"Sarsıcı,cüretkar bir başyapıt!Etkileneceksiniz..."*****(caponsever,zuxxi.com)
İzlemeyen okumasin
Eğer yukarıdaki yazıda bahsedilen David Amca olsaydım,filmin afişinde göreceğiniz yazı başlıktaki gibi olurdu büyük ihtimalle...
"La Pianiste" e gitmeden evvel bir sürü yönlendirici yorum aldım."Sakın gitme, sinirlerin harap olacak!" demişti mesela dirty, ama ben kaşınmıştım bir kere.
Bunca olumsuz yorumdan sonra, daha önce hiç Haneke filmi izlememiş biri olarak, sinemadaki koltuğuma kurulduğumda, ışıklar henüz sönmemişken bile gerim gerim gerildim. Sinema yağmurlu bir pazartesi sabahı için şaşırtıcı derecede doluydu, ve iki yanımdada insanlar oturuyordu, dolayısıyla milleti rahatsız etmemek için çıkmadım film başlamadan evvel.
Herneyse, ışıklar söndü, fragmanlar başladı (Bumerang cehennemi fenomenine zuxxi ahalisi olarak gidilmesini teklif etmek istiyorum),ve sonunda filme geçebildik.
10 dakika araya gelindiğinde, yanımdaki 60-65lik amca pılını pırtısını toparlayıp "Tövbe Estağfurullah!..." fısıldamalarıyla dışarı fırladı. İyide oldu, film boyunca "cıkcık" layıp duruyordu...
Film bittiğinde ise, suratımda çarpılmış bir ifade ile, ağzımdaki sigarayı yakmayı unutarak, kafamda filmle ilgili binbir düşünce yürümeye başladım...
Yorumlar zuxxi.com da yapıldığında akademik ciddiyet beklenmiyor, bende o ciddiyeti gösterebilecek bir adam değilim zaten. Ama az sonra genel sinema zevkine hiç hitap etmeyecek, hatta kimilerinin nefretini kazanacak (hali hazırda dirty var misal) bir filme 10 puan vereceğim için, neden beğendiğimi ayrıntılarıyla açıklama ihtiyacındayım.
"La Pianist" dirty' ninde dediği gibi sinirleri harap eden bir film; dayanması gerçekten zor kimi sahneler barındırıyor muhteviyatında.
Ama Haneke'nin amacı insanları sinir etmek değil. Filmdeki piyano öğretmeninin hikayesi bireysel bir hikaye, bir sapık hikayesi değil.
Özelde burjuva toplumuna, genelde ise sisteme saplıyor Haneke oklarını.
Profesör Kohut'un sapkınlığına şahit oluyoruz film boyu. Kendisi günlük hayatında soğuk, otoriter bir insan. Otoriterliğide bir sapkınlık seviyesinde ki, annesinin bahsettiği üzere, büyük bir piyanist olma yolunu reddedip, piyano öğretmeni olmayı, öğrencilerine soğuk bir tavırla emir verip, onları aşağılamayı, azarlamayı tercih ediyor.
Özel hayatında ise, bastırılmış cinselliğinin harekete geçtiğini görüyoruz sıklıkla; porno dükkanına gidip, seks filmleri izleyen; jiletle masturbasyon yapan bir kadın. Jiletle masturbasyon yapıp kendine acı çektirmesi, yaralaması mazohist dürtülerine verilen ilk işaret oluyor.
Sonra Walter ile tanışıyor ve en sonunda aralarındaki ilişki aşk seviyesine geldiğinde, o ilk tuvaletteki sahnede, Erika'nın diğer insanlara karşı olduğu gibi otoriter, neredeyse Walter'ı kölesi haline getirmek isteyen bir şekilde davranıyor.
Sonradan, Walterın Erika'nın mektuplarını okuduğu sahnede anlıyoruzki, Erikanın fantazileri hegemonya kurmak üzerine değil sadece; aynı zamanda kendisini "aciz" hissetmekte istiyor, acı çekmek, aşağılanmakta istiyor. Sado-Mazoşistlik kısaca.
Bu sapkınlıkların sebebi önemli Haneke için. Erich Fromm'u doğrularcasına, sistem içerisinde aşırı bireyleşmiş Erika, kendini ezilmiş, "yok" hissediyor nerdeyse. Ve bunun bastırılmış cinsel yaşamındaki tezahürü, kendisini güçlü, ezilmez hissedeceği Sadizm ile ortaya çıkıyor. Yada kendisini tamamen güçsüz, iktidarsız aşağılanmış hissedeceği (Fromm, modern toplumda garip bir şekilde sadizm kadar mazohizminde aynı sebepten kaynaklandığını belirtir) mazohizm.
Konuyu biraz daha açayım, sado-mazohizm kısmında (yazacağım şeyler zamanında Erich Fromm'dan okuyup benimsediğim düşüncelerdir).
Liberalizmden elde edilmiş özgürlüğün, yani bireyleşmenin iki yönü vardır. Biri kişinin bağlı olduğu kilise. vs.vs... gibi bağlardan kurtulması, diğeri ise aşırı bireyleşme sonucu kendisini dünyada yalnız ve güçsüz hissetmesi, korkmasıdır.
Birey bu çıkmazdan kurtulmak için kendisine çeşitli çözümler üretmiştir. Sadizm bireyin bir başkası üzerinde kesin hakimiyet kurması (aşağılama,acı çektirme,köleleştirme gibi) olayıdır; böylelikle bir başkasına tanrılık yapan birey kendisini güçlü hisseder.
Mazohizm ise kendisini güçsüz ve önemsiz hisseden bireyin, bir başkasına mutlak teslimiyetiyle kendi varlığını, benliğini, bireyliğini reddetmesidir. Korktuğu bireyselliğinden kurtulur böylelikle kişi.
Yani sadizm ve mazohizmin kaynağı aynıdır; sadece verilen tepkiler farklıdır; bir tanesi bir iktidar yanılsaması kurar, diğeri kendini reddeder.
Bu film tanıtılırken kullanılmış "modern toplumlarda kadın cinselliğinin bastırılması" cümlesinin yanlış olduğunu, "modern toplumun bastırdığı cinselliğin sapkınlaşması" şeklinde bir cümlenin çok daha doğru olacağını düşünüyorum, bu mesajlar doğrultusunda.
*****
Eve gelip internetten imdb yorumlarına baktığımda bir tanesi çok güldürdü beni."Amelie'yi beğendiyseniz bunuda çok seveceksiniz, sıcacık, sevimli, insanın içini açan bir film!" gibisinden birşeylerdi.
Bir hafta arayla vizyona giren iki fransız filminin birbirinden bu kadar farklı olması bir şeyin işaretimi bilmiyorum; ama "Piyanist",tam anlamıyla "Anti-Amelie" diyebilirim.
Birisi insanın içindeki iyiliğe,diğeri ise insanın içindeki karanlığa işaret ediyor. Birisi umut dolu ve samimi, diğeri karamsar ve mesafeli.
Ama ortak yanları var; ikiside çok etkileyici.
Son olarak şunu eklemek isterim; filmin hikayesi bir yana, bence en büyük erdemi Haneke'nin yönetimi.
Renklerin, mizansenin kullanımı konusunda Kieslowski'yi, hikayesi ve burjuva toplumuna getirdiği eleştiriyle Bunuel'i, anlattığı hikayenin cüretkarlığı ve anlatımındaki cesareti, acı verici ve şiddet dolu görüntüleri çekerken ki mesafesi ve soğukkanlılığıyla Pasolini'yi hatırlatıyor insana Haneke.
Uzun zamandan beri izlediğim en düşündürücü film.Cesaretiniz ve dirayetiniz varsa gidip görmelisiniz. Yok ise ya gitmeyin, ya da sinemadaki yaşlı amca gibi yarısında çıkmayın.
Puan: 10