Başlık bulamadım
Yav, nasıl anlatsam, neresinden başlasam bilmem ki... Kocaman film; halk ("a" yumuşak söyleniyo) da bi dolu şeyler yazmış (evet, buraya kadar olanların hepsini okudum!!!). Tutup da kolayca sıyrılabildiğimiz bi film diil demek ki... Bu biiir!!! Yani adam beğenmese bile beğenmediğini ifade etmek gereği hissediyo; önemsemeyip “aman, ne yazıcam şimdi bu filme; boşver!” demiyo pek… Gerçi tabii ki yazanların çoğu beğenenlerden… ossun!
Ne diyoduk?? Film önemliymiş; eğer hala görülmediyse –çüş yani!- mutlaka gidilip görülecekmiş. Beğenmemek de bir fikir tabii –zaten insan, yanında olmayı seçtikleri kadar karşısında olmayı seçtikleriyle de tanımlamaz mı kendini?-; ama beğenmemek için bile önce gidip görmek gerekiyor. Benim kendi fikrime gelince; buraya kadarki üslubumdan da anlaşıldığı üzere, ben filmi çok beğendim. Birçok kişinin bahsettiği “etkisinden kurtulamama, dünyası değişme” durumunu yaşadığım bile söylenebilir. Ancak beğenmeyenlerin olmasını da anlıyorum. Ben bu filmde anlatılana benzer bir yabancılaşmayı daha önce kendi kendime de yaşamıştım –ki görülen o ki yalnız da değilmişim-; vaktiyle bunun üzerine oldukça kafa yormuştum. Bu yüzden film bana çok fazla yeni şey söylememekle birlikte, inatla kamufle edip unuttuğumu sandığım şeyleri yüzüme acımadan vurmasıyla beni çok etkiledi.
Zaten film de bunun üzerine diil mi? Adını bilmediğiz –Jack’in hangi karın ağrısıysa!- kahramanımızın, içinde yıllardır –üstelik sistemin bizzat kendisi tarafından- beslenen anarşist tarafının, hayatının en çekilmez anında su yüzüne çıkmasından bahsedilmiyor mu uzun uzun? Adam yıllarca sisteme uyum sağlamak için çalışır, didinir… ve sonra birdenbire kendi kendine bunun ne kadar manasız olduğunu kanıtlayacağı tutar. Bu U dönüşünün sebebi nedir? Kesin emin olmamakla birlikte… sanırım Marla Singer adlı dişi kahraman. Hatun kişi gelir, dibe vurmak için gösterdiği sebatla kahramanımızı sıkıca bi tökezletir ve onun, hep olmak istediği insanı kafasında yaratmasına sebep olur: İyi sevişen, iyi dövüşen, yakışıklı, zeki ve özgür –her genç kızın rüyası- Tyler Durdon. Kahramanımız ve Tyler uzunca bir süre “beraberce” yaşarlar… Ta ki Tyler’ın uyumsuzluğu kontrol edilemez noktaya gelinceye kadar. Tyler kahramanımızı tamamen yönetmeye başlayıp da sorunlar büyüdükçe, kahramanımız Tyler’ı hayatından çıkarmak için insanüstü çaba sarfeder; kendiyle savaşır. Sonuç: Düzenin zaferi. Acı ama gerçek.
Açıkçası filmin sonunun bende hayal kırıklığı yarattığını belirtmeliyim. Kahramanımız kendi içinde muhteşem bir ruhsal aşama yaşamış oluyor. Kendi içindeki anarşistle tanışıyor, onun kendisini ezmesini izliyor, sonra düzen yanlısı tarafına sarılıp onu yok ediyor. Eeee? Seyircinin bu işten kazancı nedir peki? “Her insanın içinde bastırılmış bir anarşist vardır.” mı? Belki biraz daha fazlası: “Bunu bilip, bununla yüzleşip, birlikte yaşamayı öğrenmek gerekir.” Yani… dediğim gibi, düzen kazanır.
Yine de iyi film işte. Bu kadar sıkı bir düzen eleştirisinin ardından bir çözüm önerisi bekliyor izleyici ve ne yazık ki bulamıyor. Sistemin karşıtları olarak sunulan –ve bilhassa sistemle beslenen- “Kargaşa Projesi” de bir süre sonra uyuşturucu bağımlılığı gibi, tarikatlar gibi saplantılı bir hal alıyor –en azından biz düzen insanları bunu böyle görüyoruz-. Yani Matrix gibi iyiler ve kötülerin net olarak ayrıldığı epik bir film değil Fight Club. Tek –ve küçümsenmeyecek- ortak noktaları sistem eleştirisi yapmaları. Ancak Fight Club hiçbir şeye umut bağlamamasıyla çok daha gerçekçi bir tablo çiziyor bence (!).
Bana kalırsa, filmin dövüşe çağrı olma ihtimali ise gerçekten çok küçük. Eminim, dünyanın bir yerlerinde filmlere veya şarkılara takılıp şiddete yönelenler vardır; ancak bunlar malzemelerini kendi geçmişlerinden alan, “münferit”, zaten hastalıklı olaylar. Aksine, film şiddete götürmüyor; şiddetten geliyor. Yani toplumda zaten olan bir şey perdeye aktarılmış. Sanat eserlerinin dönemlerini yansıttıkları ve sanatçıların dönemlerinin ürünü olduğu unutulmamalı.
Bu kadar ukalalıktan sonra… Filmin sinematografik niteliğiyle ilgili söylenebilecek çok şey yok tabii… Oyuncular zaten müthiş; sta Fincher aklına geleni sakınmadan koymuş filme. İyi de olmuş. Bu sezonun en iyilerinden.
Puan: 10