zuxxi.com//sinema|geyiks

Cornholio

Sonu Gelmeyen Geyikler

İstanbul Ankara Arası İki Saat

Bir takım kıraathanelerde "Aman altta kalmiyim, vereyim ayarı" genleri dominant bir takım kişiler ne denli iyi şöför olduklarını masaya yatırırken; konu şehirlerarası güzergahlarda elde edilmiş en düşük süre ve kadranda görülen en yüksek hıza gelir. "İki yüz gördüm İstanbul Ankara arası otobanda bizim amcaoğlunun şahiniyle. Takosan'ın -s- sine dayadım ibreyi allahıma." diye boşta bulunup ilk rakamları açıklayan şaşkını ekarte edecek birileri elbette bulunur. O sırada mekanda aktif olarak dili (ve hayalgücü) işleyen herkes rahatlıkla bu rakamı, daha düşük konfigürasyonla daha yüksek randıman alacak şekilde alt edebilir. "Lada samara ile 250 (ama modifiyeli) 2.5 saat", "Topolino ile (ama jet motorlu ve kanatlı) 350, ve iki saat" gibi ...

Sonu Gelmeyen Geyikler

Deveye Diken

Aşk acısı çekmiş olup da o esnada yakınlarında Güzin Abla yerine Haydar Abi'si bulunanlar bilir. Anlattıklarınızı dikkat ile dinlerken bir yandan başını sallar, bir yandan birasını yudumlar Haydar Abi. Er geç ağzını açacak, binlerce yılın filtresinden geçmiş atasözü kabilinde şu sözü söyleyerek geceye damgasını vuracaktır: "Seversen sklirsin, skersen sevilirsin aslanım... Bu işler böyle." İyi de güzel abicim bütün gece sürdürdüğün vakur görünüşünün altından, suskun bekleyişinin ardından kopmasını beklediğimiz fırtına bu muydu? Memişhane duvarlarından edindiği öğretileri en kısa yoldan aktarmak isteyen bu abilere dikkat edelim.

Sonu Gelmeyen Geyikler

Başlayamayan Gece

Barlarda, birahanelerde, müzikhollerde (ki hiç bulunmadım neye benzer bilmem)umumiyetle rastlanan bir geyikimsidir. Karga gıdasını fırına vermiştir, yemek üzeredir, gece bitmiştir tükenmiştir evlere dönmek uzere hareketlenmelere devinimlere girilmiştir ki bu fırsatı değerlendirmek üzere bütün gece cümlesini geviş getirmek suretiyle kursağında bekleten afacan kişi ağzını once OOO şekline getirerek kusar; "Ooooooo gece daha yeni başlıyo beyler nereye böyle?" Yuh be arkadaşım nereye yeni başlıyo, göz var nizam var, rasathane var nereye yeni başlıyo? Bu denyolarla aynı burçtan olan Mustafa Sandal'ın konuyla ilgili "Sabah olmuşsa kimin umurunda haydi dostlar yanıbaşıma..." gibisinden sürüp giden safra tadında bir şarkısı da vardır.

Sonu Gelmeyen Espriler

Hayvanlar Alemi

Okul gezilerinde sıra halinde yürürken, ya da pencere kenarında dünyayı seyrederken enteresan canlılar görür çocuklar. Kuş, eşek, köpek, fil, balina vs. Söz konusu hayvanı görmenin heyecanını, en yakın arkadaşına hakaret etme fırsatıyla sentezleyen bu mini canlılar sözkonusu mahlukatı göstererek; "Aaaa, Burak bak arkadaşın geçiyo meraba desene! Ahı ahı." diye bağırır. Samimi arkadaş rezil edilir, yerin dibine geçirilir. Çocuğun yanına kar kalır.

Sonu Gelmeyen Espriler

Aramızda Top Var

Güzelce maç tertip etmiş gençler top oynarlarken elbet bir kısım bu takımlara seçilememenin hüznüyle bi kenarda otururmaktadır. Onları bu sıkıntıyla baş başa bırakmak elbette ki düşünülemez. Es kaza top taça giderken sahanın kenarında duran bu arkadaşa çarparsa, takımda bu işi yapmakla mükellef bir afacan çıkar ve şu unutulmaz kelamı eder: "Top topu çekermiş. Heleley heleley."

Sonu Gelmeyen Espriler

Girmeli Çıkmalı Espriler

Ebedi geyikler arasında yerini almış bir geyik türü ise tartışmasız girme-çıkma temalı geyiklerdir. Genellikle etken ve edilgen taraflar arasında geçen diyalogları biçimlendiren bu geyik klasmanı etken tarafın şu cümlesi ile girizgahını bulur: "Hoca şu direği görüyon mu?" Edilgen boş bulunur; "Haa, gördüm." "İşte o sana girsin eheheheueu" Bunun başka bir versiyonu da grup içinde yapılır ki randıman alınsın. Yine edilgen bir grup kişi bulunur. Herkesin fallik (erkek cinsel organını hatırlatan) bir obje tutması sağlanacak bir ortam yaratıldıktan sonra, "Herkesin tuttuğu kendine. Oher oher." denilerek, elde ki cisimlerin son hızla atıldığı (bazen lafı eden denyonun kafasına) gergin bir ortam yaratılır. Bundan sonra hayat, söz konusu kişiler için ruh hastası gibi gizlice bakkaldan magnum aldıkları, birbirinin elindeki objeye başka gözle baktıkları bir paranoya haline dönüşür. Söz konusu geyik ise hüvel baki kalır.

A Takımı

Bu adamlar makinalı tüfek ile dolanırlardı (taramalı tüfek de derdik küçükken), ama bir kişinin o tüfeklerden çıkan mermilerle kaza eseri elinden bile vurulduğuna şahit olmadım. Birbirilerine atarlardı makineli tüfekleri: - Baracus, kap! - Aha aldım. Ne yapacam? - Öyle sağa sola ateş et... Bi de fiks rampadan Chevrolet impala uçurma enstantanesi vardı. Beher fiyatı 300 dolar olan sittin senelik Cehvrolet'leri cilalarlar, bi tekerini bizim bile gördüğümüz dümbük bi rampaya sokup takla attırırlardı. Neymiş Special fx... Kıçım...

Zenginler de Ağlar

Luiz Alberto'nun tam adı Luiz Alberto Salvatiore idi. Tüm zamanların bence en tomturaklı ismi idi.

He-Man

Acayip çizgi filmdi canım! He-Man denen yaratık gerçek yaşamında Clark Kent misali takılan Edım adında bir prens oğlandır. Şaklabanı Orko ve kendisi kadar tırsak kaplanı Titrek ile beraber Eternia Sarayı'nda gününü gün etmektedir. Ne zaman ülkede işer ters gider, bir kahramana ihtiyaç duyulur, bu Edım; "Abi ben bi sigara alıp geliyorum" gibi bahaneler uydurarak dağlık taşlık bir araziye gider, kılıcını yukarı kaldırır ve şu efsanevi cümleyi söyler: "Gölgelerin gücü adına. Güüüç bende artık." Bu özlü sözlerin ardından şimşekler çakar, gök yarılır, kendisi süper bir savaşçıya, titrek ise yüzünde maske olan deli bir kaplana dönüşür. Artık Edım, "Hi-Man"; Titrek ise "Atılgan" olmuştur. Kaplanda neden maske olduğu sorusuna cevap verebilen bir kişi o dönemde çıkmamıştır. Ülkedeki huzursuzluğun sebebi mutlaka, illede, herzaman İskeletor'dur. Çok ünlü bir karakterdir kendileri. Dilimize yerleşmiş olan "ibnetor" kelimesinin bile buradan türemiş olabileceği rivayet edilir. He-Man İskeletor'u her bölümde paso hırpalar, tartaklar. Bir kerecik de o eşşek gibi kılıcı kafasını uçurmakta ya da bir tarafına monte etmekte kullanmayı akıl edemez. İskeletor da her bölümde uzağa bırakılan kedi gibi maceraya döner. Her bölüm, sonunda Orko'nun çıkıp; "Bu bölümde tam bir dallama gibi davrandım. Generalin sözünü dinlemedim, başımız bitten götümüz sitten kurtulmadı" deyip günah çıkarması ve mesaj vermesi ile son bulur. Hepimiz nefis bir yarım saat geçirmenin verdiği mutlulukla televizyonun karşısından ayrılıp, odamıza gidip, kapıyı kapatarak elimize bir cetvel alır, yukarıya kaldırır ve o özlü sözleri söylerdik. Annemizin cart diye kapıyı açması ve "Aman da benim oğlum Hiimen olmuş" demesiyle kahramanlık karizmasının tükenişine üzülerek, mal gibi yemeğe oturmaktan başka çaremiz kalmazdı.

Karınca Ailesi ve Orman

Yasaklanması gereken bir yapımdı. Babası, atası belli olmayan üç piç karınca, sabah akşam kıçları dışarda, avare kasnak, yalan yapıldak ormanda dolaşır, ota boka burun sokarlardı. Türk ulusu gibi ataerkil bir toplumda baba olmadan da aile olunabileceği intibağı oluşturulmaya çalışıldı. Başarısız olundu; biz her zaman Süper Baba'yı tercih ettik (ıyyy).

Türkiye Gazetesi

Cüneyt Arkın ve Türkiye Gazetesi reklamı pek çoğumuzun şimdilerde pek hatırlayamadığı, bence bir devire damgasını vurmuş bir reklamdır. Ve hatta vurulan yer şişip morarmış, su toplamıştır. Reklamın metni ve şekli aynen şöyledir: Çocuk: Anlat bana, öğret bana. Sevgili peygamberimi anlat bana. Cüneyt: İşte sevgili peygamberim kitabı, işte sevgili peygamberim kaseti, ve işte masa saati (???)

Telekutu

Cenk Koray'ın unutulmaz programıydı. En büyük hediye televizyondu ama benim favorim her zaman portakal'la çalışan saat olmuştur. Ne yazıktır ki dünyayı iğne deliğinden gören arkadaşlar tarafından hala "Kutumu açın" esprisi yapılmaktadır.

Yanaklarıyla Dümbelek Çalan Adam

Bu adam bir pazar bilmemkaçta görünmüş, hayatta büyük ihtimalle yegane yeteneği olan yanaklarında dümbelek çalma becerisini sergilemişti. Hiç unutmuyorum ailecek "Aaa!vay!oba!" gibi ünlemlerle hayretimizi dile getirmiş, adamın programını bitirip sahneyi terketmesiyle birlikte, torun torba, yaşlı genç demeden yanağımızda dümbelek çalmaya çalışmıştık. Akşama kadar uğraştıktan sonra yanaklarımız al al olmuş bir şekilde yatıp, devrisi gün okula gittiğimizde, evvelsi gün televizyon seyretmiş herkesin yanağında dümbelek çalan adamdan bahsettiğini, herkesin yanağında dümbelek çalmaya çalıştığını müşehade etmiştim. Bi kaç kişi benzer sesler çıkarsa da, istenen performansı kimse yakalayamamıştı. Koridorda dolaşan nöbetçi örtmen bizim sınıfa girdiğinde, yanağıyla dümbelek çalmaya çalışan bir grup görünce bağırmış, kızmıştı. Bir hafta kadar gayret ettik, "ne boş işmiş" deyip bıraktık. Lakin, hala evinde gizlice uğraşanlar vardır.

Ersen ve Dadaşlar

Ersen Dinleten, dadaş1, dadaş2 dadaş3 ve dadaş4'ten mürekkep topluluk, darbe sonrası, "Pazar Bilmemkaç" programlarında; Kurufasulye, Polis Haydar, Köyümde Düğün Var gibi şarkılarıyla bir kuşağı delirtmiş, ve ne yazıkki şarkı dağarcığına yerleşmiştir. Ustaların ustası Ersen, adlı son kasetiyle aktif müzik hayatına veda etmiş, sahnede ıkınırken söylediği şarkılar yüzünden uzun süre Gülhane Askeri Hastanesi'nde kolon ve kolit tedavisi görmüştür.

Memişler

Topaloğlu. Şimdi bu öyle bir adamdı ki ceketinin rengine uysun diye saçını boyamaktan çekinmezdi. Uzaylıydı, "Uzaydan gelmedik ki, dünyalıyız biz" diye şarkısı vardı. Bir de "Memişler" adlı şarkısı vardı. Duyduğumuzda gülmekten yarılarak ikiye ayrılmıştık. Sözleri şöyle bir şeydi sanırım: Elmaları yemişler, Şeftaliyi yemişler, Gülmüşler eğlenmişler, Güllü kızı yemişler, Lambaya püf demişler, Nasıl etti bu işi, Tebrik ettim memişi ... diye sürüp gidiyordu. İnanılmazdı, onu ailecek sevmiş, bağrımıza basmıştık.

Horozumu Kaçırdılar

Bakın bu şarkı beni her duyduğumda korkutmuştur. Ulan böyle hıyar çocuk şarkısı olur mu? Horozu kaçırıyorlar, damdan dama uçuruyorlar, bi de suyuna pilav pişiriyorlar. Mağdur şahıs da olayları bir bir müşahede ediyor, sonra kafayı yiyip, kaçırılmış, suyuna pilav pişirilmiş horoza "geh bili bili" diyor. Polise, kolluk kuvvetlerine olan güvenim ilk bu şarkıda sarsılmıştı. Demek ki bi gün herifin biri beni de kaçırabilir, suyuma pilav pişirebilir ve pilavdan yiyebilirdi. Terör şarkısıydı. Umarım yoktur artık.

Cüceler

"Cük cük cücelerim, menim güççük cücelerim, tarlalarda boy atasız, ananıza tez çatasız" diye sözleri vardı. Fantastik öğeler içeren bir halk türküsüydü. Çok meşhur olmuştu.

Barmen Minik

O şarkı da virgül hatası, artikülasyon hatası falan yok, kılibini izleyenler hatırlayacaktır (ben hatırladım) şarkının adı "barmen minik",tir. Barmen, ya da minik şişe, olsa idi adı ok, haklı idiniz itilafa düşmekte. Ayrıca şarkının rap bölümü vardı. Unutulmuş, es geçilmiş olması üzdü beni.

Misket

Misket sporuna gönül vermişler bilirler ki, oyun sırasında türlü atraksiyonlarla rakibin morali çökertilmeye çalışılır, elin titremesi gözün seğirmesine gayret gösterilirdi. Misal "Baş"ı belirleyen çocuk, ki ortaya konan misketlerin onemli bi kısmı ona ait olurdu, ilk atışı yapacak kişiye "benden başşşş, vuranın götü yaşşşşş eheoeheoeh" falan diyerek rahatsız ederdi. Bunun bi cevabı var idi ama unutmuşum. Bi de sosyal adaletten sorumlu hasta ruhlu abiler ya da minik çeteler bulunurdu. Ne zaman ki bi afacan herkesi ütmeye başlardı, bu abi veya çeteler devreye girerlerdi. Önce oyunu izliyormuşçasına bi köşede dururlar, sonra birden "huraraaaaaa!" diyerek bütün misketlerin üzerine atılıp, "Kapııııııışşşşşşşş!" diyerek bütün misketleri havaya fırlatırlardı. Bu sırada herkes payına düşen üç beş misketi kapar, komün düzene şükrederdi. Sırf bu yüzden ilerde sosyalizme komünizme gönül verenler olduğunu adım gibi biliyorum.

Gamewatch (Gemmaç)

Bunlar Atari öncesi bi jenerasyondu. Casio'nunkiler en şahaneleriydi. Sonra taklitleri çıktıydı. Derslerin arasında gofret, bilye karşılığı oynanır, oynatılırdı. Bir kere tatile çıkmıştık, gemmaçımı kapıcının çocuğuna bırakmıştım. Ulan geri döndüğümde bi baktım mahallenin bütün esmer vatandaşları oyunu ezberlemiş, bir de hiscore da beni geçmiş, oyunu sıfırlamışlar. İlk kez orada gemmaçların sıfırlanabildiğini, kapıcı çocuklarının azmederse aya bile gidebileceğini farketmiştim.

Para Maçı

Şu an içinde bulunduğum kurumda lise çıkışlı amerikan gencinin yanında yaşım ile başım ile "kürdana erik geçirmişler" formatında dolaşıyorsam, sebebi lisede okulumuzda bu para maçından öte spor yüzü görmemiş olmamdır. Bana raj kaapor muşum gibi bakan bu He-man muadili insanlara "Ufak tefek gördün de karamürsel sepeti mi sandın? Fiskemiz güçlü bizim aslanım." desem dayak yemekten çok, karamürsel sepetini çeviremeyeceğimden korkarım. Memleketimizin gencine reva gördüğü spor fasilitesi ve imkanlarına da usulca ağlarım.

Bir Küçücük Aslancık Varmış

Aslanın harpte vurulup ölmesi beni genç yaşta anti militarist yapmıştı. Bir aslan hangi birlikte, nasıl bir görev ifa ederken şehit düşmüş olabilir? - Lan aslan! Koş şu tepeleri bi kokla gel düşman var mı? - Başüstüne komtanın röaaaar. Saçma, diye bitirecektim, teyid etmeye gerek var mı? diye sürüncemede kaldım.

Kuku Görmece

Bu oyunda maalesef kuku görülmekle yetinilmez boşta kalan baş parmak o kuku görüntüsünün içine sokup çıkartılırak coitus simülasyonu yapılırdı. (Ne yazaydım? Skiş parodisi mi?) Ana rahminden baba pipisi izlemece olarak bilirdim ben bu oyunu.

Hatıra Defterleri

dur trenci bineyim on liram var vereyim çok sevdiğim abuz'u bir kez olsun göreyim şeklinde ki maniyi yazmak isterim. Küçük bir yaşta trenin önünü kesip, açıktan para teklif ettiğimiz bu manileri sonradan, köprü çıkışı alkollü polis çevirmelerinde daha farklı bir boyutta ele almıştık.

Sevdin mi Maçı?

Bir çocuğun Oya Küçümen dublajıyla "Baba beni maça götürsene?" demesi üzerine, babanın "Oğlum büyümüşte maça gitmek istermiş." diyip oğlunu gıdıklamasıyla başlardı herşey. Baba, hamile olmasını nedense anlamamız gereken annenin bakışları arasında oğlunu bir seferde 40 maça birden götürür (zira maça gitme sahnesinde 40 a yakın takım görürdük ayrı ayrı sahnelerde), çocuk büyük ihtimalle babanın bu gereksiz işgüzarlığından kıllanıp yorularak eve döndüğünde anasına sarılırdı. Baba oğlunun bu efemine tavrına şaşırır, annenin hamile göbeğine daha bir zuum yapılırdı. Ben bu filmin etkisiyle ilk kez maça gittiğimde bir seferde 40 ayrı takımın maçını izleyemeyişime çok üzülmüştüm, çocuk belli ki çok şanslıydı, ama topoşun tekiydi. Hep öyle düşündüm, düşüneceğim.

Oğlum İbne Olmasın

Bu öğretici parodide çocuk durduk yerden efemine hareketlerde bulunuyor, annesinin makyaj çantasına, teyzesinin jartiyerine dadanıyor, Oğuz Çetin gibi kıvırtarak yürümeye başlıyordu. Akabinde annesi bu gidişata bir dur demek üzere eve bir bilirkişi çağırıyor oğlunu incelemeye aldırıyordu. Bilirkişi çocuğun aile yaşamı üzerinde derin gözlemlerde bulunuyor, "Anladığım kadarıyla babasıyla ayrılmışsınız, o da kendisine örnek alınacak kişi olarak sizi seçmiş, önünde makyaj ve kadınsı hareketlerde bulununca sizi örnek almış" diyerek hadiseyi özetliyordu. Bu filmden iki mesaj çıkartmıştık çocuk kafamızla: 1) Boşanma sebebiyle, annesiyle yaşayan çocuklar ibne olur. 2) Makyaj yapan annenin oğlu ibne olur. Şimdi aklıma geldikçe Tunca Toskay yönetiminde ki türk aile düzenini koruma amaçlı trt kadrosuna saygım hepten artıyor.

Kanber Ağa ve Satılmış

Her ne kadar hala yayında olduğu için bir zamanlar alt başlığına yüzde yüz uyumlu değilse de benim nazarımda bir zamanlar vuk'u bulan sansasyonel bir televizyon oluşumuydu, Kanber Ağa ve Satılmış. Bu Toprağın Sesi adlı yapımla tümleşik olarak ilerleyen öğretici bir diziydi. Kanber Ağa minik ölçekte bir feodal bey iken, Satılmış ona bağlı çalışan, taşra uyanıklığı peşinde koşan bir serfti. Kanber Ağa misyonu gereği asabi görünümlüydü, eli sıkıydı ama marabasının hakkını yemeyen, içinde yufka yürek gizleyen biriydi. Satılmış ise ağasıyla süregelen feodal bağını kırmak, ya da azaltmak için bir takım hinlikler düşünen avanak, bir o kadar da sevimsiz biriydi. Her bölüm satılmış bir denyoluk yapar, neticesinde Ağa'ya bunu çaktırmadan ört bas etmeye çalışırdı. Köy odasına ara sıra gelen öğretmen (ki karaktersizin teki idi adını hatırlamadığıma göre) Satılmış'a "Tarım Orman Kooparatifi'nden kovan al, Toprak Mahsulleri Ofisi'nden gübre al, bu sene nadas'a bırakma nöbetleşe ek..." gibisinden pratik bilgiler verir buna göre Kanber Ağa ise gelişmelere ya kızar, ya da sevinirdi. "Kaynanalar" dizisi gibi etliye sütlüye dokunmamaya çalışan program çoğu zaman konu sıkıntısı çeker, aynı salak hadiseler (şarbon, süne vs) Satılmış'ın başına bin kez gelirdi. Başlarda okul dönüşü Tv'yi açıp karşımda gördüğümde beni illet etmiş olan bu yapım, bir süre sonra beni kendine bağlamış, bu cihetle 9 yaşında Ziraat Bankası'nı, TMO'yu, arıcılığın her türlü ıcığını cıcığını öğrenip gaza gelerek, işi evimin balkonunda fasulye yetiştirmeme kadar vardırmıştı. Öyle ki teneffüslerde durgunlaşarak "Bu seneki tohum baş alım fiyatı çiftçinin belini büktü anasını satiiim." diye hayıflanır olmuştum. Aradan yıllar geçti, bu toprağın sesini duymaz dinlemez hale geldim, Satılmış gibi eşşeğin teki oldum. Belki bu yüzden Kanber ağaların hakimiyeti bitmedi gitti.

Küçük Hanım

Küçük Hanım dizisi orta okulda ikmale kaldığım bir dönemin yazına rastlar. Bu hezeyanlı dönemimde bana yarenlik etmiş, Köle İsaura'nın aksine prime time da değil, sabah 10.30'da ekranın karşısına kurulmamı sağlamıştır. Küçük Hanım dizisinde başrolde ki kadının adı Luciano Santos'dur ve memleketinde azize tadında biri olarak kabul edilir. Bunun sebebini, bir gözünün kör olmasıdır, diye açıklıyordu Milliyet'in bi dönem verdiği pazar eki. Ek bir yorumda bulunamayacağım. Neyse Luciano Santos bu dizide Missie adıyla boy gösteriyordu. Kölelere acıyor, binbir iyilikte bulunup yardım ediyordu. Bi de babası var idi bunun ki Missie ne kadar iyi ise babası o denli eşşek sıpası idi. Albay Ferera namlı bu şahıs kölelere türlü eziyetler eder, imkan buldukça onları kırbaçlar, tecavüz eder, çocuk düşürürdü. Akşam vakti evine gelir, grand tualet yatağa girer karısıyla sohbet ederdi. Karısıyla ettiği bu yatak sohbetleri bazen 3 bölüm boyunca sürerdi. Karısı da elemanın birine aşık idi ama kimdi hatırlamıyorum. Baba ile kızı arasındaki bu kontrast üstünde dönen dizide Bastio, Osebyo, Hose Kutinyo gibi abuk subuk isimler telaffuz edildiğinden günlük hayatta esmer vatandaşlarımıza "Hose Kutinyo baksana buraya ekikiki!" diye hitap edildiğine sık sık rastlamıştım. Neyse dizi bütün yaz boyunca sürmüş, en sonunda köleligin kaldırılması sonucu madden darlanan Albay Ferera'nın gizli altınlarını yanmakta olan bir samanlıktan 5 bölüm boyunca çıkarmaya çalışıp mevta olması ile son bulmuştu. Albay Ferera'nın karısının gizli aşığı ile olan ilişkisi ise saçma salak bi yerde kalıştı. Ben de üç sene sonra başıma güneş geçip hafızamın bir bölümünü kaybedene kadar merak edip durmuştum.

Lii Kuupır

Dar sokaklarda bi kızı takip eden buzağı yalama modeli saçlı iki kankanın ritme uygun bi şekilde "uvvak uvvak" demesi üzerine kurulu manasız bir reklamdı bu. Bence Alişan'ın çıkış parçası olan 'Kralı Gelse'ye fikir babalığı yapmaktan öteye gidemediyse de yayınlandığı dönem büyük ses getirmiş, ve hatta bir takım odaklarca milli ahlak ve göreneklere aykırı bulunmuştu. Milli Ahlakının nasıl bozulduğunu beyan etmek isteyen kurul üyelerinin "eşcinselliği özendiriyor" diyerek yayınına son vermesi o dönem akıllarda soru işaretleri uyandırmıştı. Kelli felli heyet üyelerinin reklam filmini izledikten sonra göz ucuyla birbirlerine bakıp "Vay anasını ibne olasım geldi..." diyerek konsensuse ulaşmış olmaları ihtimali bile şahane idi, şahika idi.

Kuruluş

Bas¸rolünü Cihan Ünal'ın üstlendig?i Trt tarafından Türk Tarih Kurumu ile ortaklas¸a hazırlanarak çekilmis¸ bir dizi idi. Dizide Cihan Ünal'ın Osmancık'lıktan Osman Bey olus¸una geçen zaman dilimi anlatılıyordu. Cihan Ünal tok ve iç gıcıklayan sesi ilen her bölüm sonunda ufukta bi yerlere bakıp bir s¸eyler söylüyor, iç geçiriyor tripten tribe giriyordu. Bu kadar tribal bir padis¸ahımız oldug?u için Osmanlı tarihini daha bir zevkle okudug?umu hatırlarım. Dizinin yan karakterleri Mal Hatun (ki çok fazla angajmana tabi olmus¸ bir isimdi), Dursun Fakih, Seyh Edebali ve Ahmet Mekin'in canlandırdıg?ı bir bizans tekfuruydu. Ahmet Mekin bilinmeyen bir sebepten iyi yürekli bir insan oldug?u intibag?ı vermesi sebebiyle dizinin ilerleyen bölümlerinde müslüman oluyor, yer yer alahu ekber diye bag?ırıyor, yer yer namaz kılarken görülüyordu. Orhan Bey'i ise Dansçı dallama Yas¸ar Alptekin oynuyordu. Kaytan bıyıkları hiç yakıs¸mamıs¸tı. Ve fakat bir sene sonra çevireceg?i Lambada adlı film ile kendini affetirecekti.

Gaynana

Bahsi geçen türkünün klibinde Belkıs Akkale süpper bi oyunculuk örneği gösterip hem gelini, hem kaynanayı oynamaktaydı. Belkıs Akkale diye ayrı bi başlık altında da değerlendirilebilecek bi özelliği daha vardı kendisinin, o da istediği zaman 3 saniye içinde ağlayabilmesiydi. Bi pazar bişi programında izlemiştik, kadın "bakınız 3 saniyede ağlıyabiliyorum" demiş, şırıl şırıl ağlamaya başlamıştı. Zaten ağlayacaktı da üstüne mi denk getirdi, yoksa hakkatten sulu zırtlak bi alt yapısı mı vardı anlayamamıştık. Ama o gecenin akşamı ben ve abim 3 saniye içinde ağlamaya çalışmış ve başarısız olmuştuk, şimdi aklıma gelince ise gözlerim doluyor. Neyse konudan fazla kopmayalım, bence türkünün en can alan kısmı türküye konu olan gaynananın türkü sonuna kadar sineye çektiği hakaretlere karşı birden şarlaması idi. Nasıl şarlıyodu hatırlayalım. "Eli etekli gelin, saçı kepekli gelin, sen de mi adam oldun da baston bacaklı gelin? Sen de mi adam oldun da eğri gülüşlü gelin?" Cevap hakkının saklılığını esas tutan bu türküye kanımız ısınmış, tribünlerde tezahurat olarakta söylemiştik.

Civelek

Bu gece düğün dernek, binbir geceden örnek sevişenler bu gece civelek civelek civelek civelek bir çiçek bir kelebek civelek civelek civelek Bu şarkıyı vita reklamlarında duyardık, söyleyeni ben de teşhis edemedim, ama bu şarkının bence özel bir tarafı vardı: ilk defa bir şarkıda sevişme lafının geçtiğini duymuştum. Reklam çıktığında yüzüm kızarır bozarırdı, sevişen insanlar tahayyül ederdim, grup sekse varan imgelemler oluşurdu minik dimağımda.

Yeniden Doğmak

Dizinin jeneriğinde ezan okuyan bir imam vurularak ezanına antrak vermek zorunda bırakılıyor, bizlere "var ya bi istesek bir saatte sofyadayız, on dakikada gümülcünedeyiz" gibisinden yemek masasında stratejik açılımlar yapmamız sağlanıyordu. Babamın tuzluğu yunanistan, biberliği bulgaristan yapıp kaşıkla yarma operasyonu yaptığı günleri unutmam. Unutamadığım bir başka sahne de Türk çocuğuna işkence eden Bulgar öğretmen idi. Bulgar andında "Bulgarım, doğruyum, pırlantayım, alemlerin prensi benim" demeyi reddeden şerefli türk çocuğunu öğretmen nush, tekdir hiyerarşisine dinlemeden "bulgarım diyeceksin" diyerek kötek e tabi ediyordu. Çocuk ise dayaktan yüzü gözü şişmiş, tokadı, şamarı yedikçe: "Ben Türküm!" (tükürürcesine) diye hönkürüyordu. Bu dokunaklı sekans o kadar uzun sürmüştü ki çocuk dayaktan şımarmış, kıçının başının ayarı kaçmış idi. En sonunda şamar atmaktan ayaları köseleye, meşin e dönen hoca "oeeeeh" i koyuveriyor, seri adımlarla uzun koridor u terkediyordu. Ertesi gün bizim sınıfta bir takım baskı etnik gruplara mensup çocuklar andımızda yamuk yapacak mı diye baktım, yapmadılar. Demek ki asil, doğru, dürüst, çalışkan bizdik, bundan şüphe dahi etmemeli, şüphe edebilirler diye allahın günü bunu haykırmalı idik.

Kahpe Felek

Bahsi geçen şarkı Perran Kutman ve Müjdat Gezen'in Jerry Lewis, Dean Martin trendinde çektikleri bir dizi video filminin "Çalsın Sazlar" isimli bölümünde Pavyon kadını dublajıyla söylenmişti. Perran Kutman bu filmde canlandırdığı Pavyon Kadını tiplemesinden çok memnun kalmış olmalı ki, iftar sofrasında hep aynı fıkrayı anlatan dedem rahmetli gibi, iki sene sonra oynayacağı ve starlaşacağı Perihan Abla'nın ünlü "Perihan Abla Pavyonda" bölümünde söylemiş, tek kanalın da gücünü arkasına alarak kitlelere bu şarkıyı ve takip eden eserleri tanıtmıştı.
  • Hayat Güzeldir - La Vita è bella

    Geçen senenin En iyisiydi

    Hafızası güçlü olanlar başlığa bakarak, film hakkında ki görüşlerimin ender de olsa olduğu üzere çoğunlukla aynı olduğunu görecek. Mükemmel bir film nasıl çekilir, kolay ve zevkli mükemmel film çekimi adlı kitaplarını da hararetle beklediğimiz şu günlerde, kürdan joe gibi karaktersiz filmlerden tanıdğımız Roberto Benigniye saygıda kusur etmemeyi ve ettirmemeyi kendime görev addediyorum. Bu ve benzeri filmler gereklidir, olmalıdır. Ama iğrenç filmlerde olmalıdır ki, örnek amistad, iyi yönetmenle kötüyü ayrıt edelim, hasetleriyle baş başa bırakalım. Çatlayasın Spielberg.
    Puan: 10
  • Titanic - Titanic

    E ne var ki?

    "Bana verseler o imkanı o bütçeyi bende kralini yaparim." dan otesini hakeden bir filmdir. Ama bir den otesini haketmekte midir? bilemiyorum, ama sirf essek sipasi gibi 'bir"i basmis oldugum icin filmin notunu daha igrenc bir rakam olan 2 ye cekiyorum. bu filmin kanimca en dokunakli noktasi basrolde i jonun kadin standartlari icinde esas kizdan guzel olmasi, esas kizin ise jonden daha erkeksi durmasidir. Bizim anlayamadigimiz gizli bir mesaj mi gizlidir bu filmin icinde bilemiyor, pulp fiction da c"antanin icinde civciv var, kus var, Allahin 100 ismi var" gibisinden sallama tahminlerde bulunanlara ihale ediyorum.
    Puan: 2
  • Matrix - The Matrix

    Güzel film, kötü bekgraund.

    Filmin oturdugu temellerin çürüklügü, neuromancerdan apartma oldugu göz önüne alinmaz ise, ki alinmasin, süpper film. yenisi çekilsin diyorum tüm gücümle,ilgilileri alakaya davet ediyorum.
    Puan: 9
  • Dövüş Kulübü - Fight Club

    Atilla Dorsay Dolmuş zuxxi

    Bir zamanlar geyikçi özelliği ile ön plana çıkan bir zuxxi kitlesi vardı.Bir zamanlar o forumlarda bile her türlü oluşuma kakara kikiri yorum yapan insanlar gitmiş, oktay ekşi gibi ciddi, atilla dorsay gibi entel yaklaşımlar sergileyen ego mastürbatörleri gelmiş. İzledikleri film hakkında ki görüşlerini mi, bir yazar olarak bir filmi ne kadar güzel analiz edebildiklerini mi göstermek istiyorlar belli değil. Derin gözlem ve analiz tribalindan kurtulsanız, fikirlerinize göre film eleştireceğinize, "film" hakkındaki fikirlerinizi söyleseniz ne de güzel olur, ne de eğlenceli olur? Sıkıcı olmayın.Yazılarınıza afakan sponsorloğu almayın...Bitti. Görüşlerim şöyledir Film bu senenin en kusursuz filmi, ne Matrix gibi kör gözüne parmağım efekt kullanımı var, ne onun gibi kurguda mantık hataları ve boşluklar var, tamamen insancıl ve ayağı yere basan bir yaklaşımla insanın, kendini insanlıktan çıkaran düzene teslim oluşunu, ab flex tüketim toplumunu aşşağılayan.VE buna karşı gösterilen, beyinsizce şiddeti de aşşağılayan bir film.İnsan olduğu halde, insanlığını her yönüyle görmek istemeyenlere tavsiye etmem. Mübah şiddet görmek istiyorsanız, Evrenin askerlerini izleyin. Apartma felsefeyi sallanan tabana oturtmak istiyorsanız matrix i izleyin. Kusursuz bir film için fight club ı izleyin. Mizah anlayışınızın yok olmasını istiyorsanız, sanal atilla dorsayların altına yorum yazın, kendinizden tiksinin. Beni de kendinize benzetmişsiniz...Yuh be.
    Puan: 10
  • Ölüm Korkusu - Vertigo

    cornholio

    "Başyapıt, şahane" gibisinden yönlendirici yorumlar gelmiş anasayfadan, haliyle işi, neti bırakıp oturduk başına. Hitchcock deha imiş, şahane kurgu, dantel gibi işlenmiş eehööö...bulamadım dantel gibi işlenmiş bir vasıf.Hitchcock'u ev hanımı gibi göstermeye kimsenin hakkı yoktur.Kim novak şahane hatunmuş bu arada, baldırbacak goldies oldies diye bölüm açılsın fotosu yayınlansın istedim.Averaj bir zuxxi okuyucusu olduğumdan değil, film gerçekten çok başarılı olduğundan 10 verdim.
    Puan: 10
  • Ekim Düşü - October Sky

    Samimiyet...

    Çok mütevazı ve ince işlenmiş samimi bir hikayenin pazar öğleden sonrası formatının üzerine çıkmış hali bu film.Haliyle güzel, haliyle buruk bir sevinç ile dolduruyor bedeni. Fİlmden çok şey bekleyenlere değil, kendinden çok şey bekleyenelere hitap eden bir film.Mobilyanızı, evinizi derleyip toplayıp düzene kaptırıp gittiyseniz, james bond u izleyin, bu bir şey olmayı bekleyenlerin düşü olanların fimi. (kwsc radio...hep böyle abuk subuk radyolar böyle yorumlar yaparlar bizimkilerde üşenmeden misisipinin sesi radyosunun yorumunu yazarlar reklama yuh ya)
    Puan: 7
  • Rocky 4 - Rocky 4

    Tüm zamanların en kötü yabancı filmi

    Bu filmin en kısa özeti, "bir grup yapımcı berbat bir yapım ortaya çıkarmak isterler, olaylar gelişir." şeklinde olabilir. Soğuk savaşın en civcivli dönemlerinde amerikan milliyetçiliğini azdırmak üzere yapılmış bu berbat film hem insanlık hem de spor adına bir utanç duvarı. Değil bu konu üzerine film yapmak, es kaza bir kaç boks maçını dikkatli izlemiş olan biri bu filmin sebebi mevcudiyetinin bile abes ile maksimum iştigal olduğunu görebilir. Zira filmin yarısını işgal eden bol kanlı, terli kavga sahnelerinde, değil bir insanın averaj bir mandanın bile yemesi halinde bayılmasına sebebiyet verecek boksta "açık" ve "kontra" tabir edilen yumruklardan yüzlercesini yiyen rocky nin komünis ivan drago yu kendini dövdürerek yenmesi boks tarihinde değil insanlık tarihin eşi benzeri görülmemiş ve görülemeyecek bir hadisedir. Ayrıca yine hiç bir boks federasyonunun kabul etmeyeceği, pankreas a yakın hareketlere, knockdownlara müsaade eden abuk subuk bir hakem heyeti vardır bu filmde.Rock elli kere yere düşer, kaşı açılır, kemiği kırılır, hakem paso devam der.En maksimum tabelası, bahsi olan oyunlarda bile en küçük kaş yarılmasında maçı iptal eden hakemlerin göz ardı edildiği filmi sadece bu açılardan eleştirerek bile tüm zamanların en kötü spor filmi yapabilecekken, bir de siyasi yüz yaratılmış izleyici iyice öğürtülmüştür. ivan drago amerikaya geldiğinde herkes yuhalar normaldir, rocky rusyaya gittiğinde yuhalanır, spiker "inanamıyorum bu insanların hepsi rakiden nefret ediyo!" falan der.En sonunda 3 mandayı komaya sokacak dayak yiyen ve atan raki, halkların kardeşliği ve amerikan rüyası üzerine söylev verir, meydan boştur, meydan sanki hyde parktır? Bu da yetmezmiş gibi rakinin italyan aksanlı ingilizcesini anlayan halk, politbüro ve gorbaçov rakiyi ayakta alkışlar ve "keşke biz de amerikalı olsak, zafere doysak.." temennileriyle tüm zamanların en kötü yapımı sona erer. Bundan daha kötü yerli yapımlar elbette vardır (sezercik kıbrıs harekatında) ama bundan daha kötü bir iddialı ecnebi yapımı gördüğümü sanmıyorum, görmekte istemiyorum.neydin ne oldun be rocky!
    Puan: 1
  • Esaretin Bedeli - The Shawshank Redemption

    İyi film Ama...

    Film şahane.Şöyle gaz böyle ultra kısmına değinmeyecem.Ona bol bol değinecek kardeşler olacaktır. Benim değineceğim detay şudur; Bu filmde morgan freeman'in canlandığı red isimli karakter, orjinal kitabında kırmızı saçlı bir irlandalıdır.O sebepten red dir, o sebepten irlandalıdır. Am bu morgan freeman öyle bi adam ki sevgili zuxxi izleyicileri, nasıl ediyor ediyor, her filmde bir şekilde rol alıyor.Daha evvel de armageddon da amerian başkanı rolünü kapmıştı(zenci başkan oldu diye başımıza taş yağıyor yaklaşımında bulunan olmuştur elbet).Mafya mıdır nedir eşşoğlusu anlamadım ama "red" diye bir irlandalının rolünü kapabilecek kadar nüfuzlu biriyse yakında "wo-tu-chang" adlı bir çinlinin rolünü de kapar oynar bu.Bruce lee nin hayatını bile çevirir.Demirbaş oldu başımıza. Eksik olsun artık.Yoksa filme bi diyeceğim yok çok iyi.
    Puan: 10
  • Manolya - Magnolia

    1999 ultra yapımlara gebe imiş.

    Ne güzel bir filmdi yarabbül alemin.3 saat sürdü, neden 9 saat sürmedi dedirtti.Komik idi, duygulu idi, aramadığım şeylerde dahil olmak üzere herşeyziyadesiyle var idi. tebrik ediyorum ben.
    Puan: 9
  • Pi - Pi

    Matematikten anlamam, filmden anlarım

    Düşük bütçeyle çok güzel iş çıkarmış adamlar, matematikten anlayan bir kardeş ile senkron izledik, "abi bu teoremler var onların üstüne kurmuşlar hikayeyi" dedi.bi nevi bilim kurgu dedim ben de sessizce.film içnde konuştupğumuzdan kıllananlar oldu.şş mşş diyenler oldu aldırmadık. kafamın takıldığı yeri sordum.anladım ki film güzel.mevzuyu iyi toparlamışlar, sonda az biraz çuvallamışlarsa da mesajı iyi vermişler. güneşe bakmayın, matematikle kafayı yormayın. bana uydu.
    Puan: 8
  • Yurttaş Kane - Citizen Kane

    amerikan film yazarları derneg?i 10 verdiyse yalandır palavradır

    "yok o kadar abartacak bi s¸ey.dönemine göre ilkler var ama, banu alkan da dönemine göre ilkti.ilk olmak ayrı, ilk olup bis¸eye benzemek ayrı. aha alın 5 veriyorum.hiç utanmıyorum sıkılmıyorum. 2 yas¸ında okuma ög?renmis¸mis¸, çakayım ben de 1 yas¸ında buzulları eritip araplara satalım diyodum. bu yazıyı ilenç, ve haset içinde yazdıg?ım yalandır.du bak hatta 4 veriyorum.aha verdim al.güce tapanlar sizi ya..." yaaa iste seneler evvel hasedimden prangalar eritirken kaleme aldigim(evet aligator kalemin kicindaki silgiyle yazdim bu yaziyi hirsimdan) ve dort notunu ilistirdigim bu yorum seneler sonra yeniden karsima cikti. Turgut ozal in kendine yazdigi ve asla eline gecmeyen 2000 yilinda acilacak mektubu kadart olmasa da beni derinden sarsti. Hemen gunah cikarircasina sinema ogrencisi kardeslerimden arta kalan detaylari gireyim. Oncelikle soylemeliyiz ki bu filmde gizli ozne f w murnau dur. Murnau dan nosfertau ve last laugh (letzte man olmali almancasi da) u izlemis ve ziyadesiyle etkisinde kalmis olan Orson, bu film sayesinde amerikan pazarina ve sesli sinemaya dusuk aci, hareketli kamera, ince bel gibi detaylari gayet iyi aktarmistir. Last Laughdan daha tartismali, olayli bir konsuu, anlatimi vesairesi oldugundandir, ki amerikan sinema yazarlari dernegi,"amerikali ne de olsa" diyerek yari hakli, yari haksiz tum zamanlarin en iyi filmi odulunu 10 ar senelik muayyen araliklarla vermekten bikmamislardir. Gizli nesnemiz ise potemkin zirhlisi ile dialektik montaj i dunyaya tanitmis bu yuzden (eminim istemeyerek) bir kisim sinema elestirisi ile kimlik, barkod pesinde kosan eblehin agzina dolamis Sergey ayzenstaynnn dir. Montaj i bu filmde pek yerli yerinde kullanan orson, ayrica donemin hizli filmler, alan derinligini arttiran mercekleri ve o sene icad olunan espresso makineleriyle (yalan san sen) filmi guzellestirmis, enginlestirmislerdir. Ayrica ilk kez gercek anlamda (yalan anlamda olanlari da varmis) sound editing in uygulandigi film kabul edilir ki, bu "ki" den sonra "hakaten de oyledir' diyerek kendimize otomatik yapmaktan baska opsiyonumuz yoktur. "Rocky 4 1985 de yapildi elestirmeyiniz." diyen ibislere de 40 li yillarda neler yapilabilecgi hakkinda fikir vermesi gereken bir basyapittir. Sinema tarihi !977 de star Wars ile baslamadi.
    Puan: 10
  • Sevimli Haydut - Ordinary Decent Criminal

    Yedi güzel bir rakamdır.

    Kevin Spacey metod aktörü olarak bir metodu tutturmus¸ yediriyor da yediriyor insanlara.Bir yandan herkesin yaptıg?ı mimikleri yaptıg?ı halde bize farklıymıs¸ gibi sattig?ı için kıskançlıkla beraber kızıyorum bu adama... bi yandan da yürü be koçum diye sırtını tıpıs¸layasım geliyor. Filme gelirsek, akıllıca numaraları olan güzel bir mizah-aksiyon ve akıl fikir filmi. Ebleh çinli john woo nun 16000 kamerayla yaptıg?ı panayır zibidilig?i yerine bunu izleseniz daha bir aksiyon olurmus¸sunuz gibi geliyor. MI?2 yi vcd dıs¸ında bir birimde izlemeyeceg?imden bokumu burdan atayım dedim.sizde öyle yapınız.
    Puan: 7
  • Annem Hakkındaki Her Şey - Todo sobre mi madre

    Yarısında çıktım

    Evet filmin yarısında çıktım.Bunu da başlığa yazdım ki ilgi çeksin, "aaa bu neden yarısında çıkmış marjinal midir?" densin. Yarısında çıktım çünkü sıkıldım. Ama filmden değil filmin üstümdeki etkisinden sıkıldım. Film 10 dakika arada ben çıkışa en kısa yolu ararken dahi üstümden inmedi. Oyunculuk şahane, müzikler uyumlu, hikaye çarpıcı yer yer de komik. Ama bazısına ağır gelebilir söyliyeyim. Kısacası uzun zamandır(20 yıl) bi filmden etkilendiğim için çıkmamıştım,onu da yaptım.SOnradan sıçma ihtimali olmasa da, tamamını izlemediğimden 8 verdim.
    Puan: 8
  • Gladyatör - Gladiator

    Star Tarkan'ı haybeye durmadan vermiyo...

    Maximus şöyle güzel böyle şahane diye bir kısım gaz insanının pohpohuyla salonda yerimizi aldık.Ondan sonra özetleyesim geldi not aldım kafamdan... 1.Film başladı, güzel renkler, karizmatik bir abi. 2.Savaş başladı, mükemmel roma birlikleri bir grup "barbar"ın köyüne girip yola getirdi. 3.Savaş sırasında kelleler uçtu, alev topları havalarda uçtu seyirciye "hüüüüüüüüüüüppppp" sesi çıkarttırılmak azminde olunduğu görüldü. 4.Bir ara bi kurt göründü, fonksiyonsuzca koşturdu durdu.O sırada içime de inceden kurt düşmeye başladı. 5.komodus diye bi eleman belirdi.Kötü adam olduğunu anlamamız için konuşurken sağa sola kıl kıl baktı.anlamayanlar olabilir diye kötü olduğunu açıklayıcı cümleler kurdu. 6.Savaş kazanıldı.Kral ın bilge, maximus un mert, komodus un godoş olduğunun altı çizildi. 7.Savaş sonrası "ful katliam filmi olmasın" isteği baskn çıkmış olsa gerek, kral ilhak ettiği "barbar"ların diyarında cumhuriyetin erdemlerinden dem vurdu.maximus da hiç bir şeyde gözüm yok sen yanımda ol yeter gibisinden sözler söyledi.ikili dialogların inanılmaz derecede gerizekalı işi olduğu gözlendi. hollywood yapımı olduğu hatırlandı gerizekalılık kanıksandı. 8.komodus babasını kendi göğsüne bastırarak öldürdü.yastık göbekli hükümdar olarak tarihe geçti. 9.maximus idamdan kurtuldu.at üstünde önce aya sonra marsa gitti.ya da ay ve mars yüzeyine benzeyen çorak arazilerde dolandı.tepeyi aşınca kıraç topraklardan verimli ovaya giriverdi. filmde bir kişininbile coğrafi bilgisinin olmadığı anlaşıldı. 10.komodus hunharca maximus un ailesini katletti.katletmezden de önce belki olayların geişiminden anlamazlar diye anlayışı kıt seyiciye izah etti. 11.maximus köle tacirlerine düştü.adama benzetildi, arena da istiham alanı buldu.o sırada içinde sadece beyazların olduğu film varsa izlemeyiz diyecek zenciler için yerleştirildiği anlaşılan bir zenci kanka peydah oldu. karaktersizlik akıttı. 12.filmin ilerleyen kısımları izleyecekler olur diye anlatılmamaya karar verildi.ama değişen pek bir şey olmadı.komodus tüm zamanların en "kötü" kötü adamlarından biri oldu.zorlama yapmacık kötülüğü bana zeki alasyanın oynadığı bizans tekfuru rolünü hatırlattı.asansörle arenanın ortasına çıkma sahnesi rocky4 ü hatırlattı. gözler james brown u aradı.komodus tüm film boyunca anlaşılamayacak her noktayı izah etti.filmin sonunda "bu akan yazılar kast" diyecek sanıldı korkuldu.maximus film boyunca gülmedi.şair gibi ozan gibi konuşan adamlar ibrahim sadriyi hatırlattı. bariz olan braveheart taklidinin yanısıra roma cumhuriyeti ve romanın büyüklüğü temalarıyla amerika - ve onun büyüklüğü arasında kurulmaya çalışılan amerikan içerikli mesaj bir çırpıda alındı, önemli hiç bi mesajın filmin teflon yüzeyine yapışmadığı görüldü. 13.böyle filmlerin vcd de izlenmesinin tercih sebebideğil zarurret olduğu idrak edildi. 14.düşük bütçeyle aynı tadı yakalayan tarkan - viking kanı adlı eserin tekrar yayın için geri sayım başlandı. 15.zuxxi de 100 e yakın çocuk ruhlu ya da çocuk olduğu görüldü.
    Puan: 2
  • Yaşayan Ölülerin Gecesi - Night of the Living Dead

    Çocuklug?uma damgasını yeri gelmis tugrasını basmıs¸ bir eserdir

    Korku ile mizahı bir potada eriterek bizlere sunmus¸ ulu bir yapımdır bu arkadas¸lar (ooooogk arkadaslar demisim heyecandan).Yas¸ayan ölülerin dönüs¸ü geri gelig?i falan fenal gibi tonla devamı çekilmis¸tir hepsi de nazarımda ilki gibi bas¸arılı olmus¸tur.Bilhassa hastanede çalan telefonu açan zombinin "daha fazla destek istiyor musunuz?" sorusuna "evet, daha çok gönderin" demesi, cevaba kıllanan adamın amerikan bas¸kaninı sorması üzersine "Nixon" demesi gibi hiper espriler içerir (bu mu hiper espri de denebilir).ben beg?enirdim gülerek korkardım, gece boktan rüyalar görmezdim bunları izledikten sonra...Yastık arkasına saklanasim gelmezdi...
    Puan: 7
  • İlk Şövalye - First Knight

    Hepimiz Kardes¸iz

    Bana göre sittin sene evvel olarak tanımlayabileceg?im bir tarihte izledig?im ve benim kaydıma deg?memis¸ bir yapımdır bu.Ortasında çıktıg?ım 2 filmden birisidir.Dig?eri elhamra sinemasında gittig?im bir erotik yapımdır, ve filmin orrtası ya da bas¸ı sonu gibi marjinleri yoktur.Kötü filmdir.I?nsanlar gladyatör deki gibi s¸iirsel kons¸ur. Lancelot tarihte ilk su kayag?ı yapan insan olur. Filmi özetleyen kis¸i ise sean connerydir: prestij yapima bagli klipte oynuyomuscasina ekrana donup zerrin özer gibi ingilizce we're all sister and brothers der.
    Puan: 3
  • Ucuz Roman - Pulp Fiction

    Çantanın içinde hesaplı parlak bulaşık olabilir mi?

    Güzel bir filmdir. Kimsenin yakalayamadığı ultra bir detay yakalayabilmiş, filmin anlatımı dışında kalan bir sırrına erebilmiş değilim. Şahane bir gözlemle filmdeki gizli bi mesajı da çözmüş değilim. Ama değil mi ki filmi izledim, ben de rahatlıkla götümden çantanın muhteviyatını uydurabilirim sanıyorum... Uyduramaz mıyım? Peki...
    Puan: 10
  • Trainspotting - Trainspotting

    Tribe girmenin tribi

    "Kafayi kiriyorum butun dunya da bunu bilsin istiyorum" tadinda ki genclerimize ziyadesiyle hitap etmis bir filmdir bu. 15 ini devirmeden "ben ve arkadaslarim, biz farkliyiz" diyen blug cagi zihniyetine "secmemeyi seciyorum" ideolojisini(icindeki inse satiri i es gecerek) sevdirtmistir. Blug cagini ve getirilerini nostaljik bir sekilde ozleyen ve blug cagi icindekileri seven biri olarak, ben de severim yaratilani yaratandan oturu. Cok guzel filmdir, 1.kisiden anlatim sayesinde kitapta verilmesi istenilen mesajlar fight club, american beauty orneginde oldugu gibi mis gibi verilmistir. Yanniz bi uyusturucu krizi sahnesinde tavanda yuruyen bebe trendi vardir ki, bebegin yurudugu(ya da kaydigi) raylar gorunmektedir mal gibi.Oha demisizdir ekip halinde. Goremeyen dikkatli baksin.Sagda solda havasini atsin", filmdeki hatayi gordum farkliyim, arkadaslarimi bilemeyecem" diyebilsin. Son olarak, "sinema bir karnavalsa, televizyon fasingdir" o.kutlar a cevaben
    Puan: 9
  • Filler ve Çimen - Filler ve Çimen

    Öyle sarhoş olsam ki bir daha ayılmasam bu film bi rüya olsa, ağlayarak uyansam

    Giriş: Sevgili zuxxiciler. O her fırsatta 10 9 veren kafanıza filler düşsün demek istiyorum. Beğenmediği anda 1 veren kesime de dileğim aynıdır. ne çocuk ruhlu insanmışsınız ne adam olmaz mahlukmuşssunuz siz ya? 10 9, 1, 2 verilmessi bu kadar kolay rakamlar mıdır? Nası olsa kökü ben de anasını satiiim diyerek bol keseden dağıtılan not enflasyonundan şöyle bir tablo çıkıyor: Averaj zuxxici, hafta da bir hayatının en şahane ya da en berbat filmine gidiyor, ağlamaktan gülmekten yüzü gözü davul gibi şimiş evine dönüyor, zuxxiye film yorumu yapıyor. Bu kadar kalender meşrep olunmaz ki? BU kadar güz gülleri gibi yaşanmaz ki? Biraz güzel çirkin arayın, biraz puantaja dikkat edin, tiksindirmeyin. Gelişme, Görüşler: Derviş zaim ön gazı ile geldiğimiz salondan böyle rahvan tırıs ayrılacağımızı nerden bilebilirdim ki? Sağolsun zuxxiciler de, çok şahane film ayıldık bayıldık diyerek filme vernik üstüne cam cila atmışlar, burgazın camları gibi parlatmışlar. Ama filmde tık yok. Ya ne var? Antin kuntin birbirini takip etmekten uzak politik konjonktür üzerine kurulmuş sistem eleştirisi desen değilim, sanat filmi desen değilim, ben özgürüm biraz süzgünüm diyen bir film çıkmış. Her anlatılan bir şeyleri teğet geçmiş. Bir takım hatalara girip filmi bunları mihenk taşı kabul eder gibi görünerek eleştirmek istemem, amma bir ikisini vereyim de şahane kurgu saptamasının altından çekeyim kırmızı halıyı... 1.Avrasya koşusu pazar günleri yapılan bir koşudur. Bu cihetle filmin sonunda bahçede oynaşan öğrenciler ve öğretmen ruh hastası mıdır? Arpaları fazla mı kaçmıştır. 2.Canlı yayın da bakanın sapıklıklarını izleyen adamlar neden görüntüyü smtp time code almış videodan izlemektedirler. Filmi izleyen teknik bilgi sahibi insanlar olabileceği gözden kaçmış mıdır? 3.Ali sürmeli kokain partisi sonrası neden hacıhüsrevli hırsız çingen selim gibi camdan çıkıp evi terketmektedir. "Kadrajı değiştirip bizi yorma, ışıkçı, set kurulmuşken camdan çıkıver" direktifini mi almıştır? 4.Bölücü teröristle aynı çatı altında yakalnan bir kişi ne zaman kısa zamanda salınıp epri büğrü de olsa hayatına dönebilmiştir? Mısırçarşısı event inde alakasız bir insan 2.5 sene tüpgaz için kalkış izni isteyip durmadı mı kuleden? Ferhan şensoy un çok tuhaf soruşturmasında ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz. Kısaca bunlar kafama takıldı filmi izlerken. Filmde başka kafama takılanlar ise mesaj kaygılı kör gözüne parmağım ayarında görüntüler idi.(elindeki kokaini sıkıp saçan eho eho diye ekrana sallayan el) Elbette sinan çetin, mustafa altınıyoklar filmlerinden daha iyiydi, ama 10 9 luk film değildi. Ne iyiydi peki? Oyunculuk iyiydi, hakkı yenmemeliydi. Dialogların bir kısmı güzel hazırlanmış sunulmuştu. Sanem çelik süpper hatun baldırbacakta görmek istiyoruz. Dilekler: 1.Sanem çelik çok güzeldi kendisini baldırbacakta görmek istiyoruz. 2.Işığı, rengi "türk filmi ışığı rengi" olmayan filmler görmek istiyoruz. 3.zuxxi de deli ibrahim modeli bol keseden altın dağıtır gibi ota boka 10 9 vermeyen eli sıkı, her gün hayatının filmini izlemeyen insanlar görmek istiyoruz. 4.Sanem çelik süp...baldır bacak ta türk kızı görmek istiyoruz ulan.
    Puan: 5
  • Gölgelerin Dili: Blair Cadısı 2 - Book of Shadows - Blair Witch 2

    İsmi Book of shadows ama kitap nerde bize mi görünmedi?

    Titanic 2,yle aynı kaderi paylaştı.Efendim? Titanic 2 çekilmedi mi? çekilemez mi? saçma mı olur? Olmuş. Saçma olmuş, helvasını yenmiş filmin 2.si olmas. olursa böyle bi acaip olur.
    Puan: 3
  • Nerdesin Be Birader? - O Brother, Where Art Thou

    Şu bir verenler var ya...ne diyim onlara bilmiyorum.(biliyorum da hakarete giriyor)

    Giriş: Beğenmediğiniz her film e bir vermeyin. Çocuk olmayın. İbiş olmayın. Gaz adamı olmayın. Bu film ile yalapşap görüntülü, boktan oyunculuk membağı sezercik filmlerini aynı kategoriye koymayın. Ayıptır, verilen saatlerce emeğe, özene yazıktır. Eşşek sıpaları sizi ya. Dingiliboslar sizi ya. Saçımı başımı yoldurdunuz bana. Aritmetik katkınız olmasın şu film sahnelerine. Gelişme: Çok güzel film. Ne anlatayım? İzle gül. Komedi filmi öyle özenle anlatılmaz. Gideceksin izleyeceksin. Dilekler: 1.zuxxi gerzek üyeleri tanı hizmetini sunsun. misal yukarı da bu filme 1 veren şabalakları ben belirliyorum ya , onların aritmetik orana olan menfi katkısı bana görünmesin. Bana geri kalanların customized ortalaması görünsün. Ben onları ignore edebileyim, hatta yorumları bile bana görünmesin. Zor şeyler diil bunlar zuxxi. Bak sana bedavaya fikir, asp üstünden yapılır, hadi kop. Bizi mutlu et, hayata pozitif bakalım.
    Puan: 8
  • John Malkovich Olmak - Being John Malkovich

    Bir bir biri birilerine bakar bakar bakar dururum

    Yine gördüm ki puanı düşürmek gayesiyle, matrix mihenk taşı alınarak bir puan veren insanlar gelmiş hanemize. Matrix, gladyatör ve benzeri gaz filmleri, ya da gaza getirme olasılığı bulunan filmleri beğenen kitleye tavsiye etmiyorum.BU filmin notu o zihniyetin aritmetiğinde bir dir. Benim aritmetiğimde ise mükemmel senaryosu, ve özgün anlatımı ile, oyunculuğu ile bu film sekizdir. Bir kere daha izlenecek lezzet ihtiva etmektedir. Malkovich süper bir oyunculuk sergilemiştir, cameron diaz ise bakımlı kadın güzel kadın lafını hatırlatırcasına paçozdur çirkindir. Filmin prodüktörü Michael Stipe ise R.e.m in şahane vokalisti ve gurusudur. Velvet goldmine da ki çuvallamasını bu filmde affetirmiştir.
    Puan: 8
  • New York'ta Bir Sonbahar - Autumn in New York

    Hani bu filmde herkes kendinden bişiler bulacak derler ya öyle bi film işte

    Kendimizden bir şeyler buluruz umuduyla, biraz da çarşamba günü istiklalde zaman öldürmek maksadıyla bu filme gitme kararı aldım. Winona ryder ı beğenirim, (sanem çelik gibi baldır bacakta görmek isterim kendisini, ha bunu söyleyince "abazan" demek üzere aportta bekleyen salyası bol efervesan insanlara da bu sitenin dört navigatöründen birinin baldırbacak olduğunu hatırlatmayı görev bilirim) niyorku da severim dolayısıyla bu filmden tad alırım umuduyla gittim. Baktım bildik konular, klasik temalar evirilmiş çevşrilmiş, bildik şekilde işlenerek önümüze konmuş. Bildik konular elbette tad alınası şekilde işlenebilir ama bildik şekilde işlenince tad alınması zorlaşır. Bir de dünyamızın bir zamanlar olduğu gibi bir gaz kütlesine dönüşerek 10 numaralar saçmak bizi gerzek konumuna düşürebilir. Tabi aha puanı düşsün şu skik aşk filminin diyerek bir vermekte akıl fikir sahibi imajımızı zedeler. Bunları tekrar etmek, uyarmak sınıf başkanlığı kompleksine delaletse de, artistlik ve karizma amacıyla yapıldığını iddia etmek bunu periyodik olarak tekrarlayan zuxxi nin sitesinde ne işimiz var acaba sorusunu aklımıza getirmelidir? Niyork güzeldir, winona da ayrı güzeldir.
    Puan: 5
  • Şaşkın - Bedazzled

    Brendan Basarili Adammis bugun ben bunu gordum.

    Filmde buyuk bir carpisma var. Liz Hurley - ki baldirbacakta kendisi yok diye dusunur dururum - kotu oyunculugu ile, bize bayginlik dolu anlar yasatirken, brandon fraser genc yetenek olarak jim carrey ayarinda oyunculuk cikartarak beni kendimden gecirmeyi bildi. Ozellikle duygu dolu adam tiplemesinde ustundu, sahikaydi. Ama brandon komedi alaninda oyunculukta jim carrey kadar sansli degil. buir adam eli yuzu duzgun yakisikli bir herif(aslinda jim de cirkin diildir ama olsun), iki jime brandon a gelenden daha komik senaryolar geliyor. (liz e ne geliyo sormayin.) unutamadigim sahnesi, vesairesi olmayan gayet guzel bir film yapmis eloglu tanimlamasina uyan (ki hadi simdi uydu ama eloglu tanimlamasi turk filmlerinde ne derece gecerlidir diyerek zuxxinin kulagini bukmek isterim) bazen de vakit kaybi degil, gormekte fayda var dedigimiz bir film.
    Puan: 6
  • Kaplan ve Ejderha - Wo hu zang long

    Hollywood isi cin sinemasi izlerken, aklima gelen turk damak tadina uygun Mac extra tadimsisi (ya da Karaorkun un sucu ne?)

    Evvela: Bu filmi izlemeden evvel ne bekliyordum? Hic bir menfi beklentim yoktu. Zira butun new york lu film elestirmenleri saygideger nesriyatlar (oyle arasira gordugunuz kcgm vesaire radyosundan ismi bilinmeyen bi dj degil) senenin en iyi filmi olarak lanse ediyordu. Madem bu kadar iyi konusunu okumadan gideyim, sasirayim dedim. Gittim, sasirdim. Bir grup cinli iyi bir fx uzmani(matrixden hatirlayalim), sahane bir sanat direktorunu bir araya getirip bildigimiz karate filmini rektifiye edivermis. Simdi "e ne var bunda, afferin" diyor iseniz benim ile ayri yone tek gidis biletinizi almissiniz demektir. Zira fantazi icerikli oldugu halde ortacag cin tarihine oturtulmus bu filme kaliteli dovuslerine, tahta olmadigi belli kiliclarina ragmen siradan Karaorkun filmine yaptigim muameleden fazlasini yapamam. Hic bir aciklama olmadan sirf kareteci diye havada ucan insanlara, atilan oku havada tutanlara, tek eliyle ordu doverken diger eliyle corba icen bir elli boyunda kizlara, dovusun ortasinda durup "bu hareketi hangi manualdan ogrendin?" diye geyik yapaanlara, cali cirpi ile kilici olanlari harcayan ilah ustalara her zaman gulmusumdur, gulecegimdir. Gulmeyenin kalender mesrepligine hayal dunyasina , tevekkulune de gipta edecegimdir. "Aabi koreografi supper, resim secimi sahane" diyerek Karaorkun ayarinda filmi ovup goklere cikaran kisi veya kuruluslarin entel olma ozlemine, hezeyanina da ortak olmam, olamam. Sirf koroegrafi ise hadise giderim bolsoy balesini izlerim, cambazlik ise medrano sirkine gideirm. Tutarli film izleyeceksem bu filmi izlemem baska film izlerim. Boylelikle filmden ne anlamadigimi ozetlemis oldum. Simdi insanlarin cin filmidir sempati duyalim holivud aleyhtari gazina deginmek isterim. Insanlarin farkina varmadiklari varmak istemedikleri sey bu filmin cin yapimi bir star wars olmakdan ote bir yeniligi olmamasidir.Bunun disinda cin filmi ve sinemasini takip edenler bileceklerdir ki -hong kong isi hardboiled action i tenzih ederek- cin sinemasi bu derece basmakalip hollywood standardi film uretmez. Filmi izleyen zumrenin kendi dusuk butceli, goruntu ve ses kaliteli ayni zekada yapimlar ile bunun arasina bir cizgi koymasinda gladyator/tarkan orneginde oldugu gibi bir hikmet vardir. Eger ben zevkle karaorkun filmi izleyen, van damme filmlerinden haz alan birisi olsaydim yumrugumu sallayip, sifir acarak "sonunda sinemamiz hakettigi yere geliyor" der sevinirdim. Ama benim sinema anlayisim bu suslu boyanmis bin senenin kart kokanasi degil. Haliyle verecegim not da yuksek degil. Yuksek not vermek arzusunda ve gazinda olanlara bir onerim olacak "rambonun ok ile helikopter avlamasi, kara orkun un surlara ziplamasi, kara murat in havada atilan oklari yakalamasi, butun film boyunca birilerini doven tek kollu savasci vank yu ile bir daha dalgami gecebilecek yuzum olacak mi?" sorusunu kendinize sorun. Illacin sinemasina prim verecem, hollywood disi yapimlara alkis tutacam diye artisligine gaza geldiyseniz, gercek anlamda hollywood cizgisi disi bir vizyon icin bu bolgeden kaige chen "assassin" , kurosowa dan "yojimbo" yu tavsiye ediyorum. Ang lee'nin de "aman ya yetti gayri, cekeyim bi star wars sablonunda film, cebimiz para gorsun" demezden once cektigi "the ice storm" u tavsiye ediyorum. "Entel olmayin alooo" culara ozlerine donup van damme in frank dux un hayatini anlatan "kansporu"na, her filmi nedense radyallahu anh kabul ettikleri "matrix" ile karsilastiranlari da allahu tealaya havale ediyorum.
    Puan: 3
  • Final Fantasy - Final Fantasy - The Spirits Within

    Manken Nielsen ve Final Fantasy

    Fenerbahçe futbol klübünün isim benzeterek futbolcu aldığı dönemler ülkemize Nielsen soyadına ve manken fiziğine sahip olmak dışında hiç bir numarası olmayan bir kramponlu bir insan(sanırım futbolcu idi) gelmiş idi. Kendisi 90 dakika oynadığı bir maçta 76 dakika boyunca topla buluşamayan bir ortasaha oyuncusu olmak gibi bir rekoru dışında herhangi bir fevkalbeşer başarı gösteremeyerek uğruna harcanan paranın (ki fevkelbeşerdi) hakkını veremedi, T.C. sınırları içindeki kısa ömrü boyunca topla buluşamadı, buluştuysa da gol yollarında etkisiz kaldı, kaldırdı. Final Fantasy isimli bu eser de keza aynı şekilde Amerikan (ve varsa Japon) gençliğinin kült oyun serisi ile isim benzerliğinden doğan gücü ve makyöz corcinin elinden çıkmışçasına özenli makyajıyla karşımıza çıktı. Ama bizi alıp başka diyarları götürmesi icap eden eser beni açıkçası antraktta alaska/frigo almaktan öteye götüremedi. Evet filmimiz görsel bir şölen, işitsel bir karnaval, duyumsal bir faşing olmak iddiasının kesinlikle gerisinde kalmış değilve fakat "o açıdan" bakılırsa Nielsen de değil idi (yumurta gibi çocuktu). Maalesef bütün bu altın tepside sunumun muhteviyatının miyadının dolmuş olması, yenilemez değilse de kekremsi bayatlığı yüzündendir ki sinemadan çıkan insanlarda ve bu kümenin doğal elemanı olan bende coşku uyandıramadı. Oysa ki beklerdik ki ilk olmanın avantajını leyhine çevirsin unutulmaz bir klasik olarak anılsın, kendinden sonra pıtrak gibi türeyecek mirasçılarına güzel bir örnek olsun. Zira teknolojinin gidişatına aklı sırrı eren herkes gibi filmin yapım ekibi de bu başdöndürücü "görsel şölen"in sırrı olan rendering teknolojisinin su gibi akıp geçecek bir zaman dilimi içerisinde iyi kötü son-kullanıcının (end user diyelim de anlaşılır olsun) eline düşeceğini bilmeliydi. O zaman "kötü" kötü adamların diline pelesenk olmuş "tanrım ben ne yaptım?"lar, "siz gidin ben kendi başımın çaresine bakarım"lar, tam öpüşecekken araya giren talihsiz olaylar gibi klişelerden kaçmadıklarına sanırım pişman olacaklar. Film geneline homojen olarak yayılmış kötü oyunculuk ise (Steve Buscemi müstesna)bu yürüyen Madame Tussaud mankenlerinin de(burada da Dr.Sid müstesna)oyunculuğunun kötü olabileceğine(özellikle andon zenciye ve kamyon çeneli grey e dikkat ediniz) bizi inandırdı. Hiç elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen yeteneksiz sanal aktör görmemiştik onu da gördük, neşe dolduk. Bunun dışında endüstiryel tasarım harikaları aparatlar, mimari tasarım şahikası binalar ile dolu eserden bu konuya teknik bir ilgi duyulmadığı sürece fazla ilgi gösterilmeyeceğini, atmosfer yaratmadaki başarısızlık sebebiyle gösterilemeyeceğini söylemeliyim. Neticede Akinin saçları gibi ahenkle danseden bir kurgu, ve film görmek nasip olmadı. Kimisi efektlere saygıda kusur etmedi, kimileri de 3d animasyon alanında bundan 10 sene evvel yapılan nice "görsel şölen" işin bugünün 3dmaxlerinde yapılabildiğini müşehade edip "memento" gibi efektten, zengaplıktan çok akla fikre yönelik eserleri ve insan üzerindeki etkilerini düşündü, saygı duydu.
    Puan: 6
  • Casablanca - Casablanca

    Kliseleri ben yarattim diyen film

    İzlemeyen okumasin

    Casablanca sanirim tum zamanlarin en akilli dialoglara ve kurgusuna sahip muthis bir oyunculuk ve yonetmen destegiyle kotarilmis en akli basinda ask filmlerinden biridir(bu biri en iyisidir diyemedigimiz de dedigimiz biri) Film hakkinda cok atilmis pek tutulmus, devami cekilmeye calisilmis,iyi ki de cekilmemistir. Karakterlerin hepsi kendi standartlarini yaratmis ferrari, ugarte gibi isimler de rick ile beraber anilacak seviyede tutulmustur. Film hakkinda osur pusur bin tane bilgiye ulasilabilirse de, bence filmin gordion sonu hakkindaki en fantastik yorum rick in gey olusuyla ilgili yorumdur. Bu perspektifden bakildiginda 150. izlenisinde bambaska bir tad alinabiliyor. vereyim on umu.
    Puan: 10
  • Amélie - Le Fabuleux destin d'Amélie Poulain

    Aglatayazdin beni Amelie, mon amour

    Hijyenik beyaz nufusun dominant oldugu bir Paris'te gecen filmimizi Le Pen sempatizani sanip ativerdiler boku kimi cevreler. Cannes in ciddi cevreleri filmi gayri ciddi bulup odule layik gormediler. Ama olsun sen Chaplin gibi gonulleri fethettin Amelie! Mtv isi hizli editingin var diyen senin bokunu yesin Amelie, onlar ki Ingmar Bergmandan hizli tempo tutturan yonetmenden ikrah ederler. Sen gonlumuzu hos tuttun, sen de gonlunu hos tut Amelie. Oyunculugun ile, ayrintilarin ile Metin Fidan'in ruhunu yasarken saad ettin amelie, zuxxicilerin ise gogsu kabarsin bugun. Bu az evvel ki cumlenin sonuna adini ekleyemedim Amelie, ama tum zamanlarin en guzel romantik filmi sen oldun Amelie Aslan amelie Kaplan Amelie 10 puani haktan amelie!
    Puan: 10
  • Cesur Yürek - Braveheart

    Izledigim en guzel film (en iyi degil)

    95 senesi icerisinde bu film vizyonumuza girdiginde, "lan malkocoglu iste" diyerek, robin hood ayarinda bir film onyargisi ile filme itibar etmemis, yuz vermemistim. Aradan seneler gecti, dost meclislerinde sinema konusuldugunda "breyvhart superdi, hiperdi, bize gelin de bu hafta sonu izleyelim" diye laf dolastikca filme karsi iyiden iyiye bilenmeye basladim. "Kimdi bu breyvhart? ve karaorkun agizlariyla, yoz iskoc milliyetciligi, seviyesiz ingiliz dusmanligi ile bizden ne istiyordu?" Bir yandan filmin igrenc olduguna emindim, bir yandan da "bu kadar nefret ediyorum, izleyeyim de tam olsun" diyordum. Nihayet gunlerden bir gun, bir grup arkadas "olm breyvharti izleyelim lan yine gelmis kadikoye" dedi. Anuna koduum filmi nasil oluyordu da 2 sene sonra yine gelebiliyordu? Betty Blue' nun rekorunu kiran bu yapimi izlemeliydim. Arkadas grubuna katildim, girdim sinemaya. "Tarkan/ cuneyt arkin/ bizans/ turk filmi" cumlelerini kafamdan gecirip, film aleyhinde sayip soveceklerimin hesabini yaparken film basladi. Sonrasini unuttum. Film oldugunu unuttugum Braveheart bittiginde, koltuga gomulmus "lan nasil biter?" dedigimi hatirliyorum. O kadar aleyhte delil toplayacak, filmin icigini cicigini tespit edecek birisi olarak filme kendimi kaptirmis, film namina bile bi halt hatirlamiyordum. Ustune ustluk sallak mallak olmus, soylenenleri yasananlari da unutamiyordum. Arkadaslar sordular: "Nasil film abi?" "Hayatimda izledigim en guzel film" diyebildim. Aradan seneler gecti, yuzlerce kez izledikten, o kisa sureli hayatima "klasik" namina binlerce film girdikten sonra hala "hayatimda izledigim en guzel film" diyebiliyorsam, bunda bir mucize olmalidir. Oyunculugu, muzigi, soylemi, kurgusu, burgusu ile bu film beni neremden yakaladiysa hala birakmadi. Ne ingiliz/iskoc itlafinin tarihi konteksi, ne savasin vahseti, ne de bir baska sey bu filme olan sevgime golge dusuremedi. Ayrica zuxxi demisti sanirim, murron gibi gulen bir kiza kim asik olmaz? ben olurum.
    Puan: 10