle değildi kitapta" demenin hiçbir mantığı yoktur. acaba Zeki bey filmin afişine "albert camus'un yabancı adlı eserinden ESİNLENİLMİŞTİR." yazmasa filmden çıkınca "aa!!benim okuduğum bi kitaba ne kadar çok benziyor, yoksa ondan kopya mı çekmiş?" demiyecekler miydi? filmin sonlarındaki uzun sahneler hakkında da olumsuz eleştiriler okudum gazetelerde ve burdaki yorumlarda. bence bu uzun sahneler filmin ana fikrini çok duru ve net bir şekilde anlatmıştır. aksayan tek nokta savcı beyin oyunculuğundaki eksikliklerdir. Zeki Demirkubuz'un asıl amacı olan karanlk hikayeler anlatmak ise filmin içine mükemmel yerleştirilmiştir. çöp karıştıran çocuklar, karşıdan karşıya geçmeye çalışan simitçi sadece aralarda gözükenlerdir. adalet ve ahlak SİSTEMimizle ilgili olan göndermelerini de tamamlayan yönetmenimiz dörtlemesinin bu ilk filmini başarıyla tamamlamıştır. devamını dört gözle beklemekteyim.
    Puan: 9
  • camus yü tekrarlaması gerekmiyodu ki...

    yani adam "ben yabancı romanını alıyorum ve uyarlıyorum" demiyo ki, böyle diyo olsaydı, tüm eleştiriler hafif kalırdı zaten. ama romandan sadece esinlenip böyle bişey yapmış yönetmen. ki bence bu ülke ye bu kadarı bile fazla... sinema sonuçta ticari bişey arkadaşlar. yönetmen bu tür filmlerden herhangi bişey kazanamayacağını bile bile paralıyor kendini yıllardır. ki bu da çoğu türk yönetmenin cesaret edemeyeceği bir durum. filme gelince: bir demirkubuz hayranı olan benim için filmin en kötü yanı doğru rejiyi alamadıklarını düşündüğüm oyuncular (kötü oyuncu olduklarını düşünmüyorum) ve insanı şaşı edercesine ordan oraya sürekli kayan netlikti. kapılar ise her zamanki gibi muhteşemdi. bu arada aldığım bir duyuma göre üçlemenin en iyisi buymuş, yönetmen ikincisinden nefret etmiş...eyvah eyvah...
    Puan: 9
  • çok iyi!

    bu filme 8'in altında puan veren arkadaşlar anlamamışlar, her bir karede anlatılmak istenen başarılmış, bakış açısı ii yakalanmıştı.Yalnızca en sondaki avukat kardeşimizin oyunculuğu başarısız sayılabilir o kadar. Ha bi de film hatası vardı, film güya 97'de geçiyo ama istiklal'de kuzu kuzu çalıo:) gene de 9
    Puan: 9