zuxxi.com//sinema|geyiks

BenYazdım

Belediye Otobüsleri

Akbili basarsın makineye ama kontörün bittiğini belirten o iğrenç ses çıkar. Otobüsün içine bakarsın. Allahım! Herkes sana bakmaktadır. Rezil olup inersin, gidip akbili doldurtursun. Geri gelip akbili bastığında "Yaa beni hatırladınız mı? Ben demin o kontörü olmadığı için hor gördüğünüz kişiyim" şeklinde bakışlar atıp yerine oturursun.

Belediye Otobüsleri

Belediye otobüslerinin camlarının üzerinde şu yazı hep vardır: "Oturan yolcu adedi : 48 - Ayakta yolcu adedi : 180". Oturan yolcular tamam ama ayakta kaç yolcu binebildiğini hesaplamak için nasıl bir teknik kullanıldığını merak eden haklı çoğunluktan birisiyim. En kötü ihtimal diğer belediye şoförlerinin otobüse tıkıştırılarak sayım yapılması, ama olmaz öyle şey.

Kısa Kısa

Tebeşir

Hoca karatahtaya yazı yazmaktadır. Birden tebeşirle ters bir hareket yapar ve "viiyyk". O iğrenç ses çıkar. Öğrenciler hep beraber tüyler dik bir şekilde "ıyyy" diye bağırır. Iyyy.

Ressam Amca

En sevdiğim şey Amca'mızın resmin arka planını yaptıktan sonra (resim o haliyle de harika görünüyodu ama) "Şimdi biraz çılgınlaşma zamanı" deyip spatulayı tualin ortasına cart diye geçirmesiydi. O an "Aha zıçtı resmin içine" derken bir kaç gölge ekleyip resmi daha da güzelleştirirdi. Kafama takılan tek nokta ise "alizarin kırmızısı", "vandal kahverengisi", "bilmemne mavisi" gibi renklerin genç ressamlarımızda bulunup bulunmadığıydı.

Ressam Amca

O amca var ya o amca, öldü :(

Kısa Kısa

Nasıl Yaa?

Abi harbi görünüyor muydu memesi? Nasıl da farketmedik?

Kalkmak Zorunda Olma

Bi de şunu deneyin. Bir cumartesi günü saati hafta içi kalktığınız saate kurun. Saat çaldığında gözünüzü açın ve "Ulan şimdi hafta içi olsaydı bu saatte kalkmıştım" diye düşünün. Daha sonra yüzünüzde sonsuz bir gülümsemeyle uyumaya devam edin. Güzel bir zevk ama sadece bir kere uygulayın. Yoksa zevki kalmıyor.

She-Ra

Bazı bölümlere He-Man de katılırdı ama tabi She-Ra'nın çizgi flminde She-Ra'nın borusu öttüğünden kendi çizgi filminde ortamın kralı olan He-Man She-Ra'da hıyarın teki gibi dururdu. Bu durumu hiç kabullenemez ve devamlı He-Man izlerdim. She-Ra ise nefretin sembolü olmuştu He-Man'in karşısında.

Plaj

Makyajlarını bozmamak için kafasını suya sokmayan ve kurbağalama yüzen kadınlara uyuz olurum, siz de uyuz olun.

Uyku

Ya bilmiyorum benden başka başına gelen var mı ama uykudan kalktıktan sonra (her zaman olmasa da) parmaklarımda bazı kesikler buluyorum. Hayır duvardan diyecem duvar da yok yanımda. Kim kesiyo lan ellerimi?

Dolmuş

Dolmuşta ineceği yere gelmeden ve dolayısıyla şoföre "müsait bir yerde inebilir miyim?" demeden bir dakika önce ı-ıh-ıh-ıh şeklinde sesini düzelten tek kişi ben miyim?

TV'de Maç Seyretme

Küçükken maç öncesi İstiklal Marşı seremonisinde ben de aynı stattakiler gibi ayağa kalkıp gururlu bir şekilde İstiklal Marşı'nı söylerdim. Sonra annemler dalga geçtiler benle, bir daha da yapmadım.

Anket Defterleri

- Beni bir cümleyle anlat desem ne dersin? - Hıyarın birisin sen.

Sınıf

Her sınıfta entel olmaya çalışan tipler mutlaka vardır. Mesela hoca sorar: - Aranızda şiir seven var mı? Şiirsever entel arkadaş elini kaldırır ve favori şairlerini sıralar: - Yunus ve Nazım çok etkiler beni. Yunus Emre ve Nazım Hikmet gibi Türkiye'ye mal olmuş şair ve ozanların sanki babasının oğluymuşçasına isimleriyle çağrılmalarına kimsenin sesi çıkmaz. Benim de çıkmaz ama içten içe uyuz olurum o ayrı mesele...

Bakkal

Bakkalların hesap defterleri genelde açılmış marlboro kartonları olurdu.

İngilizce Konuşma

Artistlik yapma amacıyla İnglizce konuşanlar, birbirlerine "si yu" deyip ayrılanlar, Türkçeyi bu yolla mahvedenler... Bir gün hepinizi yakalayacam ve eşşek sudan gelinceye kadar dövecem haberiniz olsun.

İlk Derste Kuralları Belirleyenler

Hatta bunlar iki öğrenciyi derste gülüşürken yakalarsa "Neye gülüyosunuz anlatın da biz de gülelim" derler.

El Kurutma Makineleri

Ne yaparsanız yapın isterseniz yarım saat boyunca elinizi altında tutun ama elinizi kurutmaz. Gene de insanlar işe yaradığını sanır ve kullanır. Kardeşim işe yaramıyo daha ne kullanıyosunuz? Bana göre dünyanın en gereksiz icadı. Ha bi de WAP var ki o ayrı bir yazı konusu...

Elektrik Kesintisi

Elektrikler kesilir tüm salon kararmıştır. O anda derin bi sessizlik olur. Muhtemelen herkes mumları en son nereye koyduğunu düşünüyodur. Bu sessizlik 10 saniye kadar sürer. Daha sonra mumlar bulunur. Elektrikler varken birbiriyle hiç konuşmayan, televizyona kanalize olmuş ev halkı bir anda eski zamanlardan, okuldaki fırlamalıklardan bahsetmeye başlar. Ailenin kaynaşması yönünden büyük yararı vardır aslında bu kesilmenin. Elektrikler geldiği anda bu sıcak hava kaybolur, herkes tekrar TV moduna geçmek üzere yerini alır. Zaten dizinin en güzel yeridir...

Yeşil Dev

Nedense yeşil deve dönüşünce biraz angutlaşıyordu. Önceden normal bi herifken yeşil dev olunca "Yeşil dev çok kızdı" türünde şeyler söylüyordu. Süper kahramanlığın cilvesi olsa gerek.

Sağduyu

Hatırlıyorum o reklamda Papua Yeni Gine'den iş adamları geliyodu. Sağduyu Uğur Yücel'e Papua Yeni Gine'ce konuşturuyodu. Hatta aynen şunları söylettiriyodu: "Yav vedo vedo ham".

Fizyolojik Durum Yorumlayıcıları

Bunların bi de "kıçım kaşınıyo" diyince "kıçına kısmet var puheheh" şeklinde espri yapanları vardır ki şiddetle dövülmeleri gerekir.

Pazar Günü Stresi

Cuma olur, okul biter her şey çok güzeldir. Ne de olsa iki gün istediğiniz gibi yatacaksınızdır. Ancak pazar günü özellikle 5-6 sularında bir stres kaplar içinizi. Ne de olsa yarın okul vardır, sınav vardır, erken kalkmak vardır.

Ödev

Türkçe sayfa 64 oku, anlat. Aramızda hiç bilinçli bir şekilde eve gidip, bu sayfayı açan, okuyan ve daha sonra kendi kendine anlatan biri olmuş mudur?

Ders Dinleme

Hoca "anlamayan varsa söylesin" dediğinde parmak kaldıramam. Bilmiyorum, yapamam işte.

Sağ-sol Anlaşmazlığı

Bunun daha iyisini mahalle bakkalımızın kapısında yaşadım. Bakkalımızın kapısı aynalıydı. Adamın teki dalgın bir halde geldi. Ayna olduğunu farketmedi ve sağ-sol anlaşmazlığı yaşanmaya başladı. 15 saniye sonra bu anlaşmazlıktan bıkan adam "eeeh yeter be kardeşim" diyerek kafasını kaldırdığında kendi siluetini görünce kızardı, bozardı, ekmeğini aldı ve gitti.

Neler Oluyor Hayatta

O'nun sesi ta kendisi Geri gelmiş demek Sensiz diyor yaşanmıyor Aşk bu olsa gerek Karanlıkta, sokaklarda Elinde bir çiçek Beni arıyor, beni soruyor Hayırdır iyişallah (Hep beraber) Hey!! Neler oluyor hayatta Bir de şu rüya gerçek olsa olsa Sabah olup uyanınca Her şey yine aynı kalsa Hababam Sınıfı'nın sabah kalktıktan sonra son derece mutlu bir şekilde söylediği zihinlerde yer etmiş bu şarkı nakaratındaki "hey!" diye hep beraber bağırılan gaz bölümü nedeniyle okullu gençlerin hep beraber söyledikleri şarkılar listesinde baş sıralardadır, olmaya da devam edecektir.

Neler Oluyor Hayatta

Hababam Sınıfı'nda "hayırdır iyişallah, hey!" kısmında herkes sağ elinin dışını sol elinin avuç içine vurmak şartıyla şaşırma eylemi yapardı, tabi kimse rahmetli Kemal Sunal kadar iyi yapamazdı o ayrı.

Sigarası Ağzından Düşmeyenler

O sigaranın sallanması bir yana düşmemesi ayrı bir olaydır. O Türk insanı hangi aksiyona girerse girsin sigarası ilk pozisyonunu koruyacaktır, bundan emin olunuz.

Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem

İsmet Badem şapkasıyla ünlüydü. Bir maçtan sonra çocuğun teki şapkasını alıp kaçtı diye az daha dövecekti çocuğu. Sesi her ne kadar tonton biri gibi gelse de tehlikeli bir aksiyon adamıydı yani...

Cem Yılmaz'ı Kullanarak Popülerleşenler

Bu kişiler Cem Yılmaz beyefendinin VCD'sinin çıkmasıyla daha da çok artmıştır. O komik karakterin esprilerini yaparak ortamlarda yer edinme çabası içindedirler. Örnek olarak okulda yaşadığım bir olayı anlatayım da konu iyice pekişsin. Matematik dersi: Hoca : Ali'nin X sayıda fındığı vardır. Bu fındıkları 5'erli sırayla saydığında 4, 7'şerli sırayla saydığında 6, 9'arlı sırayla saydığında 8 fındık artmaktadır. Ali'nin en az kaç fındığı vardır? Popülerleşme Çabası İçindeki Angut : Hocam biz Ali'nin fındıklarının muhasebesini mi yapacaz? Bütün Sınıf : Muhohhaha.

Zuxxi'ye Yazı Yazma

"Abi ben geyiks'e yazmıyorum, çok kötü bir bölüm yaa, sinema daha iyi ondan" diyen kişi çok fazla uğraşmasına rağmen yazıları çıkmayınca kendini sinemaya adamış, şaşkın 7. sanat düşkünü kişidir, zira ne kadar uğraşırsa uğraşsın yazıları çıkmayacaktır.

Zuxxi'ye Yazı Yazma

Yeni bir yazı çıkınca kimin yazdığına bakarım, amacım o kişiyi tanımak veya ne tür yazılar yazdığını öğrenmek değil, kaç tane yazısının çıktığını görmektir. Manyak mıyım neyim?

Zuxxi'ye Yazı Yazma

Bilirkişi olduktan sonra yazarlarda bir duraklama devri başlar. Nedeni tam olarak anlaşılamamışsa da sanırım siteye gelen her yazıyı okumaktan beyni sulanır yazarın. Daha sonra işler tekrar rayına oturmaya başlar. Örnekleri fazlaca görülmüştür.

Ahmet Vardar Soruyor

Tüketicinin yanında olma numarasıyla reyting yapılmak istenen bir programdı. Ahmet Vardar isimli şahıs tüketicinin problemlerini dinler daha sonra "bana bak İSKİ, bilmemnenin suyunu kesmişsin niye açmıyosun ulan?" tipinde agresif tavırlı laflar ederdi. Tüketici Koruma Derneği açıldı sonra, bu herife gerek kalmadı.

Çay İçme

Bardak tabağa yapışır bazen. Bu durumda bizim gibi eğlenme amaçlı kişiler olayı hiç önemsemeden bardakla beraber kaldırıveririz çayımızı. O durumda tabak düşerse ne hale düşeceğimizi de hiç düşünmeyiz.
  • Trafik - Traffic

    Türk filmlerini izlemeye teşvik

    Bu film bizdeki Filler ve Çimen adlı filmin upgrade edilmiş hali. Ve o filmi beğendiğim halde bunu beğenmedim. Ve aranızda sosyal içerikli eleştirel bir film izlemek isteyen varsa Filler ve Çimen'e gitsin. En azından bir Türk filmini izleyin ki bizim de sinema gelirlerimiz falan artsın.
    Puan: 4
  • İskoçyalı: Savaşçı - Highlander - Endgame

    Boşverin

    Bu yazıyı çok kötü olması dolayısıyla sildim, hor görmeyin beni
    Puan: 1
  • Final Fantasy - Final Fantasy - The Spirits Within

    The Spirits Within

    Bu film ilerde sinemanın nasıl bir hal alacağı konusunda bize fikir veren ilk film. Efektler harika, konu klişe olsa da insanı sıkmıyor. Emin olun ilerde bundan daha güzel efektlere sahip olmasa da (daha iyisi olamaz herhalde) daha iyi konuya sahip filmler de gelecek. Ve emin olun ilerde aktörlerin pabucu dama atılacak. Ve size bir soru: Sizce aynı fikir Tomb Raider için de uygulanacak mı? Cevap: Kesinlikle! Bu film 10 almaz. 7-8 veren arkadaşları kutlarım, sınıfı geçtiler. 10 verenler biraz abarttılar. 1 verenlere ise birşey demiyorum onlar bir filmi izlemek olsun diye izleyen tipler...
    Puan: 7
  • Titanic - Titanic

    ....

    Bu yazıyı da kötü olduğu için sildim, hor görülmek istemem
    Puan: 1
  • Yapay Zeka - A.I. Artificial Intelligence

    Yapay Altuğ

    İzlemeyen okumasin

    Evet evet yanlış duymadınız. Altuğ yapay. Hatta zuxxi'nin kralı. Ha ha ha. Tabi tabi. Bak bi de Melik de çıktı başımıza.
    Puan: 9
  • Baba - The Godfather

    Şşşşşş

    10 puanı verir kaçarım buralardan. Kaçarken bi de Marlon Brando diye bağırırım.
    Puan: 10
  • Amélie - Le Fabuleux destin d'Amélie Poulain

    Amélie Hanım, Canım

    Filmin yönetmeni Jean Pierre Jeunet'yi sadece bir filmiyle (Kayıp Çocuklar Kenti - La Cité Des Enfants Perdus) tanırım. Ancak o filmi Fransızca dersinde kafamıza silah dayamak suretiyle izlettiren Fransızca hocamıza (aha afişe ediyorum, Dominique LeChifflart) uyuzluğumdan ve ayrıca Fransızca olmasından dolayı izliyormuş gibi yapıp uyumuştum. Alt yazılı olsaydı izlerdim ama kesinlikle. Neyse konu bu değil. Konu Amélie (Türkçe'de Amele). Harikulade bir yaşamı 2 saate sığdıran harikulade bir film demişler gazetede; gittik, gördük, hak verdik. Gerçekten de Amélie Poulin rolündeki kız şirinliği, seksiliği ve komikliği bir arada nasıl barındırıyor diye sorduk birbirimize (ben bizzat baytar'a sordum - bilenler bilir). Ancak filme damgasını vuranlar kesinlikle oyuncular değil, kamera açıları. Ben ömrümde bu kadar akıllıca kullanılmış kamera açısı, hareketi, geçişi vs. görmedim. Üstüne üstlük filmin her yerinde kullanılıyor bunlar. caponsever de belirtmiş, yönetmen olma amacıyla yanıp tutuşan arkadaşları yerlerine oturtturacak kadar güzeller. Fantastik öğeler de bir hayli kullanılmış filmde (elfler yok ama, 21 Aralık'ta o). Yazıma son verirken bir konuda herkesi uyarmak isterim. Eğer atv'de yayınlanan sinemaksiyon kuşağının vazgeçilmez takipçilerindenseniz -diğer arkadaşların da başına geldiği gibi- filmi beğenmezsiniz, sonra da ortaya çıkıp "bu mu lan gomik film, bööö" diyip 1 verirsiniz bu filme. O nedenle boşuna gidip de filmin notunu düşürmeyin. Romantik komedi zaten bu, uymaz size. Filmin yorumu bu kadar, notlar yazacam aşağıya. Buyrun (ya da buyurmayın bana ne): - Fitaş'ta 22.5 milyonluk bilet parasını isteyen ve benim "ayrı ayrı versek olur mu?" sorumu nazikçe ama sert bir şekilde reddeden ve kalbimi kıran gişedeki hanfendiyi esefle kınıyorum. - Filmin başında zuxxiye yazılabilecek kadar güzel ayrıntılar var, ancak hiçbir yazar çalmasın onları. Yakalarım çünkü ben. - Ön sıralarda oturup "biz fransızca biliyoruz" mesajını vermek isteyen ve daha alt yazı çıkmadan gülmeye başlayan zihniyetin artık yokolması gerektiğini savunuyorum. - "Pornonun kralı" esprisine gülmekten 5 dakika boyunca izleyemedim filmi, kahrolsun J.P Jeunet. - baltazar'a film hakkındaki görüşlerini sorduğumuzda "akşam zuxxi'ye yazarım" demişti ama yazmamış. Yalancı herif. - Daha uzun sinema yorumları yazmamı isteyen dirty rahatlamıştır umarım. Eğer yukarıyı okumadıysanız özet istersiniz siz. Gidin, görün işte... (Yazıyı yazdıktan sonra farkettim ki baytar da yorum yapmış bu filme. Hatta nerdeyse benimle aynı şeyleri yazmış. Şunu belirtmek isterim ki, yazdığımız şeylerin aynı olması tamamen rastlantıdır, kalplerin bir olmasıdır).
    Puan: 10
  • Hayvan - The Animal

    Rianna

    Bugün güzel bir okul kırış günüydü. Arkadaşlarla beraber Kadıköy'de buluşup kahvaltı edilecek, sinemaya gidilecek ve son aktivite olarak bilardoya gidilerek eğlencenin dibine vurulacaktı. Ama olmadı. Daha en başından deniz otobüsünde belliydi nasıl bir gün yaşayacağım. Dalgalar nedeniyle beşiğe dönen otobüsümüz tüm yolcularda panik havasının yaşanmasına, benim kendimi lunaparkta gibi hissetmeme, ancak önümde oturan kadının "Dayanamıyorum artık Muzaffer" diyerek ağlamasına yol açmıştı. Emindim, kötü şeyler olacaktı. Sağ salim Kadıköy'e varıldı, arkadaşlarla buluşuldu. (baytar geç geldi, elini kapıya sıkıştırmış). Şimdi gidilecek filmi ve salonu seçme zamanıydı. Pianist üzerinde yoğunlaşılmıştı, ancak tüm araştırmalar sounda filmin Kadıköy'de hiçbir yerde gösterimde olmadığı ortaya çıktı. Eh kadere boyun eğilmeliydi, ama mutlaka bir filme gidilmeliydi. 5 kişilik grupta 2 kişi Deli Yürek üzerinde, 2 kişi şu an yorum yaptığım filmin üzerinde, 1 kişi ise (bu benim) halen "Pianist isterüm!" diyerek kararsızlık deryasında yüzüşler içerisinde durmaktaydı. Sonucu biliyorsunuz zaten. Salonda bizim grubumuzdan başka 2 kişi daha vardı, aile ortamı da sağlanmıştı. Ancak akıllarda bir soru vardı: Film nasıldı? Zuxxi notuna göre fena olmayabilirdi, ancak fragmanını seyretmiş olan bana göre bu filmin hiç şansı yoktu, olmadı da. Öncelikle filmimiz televizyonda da karşılaşabileceğimiz türde bir "metamorfoza uğradım, bir alemim doğrusu" filmi idi. Konuya kısaca değinmek gerekirse adamımız salak bir polis memuru adayıdır, kaza yapar, çılgın bir bilimadamı ona hayvanların organlarını nakleder falan filan işte... Güldüğümüz tek sahne orangutanla yapılan güreş sahnesiydi, ancak hepsi bu. Ancak Rianna rolündeki hanım kızımıza özel bir paragraf açmak isterim. Bir insan bu kadar mı güzel, çekici, alımlı ve seksi olur yarabbim? Bu yorumu bitirdikten sonra ilk işim hanım kızımızın ismini öğrenmek ve fotoğraflarını aramaya koyulmak olacaktır, bundan emin olunuz. Sonuç itibariyle (ıyy) film çok kötü, nasıl bu kadar yüksek not almış şaşırdım doğrusu. Rianna hanımın hatrına 2 vermek isterdim, ama yapamadım, elimde değildi. Çünkü filmi izlerken aldığım hisleri "Çok çok kötü, rezalet, kusmak istedim." sözleri kolayca anlatıyordu. Üzgünüm Rianna, ama bunu yapmak zorundayım. Amerikanya'ya gelirsem seni görmeden edemem ama. Not : Bu filme gittiğimiz için baytar ve bendeki tek his "utanç"tır sanırım, kendisi bana böyle dedi.
    Puan: 1
  • Deli Yürek - Bumerang Cehennemi - Deli Yürek - Bumerang Cehennemi

    Bumerang Olgusu Üzerine Bir Başyapıt

    Yapmayacaktım, bu filme gitmeyecektim, gitmedim de. Ama alçak dayım tezgah üzeri VCD dediğimiz kötü kalitedeki CD'lerden bir tane almış, canım sıkıldı izleyiverdim. Ama bundan ders aldım, bir daha güvendiğim insanların beğenmediği filmleri izlememe, izlesem de kimseye söylememe ve yorum yapmama kararı aldım. Yazıya geçiverelim bir anda. Öncelikle filmin biraz dışına çıkmak istedim. Deli Yürek annelerimizin, ablalarımızın TV'de izlediği ve izlerken "Ay şu Kenan'a tapıyorum" tipinde tepkilerle süsleyip keyiflerine keyik kattığı, haydarinna diye giden bir müziğinin olduğu piyasa bir dizi. Çok kolay bir mantık üzerine oturtulmuş öncelikle. Aynen veriyorum mantığı ve herkesi bilinçlendirmek gibi gereksiz bir misyon arayışına yöneliyorum: "Şimdi efendim öncelikle yakışıklı bir bey alınır (bir yarışmada derece almış olması tercih sebebidir). Eline silah tutuşturulur. Daha sonra güzel bir hatun sevgilisi rolüne verilir. Karşısına da kötü bir adam (ya da birden çok adam) konulur. Daha sonra reklamlar pompalanmaya başlanır, sonuç ortadadır. Türkiye'de ilk defa bir dizinin soundtrack'i piyasaya sürülmüştür." Şimdi bunları neden anlattım? Anlattım çünkü film aynen yukarıdaki mantık üzerine kurulu. Yapımcıların dizinin şanını kullanma hevesinde olduğu gün gibi aşikar. En başında oyunculuk yerlerde sürünüyor. O kadar çok absürd görüntü var ki. Mesela magazin programlarının "olmazsa olmazı" Kenan İmirzalıoğlu (böyle mi yazılır) zeybeği son derece alakasız yerlere yerleştirilmeye çalışılmış. Filmin vermek istediği mesaj güzel olabilir, ama daha iyi bir yönetmen ve oyuncu kadrosu şart diye düşündürüyor benim gibi bir zuxxi azasına. Son olarak merak ettiğim diğer arkadaşların neden bol keseden 10'ları dağıttıkları konusu. Eminim bu bir Amerikanya yapımı film olsaydı ortalaması 4'ün üzerinde olamazdı. Ama milliyetçilik böyle birşey işte, yıllardır kötü filmler çıkaran Türk sinemasının canlanmasını istediğinizin farkındayım, ama biraz gerçekçi olmak gerektiğini de düşünüyorum. Filmin ismini bulan arkadaşa da saygılarımı sunmadan edemiyorum, Yüzüklerin Efendisi için sabırsızlanıyorum.
    Puan: 3
  • Yüzüklerin Efendisi Yüzük Kardeşliği - The Lord of the Rings - The Fellowship of the Ring

    Bölüm 1: Çok Sinirliyim / Bölüm 2: Orta Dünya Üzerine

    Bölüm 1: Evet arkadaşlar çok sinirliyim. Bunun bir sürü nedeni var tabi. İlk konumuz bu nacizane film için yapılmış eleştiriler. Bir tarafa bakıyorum filme gitmediğini ama bu kadar popülerleştiği için 5 verdiğini söyleyen bir zeki ile karşılaşıyorum. Ona anlatmaya çalışıyorum "bu filmi babanın hayrına yapmıyorlar" diye diğer bir koldan başka bir arkadaş filmin aslında 7'yi hakkettiğini, ancak çok fazla kişinin 10 vermesi üzerine 1 verdiğini belirtiyor. Ona anlatmaya çalışıyorum "sen bu kafayla devam et, ülkeyi kurtaracan" diye ama başka bir yerden başka bir arkadaş filmin sonunun olmamasını eleştiriyor. Bu yüzden her Yüzüklerin Efendisi sayfasına girişimde sinir krizleri geçiriyorum, kafamı monitöre vuruyorum, klavyemin kablosunu kemiriyorum. Bu zihniyet hiç bitmeyecek mi? Sinirli olmamın diğer bir sebebi de geçen gün aldığım bir mesaj. Tam olarak hatırlamasam da "niye uzun yazmaya başladın, özenti misin?" şeklinde bir şeydi. Kendisine direk olarak cevap vermedim, buradan konuşmayı uygun gördüm. Kimseyi memnun etmek için değil, kendi egomu tatmin için yazıyorum. Her zuxxi azası da bunun için yazar zaten. Yoksa kendini başkalarına beğendirme çabasında bir dolu insanla doluşurdu buralar, ortalığın tadı kalmazdı. O yüzden bilin ki istediğim kadar yazıyorum. Sonuçta herhangi bir yetkili bize "uzun uzun yazmayın lan eşşek sıpaları" demedikçe istediğim kadar yazma hakkına sahip olacağım. Herkes kendi işine baksın diyor ve ana konuya geçiyorum. Bölüm 2: 2 senelik hasret sona erdi ve Yüzüklerin Efendisi cuma günü salonlarımıza teşrif etti, 2 günlük rötarla da olsa izlediğim için mutluluğun ötesinde şeyler duyuyorum. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki kitabı okurken kafamda ne canlandırdıysam filmde de onu gördüm, sanırım bu bize üstad Tolkien'in tasvirlerdeki başarısını kısaca özetliyor. Harika bir şeydi. 2 yıl boyunca kafamızda canlandırdığımız tüm karakterler orada, etiyle butuyla ve tüm haşmetiyle karşımızdaydı (yani perdedeydi). Legolas, Aragorn, Boromir, Gandalf, Frodo... Hepsi de beklediğim gibiydi. Tom Bombadil'in olmayışına üzüldüm tabi ama diğer tüm karakterler oradaydı işte. Filmi başından sonuna kadar aynı heyecan ve hayranlıkla izledim, 2. ve 3. izleyişimde de aynı tadı alacağımdan hiç şüphem yok. Doğrusunu söylemek gerekirse filmden önce bazı şüphelerim vardı, biri dışında hiçbiri tutmadı (hangisi olduğunu biliyorsunuz, Liv Tyler). Kulağıma gelen asparagaslara göre Legolas ok yerine daha çok kılıç kullanmaktaydı, bunun da gerçek olmadığını büyük bir sevinçle gördüm. Daha yazacak çok şeyim var ancak kısa kesme niyetindeyim. Sonuçta bu bizim için son derece kutsal bir filmdi, izlendi ve 2002 Aralık ayına kadar beklenmeye başlandı. Son olarak diğer arkadaşlardan filme puan verirken biraz daha mantıklı olmalarını rica ediyorum, çünkü 1 verenler kesinlikle gerçek duygularını yansıtan insanlar değil. Tüm yüzük kardeşlerime selamlar.
    Puan: 10