Her ne kadar hala yayında olduğu için bir zamanlar alt başlığına yüzde yüz uyumlu değilse de benim nazarımda bir zamanlar vuk'u bulan sansasyonel bir televizyon oluşumuydu, Kanber Ağa ve Satılmış. Bu Toprağın Sesi adlı yapımla tümleşik olarak ilerleyen öğretici bir diziydi.
Kanber Ağa minik ölçekte bir feodal bey iken, Satılmış ona bağlı çalışan, taşra uyanıklığı peşinde koşan bir serfti. Kanber Ağa misyonu gereği asabi görünümlüydü, eli sıkıydı ama marabasının hakkını yemeyen, içinde yufka yürek gizleyen biriydi.
Satılmış ise ağasıyla süregelen feodal bağını kırmak, ya da azaltmak için bir takım hinlikler düşünen avanak, bir o kadar da sevimsiz biriydi.
Her bölüm satılmış bir denyoluk yapar, neticesinde Ağa'ya bunu çaktırmadan ört bas etmeye çalışırdı. Köy odasına ara sıra gelen öğretmen (ki karaktersizin teki idi adını hatırlamadığıma göre) Satılmış'a "Tarım Orman Kooparatifi'nden kovan al, Toprak Mahsulleri Ofisi'nden gübre al, bu sene nadas'a bırakma nöbetleşe ek..." gibisinden pratik bilgiler verir buna göre Kanber Ağa ise gelişmelere ya kızar, ya da sevinirdi.
"Kaynanalar" dizisi gibi etliye sütlüye dokunmamaya çalışan program çoğu zaman konu sıkıntısı çeker, aynı salak hadiseler (şarbon, süne vs) Satılmış'ın başına bin kez gelirdi.
Başlarda okul dönüşü Tv'yi açıp karşımda gördüğümde beni illet etmiş olan bu yapım, bir süre sonra beni kendine bağlamış, bu cihetle 9 yaşında Ziraat Bankası'nı, TMO'yu, arıcılığın her türlü ıcığını cıcığını öğrenip gaza gelerek, işi evimin balkonunda fasulye yetiştirmeme kadar vardırmıştı. Öyle ki teneffüslerde durgunlaşarak "Bu seneki tohum baş alım fiyatı çiftçinin belini büktü anasını satiiim." diye hayıflanır olmuştum.
Aradan yıllar geçti, bu toprağın sesini duymaz dinlemez hale geldim, Satılmış gibi eşşeğin teki oldum. Belki bu yüzden Kanber ağaların hakimiyeti bitmedi gitti.