Leon, Nora, Halit Bey, Bekir, Durmuş ve diğerleri
Öncelikle şunu belirteyim: Salkım Hanım'ın Taneleri, tartışmasız Eşkıya ile beraber gördüğüm en iyi Türk filmiydi. Özellikle Harem Suare'nin şokunu atlatmam ve ülkemiz eserlerine de yeniden saygı duymam yolunda iyi bir adım oldu. Gelelim filme!
Görüntü yönetmenliğinden kostümlere, müzikten oyunculuğa kadar 10 puanı hak ediyor. Ayrıca ben de bir azınlık olduğum ve Varlık Vergisi'nin geçmişte aileme ve yakınlarıma yaşattıklarını çok iyi bildiğimden, filmden çok etkilendim. Çıktığımda bayağı kendime gelemedim yani.
Filmin kurgusu çok iyi düşünülmüş. Başta Varlık Vergisi'nin çıkarıldığı ve ödeyemeyenlerin Aşkale'ye (Doğu Anadolu'da ücra bi dağ başı) ağır işçilikte çalışmak üzere sürgüne gönderildiği 1942 yılındayız. İstanbul'un eski bir tren istasyonunda askerler eşliğinde ailesinden ayrılan garip şiveli beyefendileri görüyoruz. Bir tanesinin karısı son bir umutla kocasını kurtarmaya çalışıyor ama başarısız oluyor. Daha sonra bunun sadece bir yıl öncesine gidiyoruz. Niğde'deki köyünden şehre yeni göç etmiş Durmuş, ailesi Yahudilik'ten dönme zengin Halit Bey'in himayesinde, hemşehrisi Bekir (Halit Bey'in sadık odabaşısı) sayesinde işe girer. Daha ilk günden Halit Bey'e ait her şeye göz dikmiştir. Halit Bey'in karısı Nora aklını yitirdiğinden bir bakımevine gönderilir ve Halit Bey Nora'yı hala sevse de, metresiyle yaşamaktadır. Leon ise Nora'nın küçük kardeşidir. İkisi de Mardin'den Istanbul'a göç etmiş Süryani bir aileye mensupturlar. Leon, son derece içine kapanıktır. Film boyunca Leon'un iç dünyasını yavaş yavaş keşfediyoruz. Özellikle Leon ile Nimet arasındaki gerçekçi platonik aşk, filmi renklendiriyor. Neyse işte, bu noktadan itibaren paranın insanları nasıl değiştirdiği, sırf para uğruna insanların sahte ilişkilere girdiği gösteriliyor. Bunu yanında sadakat teması (Bekir) gibi manevi değerler de işleniyor. 2.Dünya Savaşı'nda çok önemli bir yer tutan ırkçılık konusu o günün şartlarıyla veriliyor. Filmin finali gerçekten çok etkileyici, hem draamtik, hem de ironik."Bu Dünya'nın bütün günahları bana mı yazılacak lan!" çok vurucuydu. Filmin son saniyesine kadar gözümü kırpmadan izledim, çok ağır tempolu olsa da filmin hiç sıkmadığına inanıyorum. Nora'nın acıklı geçmişinin filme sadece biraz renk ve merak duygusu katmak için eklendiği belli oluyor. Ancak yine de yerine oturmuş, özellikle flashback'ler olabildiğince başarılı.
Her şeye rağmen bu filme asla yakışmayan bir hata yapılmış. Cenazede kameranın en önünde duran "1881-1953" tarihli mezar taşı nedeniyle filme 9 puan verdim.
Neyse, bu kadar yeter. Bence kesin görün, çok çok gerçekçi temellere dayanan bir yapıt. Hiç olmazsa da ülkemiz tarihi konusunda bilgi almış olursunuz...
Puan: 8