zuxxi.com//sinema|geyiks

Barul Torbalak

  • Pi - Pi

    Pi pi

    Vay canına sayıları üzerine bir film. Matrix'ten daa derin. Müzikler iyi. Ekibin azmi ve yaratıcılığı takdire değer. Duygu var insan var taassup ve tanrı var. Aksiyon bilimkurgucular gitmesin Stalker'i Solaris'i sevenler zevkten donuna işeyecek. "Ben her filme 10 vermem" diye kasmam ben. 10 üstünden 10.
    Puan: 10
  • Köprüdeki Lulu - Lulu on the Bridge

    Harvey keitheli severim

    William Dafoe yu da severim. Lulu yu oynayan kızı sevmem berbat oyuncu. Öykü idare eder. Filmi sevdim ama abartacak bişey de yok.
    Puan: 7
  • Yarasalar - Bats

    Yazık.

    İki baş rol oyuncusunu da çok severim. Tarzları ve espri duguları olan oyunculardır. Ama senaryo çok kötü. Sanıyorum iş yerlerinde özürlü çalıştırma yasasını yanlış anlayıp yönetmeni ve senaristi zeka özürlü lerden seçmişler. Tabiiki özürlülerin çalışmasına yada özürlülere karşı değilim. Aksine saygı duyarım. Ama set işçisi ışıkçı felan olsalarmış. Pardon ışıkçılardan da özür diliyorum. Bahsi geçen şahsiyetler ışık işini de kıvıramazdı. Kalabalık gittik. Bir arkadaşım Ed Wood un ölüp ölmediğini sordu. Elvis Jamaikada yaşıyor ama Ed wood u bilmem.
    Puan: 1
  • Kazanma Hırsı - Any Given Sunday

    Galatasaray hikayesi.

    Fatih Terim ( Al paçino ) sertliğine sert babaç bir teknik direktördür. Yaşını başını almasına, sağlıksız yaşamasına içki sigaraya rağmen takımın üzerinde derin tesirleri vardır. GS yönetimi ( Cameron Diaz ) maddi sıkıntılar içinde bunalmakta hatta transfer taksitlerini ödeyememektedir. Sonra Yeni bi futbolcu gelir. Bireysel oynar Fatih hocayı takmaz felan. Takımdakiler tavır alır arkadaş yola gelir. Takım oyunu oynarlar paslaşırlar. Leedsi ardından Arsenali yenerler.Avrupa şampiyonu olurlar. Ama yönetim Fatih hocayı kırmıştır bikere. Fatih hoca en saalam adamını da alıp italyaya transfer gider. Yönetmen Reha muhtar (Oliver Stone) fitbol belgeseliyle magazin haberciliği arsında sıkışmış biraz. Zaten oldum olası didaktik bulmuşumdur.Ama spor evrenseldir dimi.
    Puan: 5
  • Erkek Jigolo - Deuce Bigalow Male Gigolo

    Kadın jigololardan gına gelmişti!

    Sonunda erkek bi jigolo gördük çok şükür. Küçük çükünüz yoksa gitmeyin. Küçük çükünüz varsa, işinizi sevmiyorsanız, sakarsanız, farklıysanız ve hatta özürlüyseniz gidin. Kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Güleceksiniz. Ciddiyim. Ben eğlendim. :)
    Puan: 7
  • Erkekler Ağlamaz - Boys Don't Cry

    Sonuda anladım.

    Yani filmin sonunda anladım yaşanmış bir öykü olduğunu. Ozaman herşey daha bir acımasız ve üzücü geldi gözüme. Cinsel kimliklere sert bakanlar için bir filim. Ama onlar böyle filmlere gitmezler. Dönersen ıslık çal'ı seyretmişmiydiniz. Bu onun anlatmayı unuttuğu yada hızlı geçtiği yerlerden üstüne basabasa, altını çizerek geçmiş. Amerikan taşrasında endüstri gettolarında insanlar, yaşama ve cinsel kimliklere bakışları. Brooklyn e son çıkış ta hissettiklerimi hissettim.
    Puan: 8
  • Gladyatör - Gladiator

    Amerikalı olsaydım daha çok severdim.

    Ama değilim. Elhamdürillah Müslüman ve Türk'üm. Ridley Scott Amerikan seyircisine bir tuzak kurmuş sonrada tuzağın üstündeki yaprakları süpürmüş. Roma imparatorluğu ve Amerika arasındaki bulabildiği bütün benzerliklerin hepsini vurgulamış. Deniz aşırı ülkelerde hakimiyet pahasına verilen canlar, Cahil halkın sadece zaferlerden ve büyük ülke imajından etkilenmesi, Medyanın veya fısıltı gazetesinin gücü, Kitlelerin sert sporlarla ve promosyonlarla uyutulması (arenada dağıtılan ekmek), Kanlı şiddete olan düşkünlük. Starship Troopers kadar olmasa da Amerikan eleştrisi sezdim. Ama bunu Amerikalılar anlarmı yoksa kendilerinden çok şey bulup Oscar ile mi ödüllendirirler bilemem. Üzerinde sermaye baskısı olmasa Scott mutlaka daha iyisini yapardı. Kötü mü olmuş? Kesinlikle hayır. Ama para kazanmak için yapılmış. Eğlendim, gerildim,üzüldüm, sevindim,endişelendim ve gururlandım. 3 saat filmde hiç sıkılmadım. Yetmezmi? Bence yeter.
    Puan: 8
  • Yeşil Yol - The Green Mile

    Stefankig

    Stefankin ingilizcede fantastik öykü yazmak anlamına gelen bir fiilin ing halidir. Örnek: I am stefanking a story. gibi To be stefank stefonk stefonk şeklinde çekilir. Romanları çekilmez ama filimleri biraz çekilir. Ama Allah için bu sefer güzel olmuş.
    Puan: 7
  • Yaşamın Kıyısında - Bringing Out the Dead

    Ruhsal durumunuz ne alemde?

    Gridlock-D filmini hatırlarmısınız. İşte o mahallede geçiyor. Sanki biraz sonra Tim Roth ambulansa binecekmiş hissine kapılıyorsunuz. Taxi Driver in yaşadığı yerin yirmi yıl sonraki hali. Sanki Martin amca eski mahallesini özlemiş te geri gelmiş gibi. Hiçbişey değişmemiş. Robert de Niro Taxi garajı açmış aşağı mahallede iç dış yıkama 20$. O kadar tanıdık sokaklar. Normal, çalışan, akşam eve giden insanların bilmediği bir dünyayı sert bir dille anlatmış. Evsizler, uyuşturucu müptelaları, Satıcılar, kenar mahalle sefaleti, Katolik merhameti, New York. Ha bide ambulans şöförü. Temposuz. Ama hergün sevdiği ama katlanamadığı bir işi yapan birinin hayatı kadar da değil. İç Karartıcı. Komik. Sevdim.
    Puan: 8
  • Annem Hakkındaki Her Şey - Todo sobre mi madre

    Analar taş yesin, yarımşardan beş yesin!

    Hep Amerikan seyretmekten bıkmadınız mı? Ben bu gün sırf Amerikan'a tahammülüm kalmadı diye gittim. İlaç gibi geldi. Karım fimden çokarken ağlıyordu, ben gülüyordum ama ikimizde filmi çok sevmiştik. İspanyolların çok hızlı ve çok konuştuklarını düşünüyorum. Acaba ırksal bir özellik mi yoksa dilin yapısından mı kaynaklanıyor? İnsan sıcağı var bu filmde. Kadın dayanışması. Erkekler hep figüran oynamış. İyi filim. "Bağla beni" Amodovar ın mıydı? Öyle idiyse O daha iyiydi. Bu adam insanı iyi anlatıyor.
    Puan: 7
  • Görevimiz Tehlike II - Mission Impossible II

    Bu Film yaşanmış bir hikayeye dayanıyor.

    John Woo Başarılı bir yönetmendir. Hong Kong ta bissürü ekşın filmi yapmış stilini ortaya koymuştur. Kült yönetmen olmasına çeyrek kala Halivuud tan film teklifleri alır. İlk birkaç filminden sonra IMF ajanları onu kaçırıp yüzünü ve sesini taklit ederek onun yerine geçerler. Amaçları berbat bir film çekip John Woo yu rezil i Rüsfa etmektir. Böylece ilk filmde ipliklerini pazara çıkaran yapımcılardan intikam almış ve bundan sonraki film içinde yönetmen camiasına da gözdağı vermiş olurlar. Büyük hayalkırıklığı yaşadım hatta utandım. gerçek John Woo seyrettiyse oda utanmıştır. Adamın imza niyetine kullandığı bütün işaretleri kullanmışlar. İyiyle kötünün teke tek savaşı, beyaz güvercin, Haç ve din motifi, biyonik adamların bile kondisyonunun yetmeyeceği dövüş sahneleri, duvarlardan parçalar kopartan mermiler ve cehennemi silahlı çatışmalar, alevler. Ama ruh yoktu. Replacement Killer nerdeee bu nerde. Killers yada Double team. Yaa moralim çok bozuk. Çok üzgünüm daha fazla yazmak istemiyorum. İçmek istiyorum. içmek ve unutmak. AAAh john Woo sana ne etmişler.
    Puan: 1
  • Kod Adı General - The General

    İrlandanın hırsızı meşhur

    Sevimli Haydut'u seyrederken Adamın böyle güzel bir ülkede neden hırsızlık yaptığını anlayamamıştım. Adamın tek geçerli nedeni egzantrik kişiliği ve vakti zamanında evinden atılması gibi görünüyordu. Dövüş Kulübü'ndeki gibi sistemden iğrenerek anarşist olmuş falan gibi gelmişti. Ama bu filim öylemi ya! İrlandanın yaşamak için çok zor bir yer olduğunu hissediyorsunuz. Parsızlık yüzünden, halk geleneği olduğu için, düzene başkaldırı olarak ve hatta cehalet yüzünden hırsızlığı anlıyor ve hakveriyorsunuz. İklim bile farklı iki film arasında. Biri irlandanın yazında, sadece güneşli günlerde, beriki sıradan irlanda günlerinde. İki filmde de soyguncu yaptıklarını oyun olarak görüyor. Ama Sevimli olanı sobe; general olanı el pişirmece. Bedelleri olan oyunlar daha heyecanlı değilmidir zaten? Bu filme gidin. Yine güleceksiniz ama damağınızda daha gerçek bir tat kalacak.
    Puan: 7
  • Romeo Ölmeli - Romeo Must Die

    Sinemada röntgen teknolojisi

    "Jet amcam kırklı yaşlarına gelmiş, artık Kevin Kostner gibi orta yaş romantik filmlerinde oynar ancak." diye düşünenlerdenseniz 16 yaşında Romeo ile özdeşleştrilmiş bir rolde kayınpederine kendini beğendirmeye çalışan bir kadayıf seyretmek sizin için ilginç olacaktır. Filmin anlatımını ve sinema dilini takdir ettim. Hasmın tam olarak neresine ne kadar hasar verdiğini uzman travmatolojik ortopedist gözüyle görmenizi sağlayan bir teknikle çekilmiş. ( Çok ciddiyim gidenler göreceklerdir) Bundan sonraki filmlerde hasmın korkudan tosurması esnasında saldığı kokunun da bize ulaştırılacağı teknolojileri sabırsızlıkla bekliyorum. Bunlar filmin duygusal yapısını idrakimizde çok önemli unsurlardır. Jet bey amca kızı bir kukla gibi kullanıyor pervasızca. ( gidenler bunada tanık olacak.)Fakat yinede ne jet li nede jackie chan ile dalaşmamanızda fayda görüyorum. Muhtemel bir sürtüşme durumunda "haklısın abi özür dilerim" diyip topuklayın. Bu dedeler sizin dedelerinize benzemiyor.
    Puan: 6
  • Soygun - Reindeer Games

    Şşşt kız kayınbabana söylerim haaa...

    Şeytanın avukatının karısı olur kendileri.Bu kız yeni Şaron Ston olacak bakın görürsünüz. Sarışın, zeki, yeteneksiz, üstelik te bir kukusu var. Aynı şaron stonun polis akademisinde oynadığı yaşlarda. filmi ilk on saniyede çözüyorsunuz. ama yönetmen ve senarist bunu farketmiş olacakki montaja girmeden bi atraksiyon daa yapalım demişler. olmamış. finalde koltukları kemireceksiniz. sinirleriniz laçka olacak
    Puan: 3
  • Görünmeyen Tehlike - Hollow Man

    İyi olabilecek filimler neden iyi olmuyor?

    Oyuncu seçimi kötü deseem diil. Kevin Baconun Footloose tan bu yana birsürü iyi filmini bilirim. Elisabeth Sue da ona keza daha el kadar sabii iken ne güzel filmlerde başroller oynamıştır. James Brolin in Mahdumu John aslında iyi bir tiyatro oyuncusudur ve karakter rollerinin üstesinden herzaman gözü kapalı gelir. Paul Verhoven i hiç saymayacağım. Diğer figürasyonu tanımam ama sorun onlardan da kaynaklanmıyor. Mesele ruh meselesi. Filmi daha hasta ruhlu biri çekmeliydi. Suça eğilimli, röntgenci ruhlu bir yönetmen. Oyuncuları motive etmeliydi. Kevin baconu harcamışlar. Osuruktan bir kötü adam olmuş. Monkey Shines taki İşkolik bilim adamını hatırlıyormusunuz? O iyi bir roldü. Taklit edilseymiş bile bundan iyi olurmuş. Elisabeth aslında GI Jane de deminin yerine oynayabilecek kadar atletikken tacizlere boyuneğen naif bilim kadınına hiç yakışmamış. Verhoven yerine groonenberg olsaydı yada daha iyisi David Linch nasıl bir film çıkardı ortaya acep? Çok üzüldüm. Lawnmoverman filminden üzülerek çıkanlar beni anlayacak. Teknoloji herşeyin önüne geçmiş. Ne konu kalmış ne oyunculuk. Bana verdiğiniz hayal kırıklığını affetmiyorum. Alın size 3. Oda Özel etki uzmanının hatrına. Çocuk iyi iş çıkatmış helal olsun.
    Puan: 3
  • Artemisia - Artemisia

    Belgesel Severmisiniz...?

    Evet mi? Ozaman bekleyin. Yakında TRT 1 de seyredersiniz. Artemisia nın sanat tarihinde sansasyonel davasından başka hiçbir önemi yoktur. İnanmazsanız açın bakın. Onyedinci yüzyıl kostümleri ve resim teknikleri ile ilgili ön bilgi için gidilebilir. Akademi öğrencileri severek izleyebilir ama gerçek bir film olmadığını ilk on dakikada farkediyorsunuz. Arka planda anlatan belgesel adamı sesi olmadan pek öğretici de sayılmaz üstelik. Başka bir fransızda buluşmak üzere.
    Puan: 3
  • Dokuzuncu Kapı - The Ninth Gate

    Şeytana tapmanın asıl felsefesi...

    Dinler bir inanç sitemi olmadan önce kanun kitaplarıdır. Dünya düzeninin sürekli ve kaostan uzak seyretmesini öngörürler. Kaosun da kuralları vardır. Şeytana tapma ayinleri yapan insanlardan daha çok şeytana tapanlar ilkesizler, rüşvet alanlar, açgözlüler, hırsızlar, zinacılardır. Ne pahasına olursa olsun güç kazanmayı kafasına koymuş insanlara bakın. Hiçbiri şeytan ayinlerina katılmış değildir. Çünkü onlar için böyle şeyler zaman kaybıdır. Şeytana tapmanın kestirme yolları dinlerde insanlara yasaklanmış olanları yapmaktır. Pentagramlar da, keçi kafaları da, Kara cübbeler de hikaye. Korkmamız gereken tek kötülük kendi içmizde olandır. Ben bir şeytan filmi çekseydim buna çok bezerdi heralde. Akıllı olun!
    Puan: 8
  • Görev Mars - Mission to Mars

    2001 Space Odyssey American Family Edition

    Stanley Kübrick'in, Arthur C. Clark ın Aynı Adlı romanından, Romanla eş zamanlı çektiği filmi hatırlarmısınız? O filmi ilk seyrettiğimde el kadar sabi idim. Filmden çok az şey anlamıştım. Ama yerçekimsiz ortamın nasıl birşey olduğu, Yapay yerçekiminin nasıl sağlanabildiği, Uzayda yalnızlık duygusu, Zihnime kazınmıştı. Hem yazar hemde yönetmen NASA daki arkadaşlarından resmi olmayan teknik danışmanlık aldıkları için Film inanılmaz gerçekçiydi. Daha sonrada defalarca seyrettim. Bir bilim kurgu klasiğidir. Konusu kısaca şöyledir.İnsanoğlu Uzaya açılır. Güneş sisteminde fink atmaya başlar. Uzay yolculuğu turistik seyahatler kadar olğan olmuştur. Güneş sistemine kurulmuş üslerden birinde bir sinyal yayan ve doğalolamayacak kadar mükemmel bir yapı keşfedilir. Bu yapıya ulaşmak için yapılan yolculuk sırasında aksilikler yaşanır bilgisayar sapıtır, Araç dışı faaliyet olarak adlandırılan Uzay yürüyüşü ,tamiratlar yapılır. Fakat Uzay insan için yabancı ve vahşi bir ortamdır. Ekipten ölenler olur. Gezegene iniş insan zekasının ve cesaretinin bir örneği olacak şekilde "Kimsenin Düşünemeyeceği bir yolla" yapılır. Akabinde malum yapıya girilir ve görülür ki bu yapı dünyada akıllı hayatın başlamasına vesile olmuş üstün bir uygarlığın ancak akıllı bir hayat formunun çözebileceği bir bilmeceyle kapatılmış Aktarma istasyonudur. İnsanoğlu 20 Milyon yıl önce başlayan deneyin sonucunu deney sahiplerine bildirmek üzre yola çıkar. Sabrınız için teşekkür ederim. Şimdi Mission To Mars filmine gelelim. Film kültür düzeyi git gide düşmekte olan sinema izleyicisi için gözlere cila olsun diye dev sermayeler tarafından çekilmiş bir ailenizin bilim kurgusu. İçinde klişeler, klişeler, klişeler var. Fizik kuralları hiçe sayılmış, DNA yı bonibonlarla modelleyebilen zeka kapasitesine sahip astronotların çoktan ışık hızıyla yoculuğun sırlarını bulmasını beklerdim ben şahsen. Örneğin:Yerçekimsiz ortamda aynı kütleye sahip iki cisim birbirini aynı hızda iter ve çeker. Yani ben seni uzayda iple 100 metre öteden çekemeye çalışırsam ortada buluşuruz. Marsın yerçekimi dünyanın yarısı kadardır. Yarım Yerçekimi, yada mars atmosferindeki gazlar hiçbir şekilde deliliğe yolaçmaz ve bunu bütün astronotlar bilir. Aynı yerçekimi köt kadar bir kurtarma kapsülünü 8 aylık bir yolculuğa mürettebat ve yiyecek içeceğiyle çıkartmak biryana yörüngeye bile oturtmana izin vermez. Fotosentez yapan bitkiler sarı ve kırmızı ışık altında ölürler. Doğru filtre yeşil yada mavi olmalıdır (beyaz ışık temin edilemiyorsa). Yakıt tanklarında meydana gelen bir patlama sadece yakıt tankını değil tüm aracı parçalar. Bu sadece uzayda değil dünyada da böyledir. Marsın toprağında çatlak yoktur. Filmin mantığına göre 20 milyon yıl önce kurumuş denizlerin tabanındaki çatlaklar çoktan kum olmuştur. Çatlak toprak, kuruyan bataklıklarda en fazla bir mevsim kalır. Mars ay gibi atmosfersiz olmadığı için atmosferik etkiler çatlamış toprak gibi zayıf yüzey şekillerini siler. Açık uzayda 1 kilometre uzaktaki bir cismi çıplak gözle göremezsin. Ya ışık yoktur, yada güneş ışığı seni kör eder.Kör olmamak için filtreli cam kullanırsın ozaman yine görüş mesafen 10 metreye düşer. Görsen bile çakışma noktasını kestiremezsin. Velhasıl bilim olmadan bilimkurgu nasıl olursa okadar olmuş. Söyleyecek hiçbir sözü yok. Daha önce söylenmiş olanlarıda çarpıtıp karikatürize etmiş. 2001 i seyredin. ve bu filim Kubrick hayatteyken neden çevrilmedi düşünün.
    Puan: 3
  • Vur Emri - Rules of Engagement

    Vur deyince öldürmek işte böyle birşey.

    Hiç bir sıcak çatışmada taraf olanınız varmı? Ben oldum da onun için soruyorum. Taraf olmak tarafsızlığını yitirme tehlikesi demektir. Tanıdığın birileri ölürse intikam istersin. Zaten seni o anda yöneten güç ne vatan sevgisi ne kahramanlık ama yalnız ve yalnız korkudur. Üstün durumdaysan bu öfkeyle, mağlup durumdaysan da çaresizlikle karışır ki her iki karışımda ölümcül tehlikelidir. Peki ne yapmalı? İnsan olduğunu ve ne için savaştığını asla unutmamalı. Unutunca naapmalı? Asla kendini haklı çıkarmaya çalışmamalı, Bunun için filim çekmemeli, çekeceksen insanın ne çiğ bir yaratık olduğunu vurgulamalı. Verilen hayatı yaşarken hep düşünerek yaşamalı. Film olmamış.
    Puan: 2
  • Uzay Kovboyları - Space Cowboys

    Uzay Politikası

    60 lı yılların en karakteristik objeleri nelerdi bilirmisiniz? Roket şekilli herşey. Roket şeklinde otomobiller, Mikserler, saç kurutma makineleri, kül tablaları vs, vs, vs. O zamanın en popüler konusu tasarımda, çizgiromanda, sinemada, hep roketler ve uzaydı. Peki neden? Uzaya çıkan ilk Kozmonot Yuri Gagarin den sonra Amerikayla Rusya arasında adı konmamış bir propaganda savaşı başladı. Uzayın gerçek hakimleri kim olacaktı? Daha önemlisi Hem Rus halkı ve tabiiki doğu bloku bağlıları halkların hemde Amerikan halkının "En büyük bizimkiler başka büyük yok" gazına olan inanılmaz iştahları nasıl doyurulacaktı. Hem Amerika hemde Rusya elindekini avucundakini uzay programlarına akıtmaya ve süper devlet imajını oturtmaya karar verdiler. E tabii Amerikalılar uzaya gönderecekleri adamlara "Kozmonot" diyemezlerdi. Ne desek ne desek diye düşündüler taşındılar en sonunda Uzay Kovboyu demeye karar verdiler. Şaka , şaka. Ama keşke gerçek olsaydı. Daha samimi ve içten olurdu. Peki ne mi yaptılar? Aynı Rus salatasına yaptıklarını yaptılar. Birkaç harfini değiştirip bolca reklam. Ve artık bütün dünya Uzay adamlarını Astronot olarak biliyor. Neyse dağılmayalım. Kamu oyundan aldıkları büyük destekle, her iki ülkede inanılmaz vergilere rağmen uzaya milyarlarca dolar harcadı. Ve sonra halk artık uzaya verecek parasının olmadığına karar verdi. Daha somut şeyler istiyorlardı. Uzay programlarındaki ard arda gelen başarısızlıklar ve felaketler bütçelerini kesip kuşa çevirdi. Dev fırlatma rampalarından Televizyon uydusundan başka roket kalkmaz oldu. Taaki Mars hayaline kadar. Ve Rusya rekabeti de kalmadığına göre artık herşey daha kolaydı. Beyaz saray, Hoywood a gitti ve dediki: "Bana halkın desteği lazım. Ateşleyin şunları, Kafalarında uzay hayalleri oluşturun, neye benzediğinin hiç önemi yok. Uzayı düşünsünler yeter." Ve Mars projesi için bütçe her yıl artarken, Armageddon, Deep İmpact, Apollo 13, Event Horizon, Mission To Mars, ve şimdi de Uzay kovboyları karşınızda. 40 yıl sonra Yeni bir altın çağın eşiğindeyiz ve fene halde kamu oyuna ihtiyaç var. Bütün bilim kurgu romanlarında filmlerinde adı geçen 2000 yılındayız. Yılbaşında kıyamette kopmadı ee daha ne duruyoruz? Hadi uzaya. "Burada sadece kamuoyu yapmak için bulunuyorsun.Sayende Uzay programı yeniden popüler." yada "Onların zamanında arabaların arkasında roket kanatları vardı" cümleleri geçince Beyaz sarayın gizli sponsorluğunu düşünün. Filim olmuşmu derseniz birşey demiyeceğim bu sefer. Merak eden gider görür. Ama ben mesajımı aldım. Şu andan itibaren formda kalma egzersizlerine başlıyorum. "Azmeden birinin nezaman uzaya çıkacağı hiç belli olmaz".
    Puan: 6
  • Duvar - Duvar

    ...

    Bazı filimler teknolojiyle bazı filimler yürekle çekilir. Kafa ile çekilenler de vardır ama bence en makbulü yürektir. İçinde kafa tadı da varsa tadından yenmez. eh birde teknoloji olursa yemede yanında yat. Ama bilirsiniz ve takdir edersiniz ki sermaye desteği almadan teknolojiye verilecek parayı ne kafadan ne yürekten çıkartamazsınız. İşte size filim. Ortalamayı kurcalamayın. Derinden etkileyecek dolu bir filim için bu haftalarda başka filim aramayın. Memleket gerçeklerine de arada bir yakından bakın.
    Puan: 8
  • Oyunbozan - Oyunbozan

    En son ne zaman içinde tabanca olmayan film seyrettiğimi unuttum.

    Tabancayı adama dayarsın da adamın yüzü şekilden şekile girer. Ölüceeni düşünür, hafiften sinir krizi geçirir. Hepiniz bilirsiniz. Herkes en azından bir kere birilerini silahla tehtid etmişsinizdir. Etmediniz mi? aaa niyee? ben uzaydan geçen ay geldim. Dünyayı film seyrederek anlamaya çalışıyorum. Anladığım kadarıyla uyuduğunuzdan daha çok silahlarla oynuyorsunuz. Yemedimi pekiii. En azından kaliteli silah kafaya dayama gerilimli sahneleri bilirsiniz. Japon MO tiyatrosunu severmisiniz, yada onun izlerini taşıyan her hangi bir japon ve hatta uzakdoğu piyesini sevdinizmi? Kötüler en kötü suratlarını, Korkanlar en korkmuş mimiklerini, sevinenler en kocaman gülüşlerini giyerler. Tercihan maskelerini takarlar ve izleyici hangi duyguya kapılması gerektiği konusunda tereddüte düşmez. Yada kimin kötü olduğunu asla karıştırmaz. Bu filmde de karıştırmayacaksınız. bide yeni nesil türk filmlerinde beni sürekli rahatsız eden bir yaka etiketi gibi kaşıntı veren birşey var. Uluslararası festivallere gidicez ya, içinde bi 10 dakka kadar yerel, folklorik, turistik bişeyler olsun ama ecnebilerin de şıp diye anlayabileceği gibi global bi dille anlatılmış olsun. Eee sinema dili ne demeeek? Salak izleyicinin anlamayacağını düşündüğün yere parantez açmak demek diilmi? Kamarayla ışıkla müzikle anlatamadığını oyuncuya sahneyi 5 kere çektirip mükemmele ulaştıracağın yerde laf salatasına boğmak diilmi? Okan bayülgen beni herseferinde şaşırtıyor. Bir çok iyi bir çok kötü. Lagari Rolünde ne kadar iyi idiyse burada da o kadar kötü. Fazla pırıl pırıl bir çocuk. Ne ağır romanda ne burada kenar maalle çocuunu oynayamamış. Yanından geçememiş. Şefin yandalakları rollerine layık görülen arkadaşların yerine korkuluk koysalarmış daha heyecanlı bir film olacağına inanıyorum. Yahu yönetmenim, sinema piyasam, set ekibim, neden bilmediğiniz dünyaları çekmeden bir girip bakmıyorsunuz? Çevrenizde hiçmi bitirim yok. İstanbulun yarısı mafya olmuş siz şeker gibi çocukları kiralık katil diye yutturmaya çalışıyorsunuz. Ayşecikten ne kadar bitirim taksi şöförü olmuştuysa okadar olmuş yani. Çokomilkin unutulmaz reklamı "hiç aklımdan çıkmıyorki" filminin unutulmaz başrol oyuncusuda bu filmde türk sinema tarihinin en tonton en sevimli babasını oynamış. Enyakın zamanda "Noel baba istanbul semalarında" filmini çevirmesini diliyorum. Sanat dünyamın amerikan ekşın filmi çekme sevdalısı aydınlarına sesleniyorum. Bırakın dizileri, bırakın amerikan klişelerini, reha muhtar haber kuşşaanı. Dışarda bir şiddet bir sokak kültürü varki altınıza sıçarsınız. Yiyiosa gazi maallesine taşının. Ümraniyeye, ne biliim esenler, bağcılar, parsel, samatya. Bitirimlere bulaşın bi temiz dayak yiyin sonra filmleriniz bir leziz olur bir leziz olur tadından yinmez. Sokağa çıkmadaan sokak filmi çekilmez. Jack Londonu, Borges yi, Yımaz güneyi ve hatta bukovskiyi büyük yapan yeteneklerimiydi sokağa çıkma cesaretlerimi. Tupac için de allah rahmet eylesin demeden geçmeyeyim sırası gelmişken. Gridlock-D nin artisti vurularak öldü kendisi çeteydi. Filminde hiç tereddüte düştünüzmü bu çocuk beverli hils tenmi gelmiş diye.demezsiniz. yaaa işte boru diil. Akıllı olun.
    Puan: 3
  • X-Men - X-Men

    Gittim güzel.

    iyi seyirlik.
    Puan: 6
  • Kapışma - Snatch

    Bişey demiycem

    Count Dracula söylenecekleri söylemiş. Daha fazla lafını edecek birşey yok. aynen katılıyorum.
    Puan: 7
  • Gizli Gerçek - What Lies Beneath

    Harison ford yatakta karın kaslarını sıkmaktan oynayamamış.

    Filme karımla gittik. Karım hamile. Birden dondurma aşerdi. On dakika arada kalktım dondurma aramaya gittim. Teeee nerelerden biyerden güzel bi dondurma aldım yine koşa koşa sinemaya geldim. Kapıdaki adam "yassak" dedi. Bi süre münakaşa ettim. Sonra müdürü çağırdım. Sinemanın büfesinden mısır alanlarla beraber içeri girmeyi başardım. İkinci yarı başlamıştı. Perdeye yakın bir sırada oturduğumuzdan kimseleri rahatsız etmeyeyim, koca kafamın gölgesi perdeye aksetmesin diye iki büklüm yürümeye başladım. Gözlerim karanlığa alışamadığından faltaşı gibi açmıştım. Dondurmasını eğilerek karıma doğru uzattım. Birden acayip bi çığlık la irkildim. dondurmayı uzattığım kadın karım değildi. Sırayı şaşırmışım. Kadıncağız üzerine doğru eğilerek gelen 100 kiloluk gözleri kocaman bir gölgeden ürkmüştü. Hepimiz çok eğlendik. Güldük. Bence gidin. Filim iyi değil ama dondurma güzel.
    Puan: 3
  • Kırmızı Gezegen - Red Planet

    Helal olsun koçum. Allah yolunu açık etsin. İnşallah Ridley Scott gibi büyük olursun.

    Baylar Bilimkurgu deyince orda duracaksınız. Bu film kült olmayı kıl payı kaçırmış, çok az mantık hatası olan, görsel etki uzmanının dizginleri iyi zaptedilmiş bir bilim kurgu. Satürn 3 tadında uzay klostrofobisi, işler ters gittimi gider türü Murphy uzay kanunları ve işler ters gidende su koyveren insan psikolojisi gaayet derin işlenmiş. Çoook uzun zamandır bukadar iyisini seyretmemiştim. Val Kilmer in yerine Denis Hooper ın yada James Woods un gençliğini oynatsalarmış tadından yinmezmiş valla. Yani adam birazcık daha çirkin olmalıydı. Ekibin en yaşlısı Terence Stamp ı Süperman serisinden Jor-El in kanlısı rolüyle hatırlayacaksınız. Dikkatinizi çektimi bilmem ama 2001 uzay macerasında son sağ kalan Kozmonotun adı Dave Bowman dı. Tom Sizemore un oynadığı Strange Days isimli Bilim Kurguda sizemore un gerçekten sevgilisinin adı Faith idi ve gerçekten onu namusla aldatıyordu. Bu göndermeleri yapma inceliğini gösteren yönetmene fazladan iki puan veriyorum. Bilimkurgu seven yönetmenden bilimkurgunun da tadına doyulmuyor.
    Puan: 7
  • Kapıdaki Düşman - Enemy at the Gates

    Savaş Filmi ni kalbinle seyret.

    Bu film çok iyi. Kaslı kahramanlar yok. Manikürlü ellerle yerde sürünmeler, taralı saçlarla can pazarına girmeler yok. Açlık sa açlık, sefaletse sefalet. Fare gibi yaşamak nasıl birşey kemiklerinde hissediyorsun. Propaganda subayının inanmışlığı yada inanmış olduğuna olan inanışı biraz daha vurgulanaymış, Birde Joseph Fiennes biraz daha az yakışıklı olaymış, Jude Law da biraz daha köylü gibi oynayaymış tadından yenmezmiş. Ayrıca belirteyim filimde bir tane bile kötü adam yok. (Stalin ve Hitler dışında ki onlarda fiziken görünmüyorlar)
    Puan: 8
  • Kutsanmış Çocuk - Bless the Child

    Seyretmeyenler Okumasın lütfen!

    İzlemeyen okumasin

    Kilise sponsorluğunda yapılan ilk filim değil elbette. Vakt-i zamanında merhum Ed Wood bile kilise den dini içerikli filim siparişi aldıydı. Bu bağlamda amerikan Katolik cemaati aktif bir yayılma ve propaganda faaliyeti içinde gibi görünüyor. Hatta satır aralarına bakarsanız diğer sivil toplum örgütlerinin başarılı çalışmalarından rahatsızlık duyup edepsizce karalama faaliyeti bile yapıyorlarmış gibi gelebilir. Şimdi iddalı bir laf ettim işteeee. Nedir bu demek istediğim? Filme Uyuşturucu müptelası gençleri " Kendi gücüne inan, sana senden başka hiçbir ruhani güç yardım edemez " sloganıyla kendi saflarına çeken bir satanist grup var ya. Bence o Amerikada kilisenin cebine giren yardım paralarının ciddi şekilde azalmasına sebep olan katolik dışı sivil toplum örgütlerinin sembolize edilmiş hali. Ortada korkunç bir iktidar ve çıkar mücadelesi var. ve kilise bin yıldır kullandığı silahı kullanıyor. KORKU. Engizisyonun eski güzel günlerindeki gibi kendileri gibi bilim yapmayan eczacıları yaktıkları gibi yakamasalarda "çamur at izi kalır" düsturuyla gençliğe tehlike olarak uyuşturucuyu değilde uyuşturucuyla müçadele eden(görünen) bir grubu gösteriyorlar. "Yani size tanımadığınız birisi gel seni uyuşturucudan kurtarıcam derse inama kötü niyetli olabilir. Sadece kilise doğru yolu bilir. yada uyuşturucudan korkma sana yardım eli uzatandan kork". Diğer yandan nüfusun çoğu tarafından mankafa, sübyancı, lezbiyen, eşcinsel yatağı olarak görülen katolik okullarını ve eğitimini şirin göstermek için " Bakınn tarafsız gözle bakan dinsiz bir hemşire bile bizi tanıyınca seviyor" mesajı vermeye çalışıyorlar. Biz de aa acaba bende o hemşire gibi olaya ön yargılımı yaklaşıyorum diye düşeneceğiz. Tüm bunlar için filme gıcık oldum. Şimdi ayrıntılar. 1-Orta çağda da kızıl saçlılar ve kör, sağır, topal gibi özürlüler şeytanın uşağı suçlamasıyla yakılmıştı. Kapıda oynayan iki çocuk (dikkat çocuk) kızıl saçlıydı ve biri kördü. Çocuklardan ne istediniz? 2-Ben ömrü hayatımda bir tane çocuk görmedim ki birinin yanmasına izin versin. Ozaman bütün çocuklar kutsal(zaten öyle değillermi?) Neymiş şeytanın sınavıymış. Ne kolaymış şeytanın sınavından geçmek. Damdan atlamayan çocuk, dilenci yakmayan çocuk sınavı geçiyor. Peki öbür kurbanları neden öldürdü bu sapık katiller? eğer sınavı geçemedilerse onlar zaten şeytanın gelecek vaadeden asistanları değilmi? 3-Şeytandan direkt yardım almayan seri katiller, dolandırıcılar, faili meçhulcüler, ve hatta hayali ihracatçılar bile bir ömür boyu yakalanmazken hokus pokus yeteneği olan, şeytanın "sağ kolu", angut gibi, suç aletinde parmak izi bırakıyor. Be katolik senaristim şizofren katiller bile parmak izinin delil olduğunu bilirken, şu şeytanın uşak diye seçtiğine bak. 4-Kıl olduğum ayrıntılardan biri de otistik çocuğun pencersinin manzarası. Abi sen ana baba , teyze yada herneysen. Can düşmanın değilse birine gotik heykel manzaralı oda verirmisin? O odayı yüklük yaparım kiler yaparım da sabiyii orada yatırmam be.! Sonra çocuk otistik te olur, altına da işer, karanlıktan da korkar sende istediğin gibi beynini yıkar eline hacı tespihi verir dini bütün bir hristiyan yetiştirirsin. 5-Bir ayrıntı daha. Adı bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Hemşiremiz şaşı şeytanın karşısına geçip şöyle diyor."ben sözümün eriyim bizi bırakırsan bi daha bu işi kurcalamam. ister şeytana tap ister çocuk ye ne b.k yersen ye yeterki benim yeğenimi ver."vermiyom n'aparsın diyince ..."fururum şerefsizim" der. Şeytanın uşağının tepkisi ilginçtir. "Çocuğun önünde mi?" Katolik bebeleri şiddeti okadar kanıksamıştır ki, kendiside katolik okulundan mezun hemşire terddüt bile etmez."Yiğenim; gözlerini kapa bide kenara kaçta üstüne beyin neyin sıçramasın" bu kadın psikiyatri hemşiresi. acaba diyorum sürekli halusinasyon gören bu kadın filmin gerçek kötü adamı olabilirmi? 6-Kim hemşire evde bütçe hesabı yapıyor bilgisayarda. Okul giderlerini hesaplarken bunalıp uyuyor.bütçe ayda ikiyüzelli dolar açık veriyor. hey babalar anladınız mı şimdi kilise bu fimi neden çekti? Dünyada iyiliğin ve güzelliğin yayılması için diyenleriniz yazıyı birkez daha okusun. Bu filimin çekimindekilisenin parmağı yok diyenler filmi bir kere daha seyredip yazıyı sonra okusun. Buraya kadar okuma sabrını gösterdiğiniz için teşekkür ederim. Son olarak yanlış anlamalara meydan vermemek için gerçek dindar hristiyanları bütün bu yazdıklarımın dışında tuttuğumu belirtirim. Müslümanım, Atatürkçü türk genciyim ama ne Ateiste, ne Hristiyana, ne museviye, nede Budiste karşı bir tavrım yok. Kafamı bozan din istismarı.
    Puan: 3