TSuBaSa

uhuları koklamaktan zevk alırız, elimize bulaştırıp sonra kurutup oynarız daha sonraları burnumuzdaki hazineyi keşvedip uhuya para vermeyiz, canımız sıkılır parmağımızın derisine iğne geçiririz, elimize kolonya döküp yakarız, kibrit çöpünün kahverengi kısımını kibrit kutusunun üzerine gelecek şekilde dik olarak tutup parmaamızla vururuz kibrit havada uçarak alev alır, kibriti cama sürttürerek yakarız, kafamızdaki kabukları sökerken "anaa ne kadar kocaman" diye düşünürüz söküp bakınca "hasktir! küçücükmüş" deriz, özenle açtığımız kalemimizin çöpünü defterimizin arasında saklarız, uçlu kalemimizin ucu kırıldığında arkasını göğsümüze bastırıp yazıya devam ederiz...

Sıkışık trafiklerin kaçınılmaz geyiğidir. "Aabi aslında alıcan helikopteri, hoop binanın çatısına inecen. Ne trafik ne bişey. Karizma da süper olur haa!"

Amerikan filmlerinde ambulansın 30 saniyede geldiğini gören yurdum insanı sonu gelmeyecek olan geyiğe bir halka daha ekler: "Abi bizde olsa adam öldüydü kesin." Bu geyiğin çeşitli versiyonları da olabilir; itfaiye, polis vs...

ağırlığımı öne doğru veririm ama araba yanımdan geçene kadar kasarım kendimi sonra araba geçince bırakırım kendimi hoop iki üç adım birden atarım

3 ve 1 rakamlarına yaratıcı bir göz ile bakmanı öneririm :)

Ayrıca kara şimşeğin plakası da değişebiliyodu. Bi düğmeye basıyon, hoop 06 KİT 77 iken 34 BKD 64 oluyo, polisler de bu numarayı yiyo. Ulan kaç tane konuşan, zıplayan, hoşsohbet siyah Transam var ki! Alla allaa...

Ben Medi'nin beyaz mersosuna hastaydım. Her kovalamaca sahnesinde içim içimi yerdi, amanin çizilcek araba! diye. Her pati çektiğinde veya virajda kaydırdığında içim cız ederdi. Ülen yavaş be yazık arabaya!

İsviçre çakısıyla isveç çeliğini karıştırdın güzel bi kokteyl yaptın be hocam :)

-* T.S.D.K.E.A.E.İ.K : Biiir bilmecem var çocuklar... - Saf Topluluk: Haydi sor sor. -* T.S.D.K.E.A.E.İ.K : Sordum soruyu soktum boruyu, bil soruyu, al boruyu ehhüe ehühüü... * Toplumun Saf Duygularını Kötü Emellerine Alet Eden İyrenç Kişilik

Ben çocukluğumda hiç izlememişim ama geçen gün TRT2'de (Tırt iki diye okunur.) rastladım amcama. Resmin ortasına bi ağaç yaptı, dedim adam zıçtı resme ama sonradan bir iki şey ekledi, süper oldu resim.

Burada zuxxi'nin bir suçu yok. Bu tamamen Hakan Peker'in suçu. Aşşağıdaki örnekte bunu görelim: Barda durur barmen, minik şişe elindeee... Barda durur barmen minik, şişe elindeee... Evet arkadaşlar yukarıda gördüğümüz iki farklı örnekte bir virgülün neler değiştirdiğine; bir virgülün barmeni minik yaptığına, bir virgülün şişeyi minik yaptığına şahit olduk. Şarkıdaki vurgu barmeni minik yaptığından dolayı zuxxi'nin aldanması doğaldır. "Banne banne bende iyi beste yapıyom, söz yazıyom." kompleksine sahip arkadaşların bu zorlama şarkı sözleri görüyorsunuz ki zuxxi kardeşimizi rencide etmiş, karizmasına tamiri mümkün olmayan zararlar vermiştir. Nerde bu devlet? Nerde pijamalarım?

Biz ona "kındak" ya da "gındak" deriz. Amasyaca diye bi dil vardır, size gındak'ı cümle içerisinde kullanayım: Çağlar bedellerin altında gındak oynuyolar. Türkçesi: Çocuklar merdivenlerin altında misket oynuyorlar.

Bu tiplerin en çekilmez olanları hem unutkan hem uzun anlatanlardır. "Bi gün şeye gittik ee neydi adı hımmmm karaa karabaşmıydı hah! Karamahmutlara gittik orda bişi şey karşıladıı söyle adını..." Alaahım! Kasım kasım kasılırsın hadi bul şunun ismini diye.

Hatırlarsınız pazar günleri voltrandan önce işitme engelliler haber bülteni olurdu. Ben hiç o bülteni izlememiştim ve bülteni alt yazılı falan değilde, "BUGÜÜÜNN BAŞBAKAN ECEVİİİTT MISIRA GİTTİ, MISIRAA HAA DUYDUN MU?" gibi bişey sanıyodum. Meğer el işaretleri falan oluyomuş. (Çocuk aklı işte)

Madonna'nın bi şarkısı vardı, küçükken İngilizce bilmezdik ama heves ederdik işte: papa don pirinç aguuun lugusiç papa don pirinç aguun lugusiiç bama mimyayayaaa aaaa kipima beybeeee ooo kipma beybee ooo yeeaa

Sevmediğin ama aynı sınıfta olduğun için merhaba ettiğin birine rastlarsın. Sahte bir gülümseme ile beraber, samimiyete göre öpülür, ya da yanyana gelinir. "Naber nassın ya?" der, "İiyim sen nassın ya?" deriz, o da "İiyim ya işte." falan der, konuşulacak herşey biter, bir an sessizlik olur ve sonra "Hadi görüşürüz." denir. Tam ayrılırken; hasktir! aynı yöne gidiyomuşuz meğerse. Ama bu sonradan farkedildiği için biri daha önde olur ve mecburen daha hızlı yürür. ''Senle yürümek isterdim ama bi yere yetişmem lazım'' gibisinden yürüyüş boyunca etrafınıza bakmazsınız. Sonra uzaklaştığını düşündüğünüzde kafanızı kaldırır, etrafı kolaçan edersiniz. Evet evet gitmiş. Şimdi huzurlu bi şekilde yürüyüp ona gıcık olan diğer arkadaşlarınıza, "Bugün onu gördüm ayy gıcık kız." falan diye bahsedebilir, hatta dedikodu yapabilirsiniz.

Çaldığında, telefonu bir an evvel açmak istediğiniz melodiler vardır. Gittikçe hızlanan, "Aman aman biraz daha geç kalsaydım patlayacaktı." dedirten türden hani...

Yeşil ışık yandı. Herkez seri bi şekilde hızlanıyo ama ben sakin ve yavaş yavaş gidiyorum. Yüzümde biraz sonra olacaklar yüzünden hafif bir gülümseme var. Hepsi bir sonraki kırmızı ışığa yakalandı. Ama ben oraya varıncaya kadar yeşil yanıyor ve ben hiç hızımı kesmeden onların yanından geçip gidiyorum. Dikiz aynamdan arkadaki sazanlara bakıyorum, g.tüm feci şekilde kalkmış...

Karşısındakini ikna edemediği vakit bak güzel kardeşim şudur budur... diye konuşan kişilerin, bak güzel kardeşim demelerinin nedeni karşısındakinin aazına zıçtıktan sonra "Güzel güzel konuştuk anlamadı." demek istemeleridir.

Biir iki üçleer yaşaasın türkler, döört beeş altıı polonya battı, yedi sekis dookuz ruuslaar doomuz, oon onbir oniki italya tilki, önüç öndört onbeş amerika kalleş, onaltı onyedi onseekiz ortada kaldı porteekiz... Eskilerden bir tekerleme işte. Daha çocuk yaşta Türk'ün tek dostunun yine Türk olduğunu kafamıza kazımaya çalışan zihniyete ben ne diim...

Bizim posta kutusunun anahtarı bende yok. İçinde mektup görünce parmaamı içeri sokup almaya çalışıyom ama o anda biri girerse apartmana beni başkasının mektuplarını karıştırıyorum sanmasın diye elimi çekesim geliyor ama çekmiyorum soğukkanlı davranıp hiç sallamıyorum geleni, o zaman kıllanmıyor adam.

Karanlıkta merdivenleri çıkmak zorunda kalınca genelde son merdiveni şaşırırız. Ya takılırız ona, ya da fazladan bi basamak varmış gibi ayaamızı havaya kaldırırız, boşluğa basmaya kalkarız.

Apartmanda bütün evlerin aynı olduğunu bildiğimiz halde açık kalmış bi kapı aralığından dikkatle komşu evi gözleriz; acaba onlar evi nasıl döşemiş diye.

Binbir güçlükle biriktirilmiş parayla lastik top alınırken çok dikkali ve titiz davranılır. Toplar teker teker döndürülerek havaya atılır, yamuk olup olmadıklarına bakılır. Bu seçimde topun rengi de önemli rol oynar.

siplintır şiredırın eskiden okul arkadaşıydı. şiredır bigün bi kıllık yapmıştı siplintira araları bozulmuştu. daha sonra siplintır fareye dönüşünce bundan gayrı yurdumuz lağımdır dedi sıkılmamak için de 4 tane gaplumbayı mutant yaptı karıştırmamak için g.tlerine başlarına renk renk kumaş bağladı. daha sonra karete marete öğretti işte sonra şiradırın peşine saldı.

içgüdü abicim içgüdü...

Sayarak anlatan tipler sayarak anlatmaya o kadar alışmışlardır ki "şu şudur bu biir" derler ve tıkanırlar. Çünkü sayacakları tek şeyi saymışlardır. Eee? Niye biir dedin o zaman? İki nerde? Ha?

Hatta aplamlar şarkısı ezberlemişlerdi. Aha aplama okutuyom: "Taymaytes inaaaniye mitiiye inaniye mitareee, taymartes anenomiyaaa okeşaa. kukuveta inoneva innoeva navayi, okişi şimişoma novaieeooo."

Tek kürekçim sensin benim Sen çekmezsen yürümez gemim Yüz dertliyim bin dertliyim tek çaremsin seen! şeklinde bi şarkı vardı. Kim söylüyodu bilmiyorum ama geminin kaptanı ile en gözde kürekçisi arasında ne gibi bi romantik ilişki olabilirdi bunu hep düşünmüşümdür.

En nefret ettiğim olay kot pantolon falan denemektir. Kabin dar, her an bi gerzek pardeyi açabilir ve sizi rezil edebilir. Üstelik o kabindeki aynalardan hep kıllanmışımdır ben. Ya patron sapıksa, aynanın arkasında gizli bi oda varsa, eleman bizi ordan izliyosa? Genelde aynaya dooru domalmadan giyinirim ama bu seferde pardeye doğru domalıyosun o da sakat! Yok yok en iyisi evde deneyip olmazsa değiştirmek. Hatunlar mayo deniyo orda ne cesaret! Bi de kot denerken hep paçası uzun gelir, paçalar yere sürte sürte mağazada salak salak dolanırsın öyle...

Çatlak patlak yusyuuvarlak kremalı böörek sütlü çöörek çek dostum çek amanin dostlar elinii çek!

Yeni çorabımızı açtığımızda o iki çorabı birbirine sabitlemek için kullanılan küçük metal şeyi kulağımıza küpe diye takmaz mıyız?

Tuvalete girdiniz ama yanınıza okuyacak birşey almayı unutmuşsunuz. Siz de deterjan kutularının arkasını okumaz mısınız? %5-15 anyonik madde nanyonik madde.. Çamaşır makinesine uzanabiliyorsanız program düğmeleriyle oynanır, kapağı açılır, kazanı döndürülür falan.

Havuza atılmak istenen insan manzaraları eksik olmaz bu mekanlarda yalnız bazı tipler vardır ki havuza atılmamak için yerleri yalarlar vantuz gibi yere yapışırlar yerde sürüklenirler üst baş daalır gömlek yırtılır dizler dirsekler yara bere içinde ama eleman çok mutludur havuza atılamamıştır...

Traştan sonra üstümdeki saçları temizleyen elemana bahşiş vermekten müthiş rahatsız olurum. Nası yani? "Aferim çok iyi temizledin al bu da bahşişin." Çok ayıp yaa...

Traşınızı olursunuz, pintilik yapmayıp saçları da yıkatırsınız ama eleman yıkadıktan sonra iki pamuk parçasını kulaklarıma sokmak zorundamıdır ya? Ve üstelik yere atmadan önce bi göz atmak niyedir? Utanıyorum ya bakma kardeşim kulak kirime! Berberin ensemize ayna tutması da gereksizdir, zaten biz puanlamayı berberden çıkıp eve gidene kadar ki aldığımız kesik sayısıyla yaparız (eşşoolueşşek fazla kısa olmasın dedik piçe çevirdi herif bak kimse bakmıyo).

Teknoloji ilerleyip kronometreli saatler çıktığında okul sıralarında yeni bir moda doğmuştu. Kronometreyi başlattıktan hemen sonra durdurulur bak oolum 0.03 te durdurdum, aha sana kodum 0.02 de durdurdum falan diye geyikler dönerdi.

Evet evet hatta tam ateşin önünden geçerken eteğinin trasparan olduğunun farkına varıyorduk.

Plajda güneşlenen hatunları izleyen adamları izlemeyi severim aha yakalandı, aha utandı falan diye... "şş olum sağdaki manzarayı kaçırma " diye taktik vermeyi de ihmal etmem.

Gülerken kanat çırpanlar da vardır hani.

Bakkala girerim, cüzdandan parayı çıkarır veririm, paranın üstünü iki saatte cüzdana koymaya erinir cebime atarım. E ulan niye aldın o cüzdanı??

Fuel'lerin üzerinden yavaş geçerdik ki daha fazla benzin alabilelim. Oyunda ilerledikçe gözler kızarmaya ve yaşarmaya boyun tutulmaya eller terlemeye ayaklara kara sular inmeye tanklar yanlardan ateş etmeye başlarlardı.

Sıra numarasını alıp sebredemeyip giden insanların sırası geçer ya, onların yerine ben zıplayayım isterim hani o sıra numarası benimmiş gibi. Ama tırsarım yapamam ya numarayı göster derseler diye...

Yeni pil taktınmı alet canavar olur ters çevir uzağa git yine çalışır o zaman daha bi güçlü hissedersin kendini.

Bu bebe suu souk suu diye çığırırken güneş gözlüklü iş adamları gelir bundan su alırdı. Şimdi buradan o süperzeka reklamcı arkadaşlara sormak istiyorum: Ulan o milyarder işadamları o götü boklu veledin çeşmeden doldurduğu suyu içer mi?

Bağdaş kurar oturursunuz muhabbet hoş beş derken telefon çalar falan ayağa kalkmak gerekir ama ayak uyuşmuştur phöyy! Yüzbinmilyon iğne batar ayağa sinir bi durumdur.

Saçları uzun olanları kıskanırım ben, onlar walkmanlerini getirir kulaklıklarını takarlar saçlarını da kulaklığın üstüne bırakırlar ooh hoca şarkıya playback yapar durur...

Gündüzden başlanır arabalar arka arkaya sıralanır aynalara bel-tül kıl-yün bağlanır ve daaat düüüüt dari diridiri voonk voonk! şeklinde mahalle sakinlerinin kulakları bi miktar zkilir!

İlk okulda her sene boyumuz kilomuz ölçülürdü. Kompleks bi tartı gibi bişey vardı ööretmen bi tane halkayı tartının zımbırtısı üzerinde sağa sola oynatırdı hımm 30kg falan derdi ben anlamazdım nası anladı 30kg olduumu falan.... Sınıflar sobalıydı dövlet babanın dağıttığı süt o sobada ısıtılırdı, bahçede kartopu oynandıktan sonra donmuş ayaklar o sobanın başında ısıtılmaya çalışılırdı, arasıra fındık da dağıtırlardı, birinci sınıfta okumayı öğrenen öğrencilerin elması kırmızıya boyanırdı. Duvarlarda ilkbahar yaz sonbahar kış yazardı. Okullarda harita odası olurdu. Hoca güvendiği uslu öğrencilerden harita getirmelerini isterdi. Müzik derslerinde "çanakkaale iiiçiiindeee vurduular beniii" diye şarkılar söyler fülüt çalardık... Tenefüslerde yakalamaca oynayıp önlüklerimizin arkasındaki kuaşaklara asılıp söken arkadaşlarımızla kavga ederdik. Eşşek! dedikmi terbiyeli pembe yanaklı kızlar "hiii ööörtmene söyliicem" derdi... Gramofon kağıdı diye bişey vardı ondan süs yapardık... Tırnaklarımızı kesiyomuyuz mendil getiriyomuyuz diye kontrol yapılırdı... Ünite ünite dergiler vardı hayat bilgisi öğrenirdik... Bi tarafı lacivert bi tarafı kırmızı kurşun kalemler vardı onları açmak için örtmenimizden izin isterdik... Kantin mantin yoktu sadece simit satılırdı... Pencereler kalın perdelerle kapanır içeride projektörlerle "ellerimizi yıkamalıyız" konulu aptal filmler onnatılırken, yaramaz öğrenciler gölge oyunları yapardı... Örtmenimiz sınıfa mikroskop getirir soğanı incelerdik. Kızlar erkekler düşmandı, kızların saçı çekilir kalemkutularına sinek konurdu, Kızlar intikam almak için "siinaan ayşini seeviiyoo" diye dedikodu çıkarırlardı...