Enteresandı. Hiper, süper, mega marketlerden çok daha önce ve çok daha cana yakındılar. Bütün aileyi tanırlardı mesela; anne nasıl evladım? Baban ne yapıyor? Nasıl gidiyor okul diye sorarlardı. Öyle barkod okumada çıkan soğuk ciyv seslerine rastlamazdınız onlarda asla.
Toz şeker, pirinç ve bakliyat çuvallarda dururdu. Kese kağıdına küçük el kürekleriyle doldurur, çift kefeli terazilerine ağırlıkları teker teker atar, vakur tartım işlemini yapıp kesekağıdının ağızını da büyük bir edayla kapatırlardı.
Tenekeyle beyaz peynir, tekerlek kaşar, açık deterjan satarlardı. Ülkerin büsküvi koyma rafları vardı mesela. Büyük tenekelerde çeşit çeşit büsküviler olurdu. Açık büskivi bulma şansının olduğu yegane yer bu BAKKALİYE'lerdi.
Sepet sallandırırdınız evden. Seyfettin Efendi, oradan iki ekmek, iki de gazoz versene! derdiniz. O da dükkanının önündeki sandalyeden kalkar, sepete bıraktığınız parayı alır, siparişlerinizi büyük bir özenle koyar ve de para üstünüzü de bırakırdı sepetinizin içine.
Cuma günleri elle yazılmış kargacık burgacık notlarını görürdünüz cama yapıştırılmış "Cumaya gittim" diye.
Ağlayacağım galiba !