Piyanist

La Pianiste

2001

Ortalama Puanı: 6.9

Öykü

Erika kırklı yıllarını yaşayan duvar gibi bir kadındır. Viyana Konservatuarı'nda piyano dersleri vermekte, katı bir kadın olan annesiyle soğuk bir yaşam sürmektedir. Annesinin hakimiyetindeki bu yaşamdan tek kaçışı kendine özgü yaşadığı cinselliktir. Düzenli olarak porno filmler izleyen, striptiz barları ziyaret eden Erika'nın cinselliği iğrenç şeylerden keyif alan bir yöne, röntgenciliğe, mazoşistliğe kadar vararak ona zarar verecek boyutlara ulaşmıştır. Yaşam yolculuğu ve Erika farklı yollar izlemektedir ki öğrencilerinden biri onu baştan çıkarmayı kafaya koyar.

Notlar:

  • Elfriede Jelinek'in romanından uyarlamış.
  • 2001 Cannes Film Festivali'nde pek görülmedik şekilde üç ödül aldı. Haneke Büyük Jüri Ödülü, Huppert En İyi Kadın Oyuncu ve Magimel En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazandı.

İzleyenler ne demiş?

  • bi film ödül alıosa ondan uzak durmak gerek,bunu öğrendim sonunda

    walla nası başlicamı bilemiorum ama çok gereksiz bi film olmuş gerçekten. aylarca beklenen olay yaratan bi film kesin çeşitli sapıklıklarla dolu oluyo zaten. sapıklıklarda asla sansür gerektiricek cinstn diil. çünkü ortada olan biten bişi de yok. yani bu filmi izlerken harcadıım zamanı bi porno filme harcamayı tercih ederdim derim. ama şunu da inkar edemem ki oyunculuk gerçekten iidi. oyuncular ödüllerini haketmiş gerçekten. amelie'den sona fransızlar ii filmler yapmaya başlamışlar gerçekten demiştim ki, bu filmle yine hayal kırıkllına uğradım.
    Puan: 4
  • damaged & scene_m ortak yorumu sunar:

    Biz öncelikli olarak şunu söylemekteyiz ki yakın çekimlerin filmde bolca kullanılması gayet güzel olmuş. Filmde çalınan bütün piano besteleri özellikle rahatsız, sorunlu parçalardı. aklı selim her insanı rahatsız edecek ögeler filmde fazlasıyla mevcuttu. gerim gerim gerilirken bir taraftan da yönetmenin amacına ulaştığını düşündük. Isabelle Hanım, Sıcak Çikolata'daki rolune bir ölçüde benzeyen bu rolde de çok başarılıydı bizce, donuk bakışlarıyla tabii ki. Filmdeki yaş uyarısını ciddiye almanızı tavsiye ediyoruz. puanlarken diyoruz ki, bu filmi bir kez daha izleyemeyiz yani 8 puanının gösterdiği gibi bi durum söz konusu değil ama 7 de bu filme çok düşük olacağı için 8 veriyoruz.
    Puan: 8
  • damaged-scene_m yorumu devam eder:

    bir tavsiye daha, filme sakın kalabalık seanslarda gitmeyin, mümkünse sabah falan gidin, haftaiçi gidin, biz cumartesi akşamı saat 19:00da Beyoğlu Sinemasında izleyerek hayatımızın hatasını yaptık, ama ben filmin gerginliğiyle bi kaç kişiye girişmek istiyorum derseniz buyrun gidin!
    Puan: 8
  • Final!

    İzlemeyen okumasin

    Filmin finali çok ilginç. Sanki Tuvalet sekansında Walter'e yarım bırakılmak suretiyle eziyet edilmesinin benzeri izleyiciye yapılmış. Yarım kalıyorsunuz, "nasıl yaa" diyorsunuz ama yok işte bitti...
    Puan: 5
  • piyanist nası canımızı sıktı

    "HANEKE bizi yine şaşırtıyor... Müziğin, kadının ve cinselliğin keşfedilmemiş alanlarında gizemli bir yolculuğa sürüklüyor" bu tırnak içindeki yazı filmimizin gazete ilanlarında bulunuyor ve kim tarafından yazıldığı bilinmiyor. ben kolay inanan bir izleyici olduğum için bu yazının altına imza olarak "joe smith" de yazabilirlerdi belge filmden aabiler. böyle bi garip duruyor gazete üzerinde. mesela amelie'ninkinde "Harikulade bir yaşamı iki saate sığdıran harikulade bir film." yazıyor ama umut filmdeki beyler en azından akıl edip altına "David Cox, ı-D" diye bi imza atmışlar. çok yerinde olmuş. çünkü bildiğimiz üzere david cox (ki bundan sonra kendisinden david baba diye bahsedilecektir) tüm türk halkı tarafından yakından tanınan/takip edilen bir şahsiyettir. tüm film önerileri türk halkı tarafından dikkate alınır. örneğin kendisinin ı-D dergisinde(?) yazmış olduğu "salkım hanımın taneleri'nin zararları" başlıklı yazı üzerine çeşitli millet vekillerimiz harekete geçip bu filmi kınamıştır, yılmaz karakoyunlu'yu vatan hainliğiyle suçlamıştır ama geçenlerde hürriyette o subayın kürt olduğunu anlatan haberle herşey tatlıya bağlanmıştır. sonuç olarak david baba yine türkiye gündemine 'bomba' gibi düşmüştür. asıl konumuz olan "HANEKE'nin bizi yine şaşırtması"na gelecek olursak. david baba'nın da takdir edeceği gibi la pianiste'de haneke bu işin ucunu kaçırmış olduğunu gördüm o akşam. hmm hangi akşam diyorsunuz herhalde, işte filmi izlediğim akşam. ben şahsen deneysel çalışmalara herzaman açık bir kişiliğim. sözkonusu yönetmenin "funny games"ini ve "code inconnu"sunu sinir bozukluğuyla izlemiştim zaten hayli hazırda. işte bahsi geçen o akşam ben iki tane pek sevdiğim abla/kızkardeş arkadaşlarımla tabiyki filmin gazetedeki ilanından gaza gelerek filme gitmeye karar verdik. aslında onları ben soktum bu filme, ben tutturdum "piyanust isterum" diye. onlar da mülayim insanlar tabi filmin öncesinde zuxxi top yemekler listesine ucuncu siradan girmeyi başarabilmiş iskenderden yemek şartıyla filme gitmeyi seve seve kabül edeceklerini söylediler. okey dedim. kardeslerimsiniz dedim, basimin ustu var ya hani dedim, işte orda bi mekanınız var, sizin yeriniz orası dedim, allah ne muradınız varsa vermemezlik etmesin dedim. aslında 16.30 seansına gitmeye karar vermiş idik, lakin benim pek önemsiz bir işim yüzünden 19 seansına terfi ettirdim bizi. Bu onları biraz bozsa da çaktırmadılar. Okey ulan dediler. Daha sonrasında saat 17.35 ila 18.05 arasında sayısız telefon görüşmesi yapmama rağmen onlara 19 matinesinde beyoglu-beyoglu sinemasında olamayacağımızı anlatamamış olacamki ancak evden saat 18.20de çıkabildiler. Benim kapıma geldiklerinde ben nedenini asla öğrenemeyeceğim bi sebepten dolayı adidaslarımı bulamadım bu onların aşşağıda 4 dakika beklemelerine sebep olacaktı. Tabi bütün bunlar bizi yeterince germiş idi. Taksideyken onlara metroya yönelmemizin yersiz olduğunu ve filme movieplex’de gitmemiz gerektiğini iddia ettim. Küçük kardeş yetişiriz dedi, büyük olan üşengeçliğinden olsa gerek burda gidelim peki diyiverdi. Taksiden indik, iskender sözümü unutmadığımın kanıtı olarak namlı kebap’a doğru yöneldim. İçeri girdik oturduk. Oturmamızla küçük kardeşin cep telefonunu takside unuttuğunu algılaması bir oldu. Küçük kardeş iskender yemekten vazgeçerek taksi duragina gitti. Zaten gerilmiş olan sinirlerimiz iyice gerildi. Büyük kardeşle masada otururken ikimizin de manital problemler çektiğimizi farkettim ama aklı selim bir genç olarak ne deştim bu konuyu ne de deştirdim. Sonrasında garsonun yapmacıklığıyla sinirimiz bozuldu. Daha sonra ise büyük kardeşin köpeğinin daha geçen gün ısırdığı ve elindeki yaranın ne kadar taze olduğu herhalinden belli bi kadının yan masada oturduğunu farkettik. Kadın bize saldırgan ve düşman bakışlar attı. Daha daha sonrasında küçük kardeşin telefonu bulup gelmiş olduğunu gördük. Sinemaya girdik. Koltuklarımıza oturduk. Film başladı ve acayip sinirimizi bozdu. Küçük kardeş yılların ağrıtamadığı başının bu film yüzünden ağrıdığını hatta zonkladığını iddia etti. Büyük olan yorum yapmaktan kaçındı. Ben filmin yüzde onunu falan perdeye bakmadan izlemeyi başarmıştım zaten ama kaşlarım çatılmıştı, sarsılmıştım. Nasıl bir duyguya sahip olduğumu bilemeden sinemadan çıktım. Tekrar taksiye bindik, küçük kardeş taksideyken herşeyin suçunu bana attı. “filmi sen seçtin, bi de sinemayla ilgili olan sensin”, “yuh ulan” falan dedi. Ben bütün içtenliğimle özür diledim, kabul etmedi. Sonra evimin önünde taksiden indim. Eve gidince küçük kardeş tarafından sms manyağı edilmiş olduğumu gördüm. İlk mesajlarda film seçimim dolayısıyla kınandığımı görsem de sonraki mesajlarda antrakt’da onlardan rulo kat almak için tüm bozuk paralarını aldığım ve geri vermediğim dolayısıyla onlarda bozuk para kalmaması ve taksiciden dayak yemenin eşiğindeyken kurtulmaları anlatılıyordu. Sonuç olarak haneke amacına ulaşmıştı. Sinirimizi bozmuştu, sinemadan soğutmuştu. Zaten küçük kardeş sözkonusu edilen smslerinden bir tanesinde “bundan sonra american pie 5000’e falan gidicem” deyip özetlemişti konuyu. Ama ben görüyorumki konuyu özetlemek bi tarafa hayli konunun dışına çıkmışım.
    Puan: 5
  • "Sarsıcı,cüretkar bir başyapıt!Etkileneceksiniz..."*****(caponsever,zuxxi.com)

    İzlemeyen okumasin

    Eğer yukarıdaki yazıda bahsedilen David Amca olsaydım,filmin afişinde göreceğiniz yazı başlıktaki gibi olurdu büyük ihtimalle... "La Pianiste" e gitmeden evvel bir sürü yönlendirici yorum aldım."Sakın gitme, sinirlerin harap olacak!" demişti mesela dirty, ama ben kaşınmıştım bir kere. Bunca olumsuz yorumdan sonra, daha önce hiç Haneke filmi izlememiş biri olarak, sinemadaki koltuğuma kurulduğumda, ışıklar henüz sönmemişken bile gerim gerim gerildim. Sinema yağmurlu bir pazartesi sabahı için şaşırtıcı derecede doluydu, ve iki yanımdada insanlar oturuyordu, dolayısıyla milleti rahatsız etmemek için çıkmadım film başlamadan evvel. Herneyse, ışıklar söndü, fragmanlar başladı (Bumerang cehennemi fenomenine zuxxi ahalisi olarak gidilmesini teklif etmek istiyorum),ve sonunda filme geçebildik. 10 dakika araya gelindiğinde, yanımdaki 60-65lik amca pılını pırtısını toparlayıp "Tövbe Estağfurullah!..." fısıldamalarıyla dışarı fırladı. İyide oldu, film boyunca "cıkcık" layıp duruyordu... Film bittiğinde ise, suratımda çarpılmış bir ifade ile, ağzımdaki sigarayı yakmayı unutarak, kafamda filmle ilgili binbir düşünce yürümeye başladım... Yorumlar zuxxi.com da yapıldığında akademik ciddiyet beklenmiyor, bende o ciddiyeti gösterebilecek bir adam değilim zaten. Ama az sonra genel sinema zevkine hiç hitap etmeyecek, hatta kimilerinin nefretini kazanacak (hali hazırda dirty var misal) bir filme 10 puan vereceğim için, neden beğendiğimi ayrıntılarıyla açıklama ihtiyacındayım. "La Pianist" dirty' ninde dediği gibi sinirleri harap eden bir film; dayanması gerçekten zor kimi sahneler barındırıyor muhteviyatında. Ama Haneke'nin amacı insanları sinir etmek değil. Filmdeki piyano öğretmeninin hikayesi bireysel bir hikaye, bir sapık hikayesi değil. Özelde burjuva toplumuna, genelde ise sisteme saplıyor Haneke oklarını. Profesör Kohut'un sapkınlığına şahit oluyoruz film boyu. Kendisi günlük hayatında soğuk, otoriter bir insan. Otoriterliğide bir sapkınlık seviyesinde ki, annesinin bahsettiği üzere, büyük bir piyanist olma yolunu reddedip, piyano öğretmeni olmayı, öğrencilerine soğuk bir tavırla emir verip, onları aşağılamayı, azarlamayı tercih ediyor. Özel hayatında ise, bastırılmış cinselliğinin harekete geçtiğini görüyoruz sıklıkla; porno dükkanına gidip, seks filmleri izleyen; jiletle masturbasyon yapan bir kadın. Jiletle masturbasyon yapıp kendine acı çektirmesi, yaralaması mazohist dürtülerine verilen ilk işaret oluyor. Sonra Walter ile tanışıyor ve en sonunda aralarındaki ilişki aşk seviyesine geldiğinde, o ilk tuvaletteki sahnede, Erika'nın diğer insanlara karşı olduğu gibi otoriter, neredeyse Walter'ı kölesi haline getirmek isteyen bir şekilde davranıyor. Sonradan, Walterın Erika'nın mektuplarını okuduğu sahnede anlıyoruzki, Erikanın fantazileri hegemonya kurmak üzerine değil sadece; aynı zamanda kendisini "aciz" hissetmekte istiyor, acı çekmek, aşağılanmakta istiyor. Sado-Mazoşistlik kısaca. Bu sapkınlıkların sebebi önemli Haneke için. Erich Fromm'u doğrularcasına, sistem içerisinde aşırı bireyleşmiş Erika, kendini ezilmiş, "yok" hissediyor nerdeyse. Ve bunun bastırılmış cinsel yaşamındaki tezahürü, kendisini güçlü, ezilmez hissedeceği Sadizm ile ortaya çıkıyor. Yada kendisini tamamen güçsüz, iktidarsız aşağılanmış hissedeceği (Fromm, modern toplumda garip bir şekilde sadizm kadar mazohizminde aynı sebepten kaynaklandığını belirtir) mazohizm. Konuyu biraz daha açayım, sado-mazohizm kısmında (yazacağım şeyler zamanında Erich Fromm'dan okuyup benimsediğim düşüncelerdir). Liberalizmden elde edilmiş özgürlüğün, yani bireyleşmenin iki yönü vardır. Biri kişinin bağlı olduğu kilise. vs.vs... gibi bağlardan kurtulması, diğeri ise aşırı bireyleşme sonucu kendisini dünyada yalnız ve güçsüz hissetmesi, korkmasıdır. Birey bu çıkmazdan kurtulmak için kendisine çeşitli çözümler üretmiştir. Sadizm bireyin bir başkası üzerinde kesin hakimiyet kurması (aşağılama,acı çektirme,köleleştirme gibi) olayıdır; böylelikle bir başkasına tanrılık yapan birey kendisini güçlü hisseder. Mazohizm ise kendisini güçsüz ve önemsiz hisseden bireyin, bir başkasına mutlak teslimiyetiyle kendi varlığını, benliğini, bireyliğini reddetmesidir. Korktuğu bireyselliğinden kurtulur böylelikle kişi. Yani sadizm ve mazohizmin kaynağı aynıdır; sadece verilen tepkiler farklıdır; bir tanesi bir iktidar yanılsaması kurar, diğeri kendini reddeder. Bu film tanıtılırken kullanılmış "modern toplumlarda kadın cinselliğinin bastırılması" cümlesinin yanlış olduğunu, "modern toplumun bastırdığı cinselliğin sapkınlaşması" şeklinde bir cümlenin çok daha doğru olacağını düşünüyorum, bu mesajlar doğrultusunda. ***** Eve gelip internetten imdb yorumlarına baktığımda bir tanesi çok güldürdü beni."Amelie'yi beğendiyseniz bunuda çok seveceksiniz, sıcacık, sevimli, insanın içini açan bir film!" gibisinden birşeylerdi. Bir hafta arayla vizyona giren iki fransız filminin birbirinden bu kadar farklı olması bir şeyin işaretimi bilmiyorum; ama "Piyanist",tam anlamıyla "Anti-Amelie" diyebilirim. Birisi insanın içindeki iyiliğe,diğeri ise insanın içindeki karanlığa işaret ediyor. Birisi umut dolu ve samimi, diğeri karamsar ve mesafeli. Ama ortak yanları var; ikiside çok etkileyici. Son olarak şunu eklemek isterim; filmin hikayesi bir yana, bence en büyük erdemi Haneke'nin yönetimi. Renklerin, mizansenin kullanımı konusunda Kieslowski'yi, hikayesi ve burjuva toplumuna getirdiği eleştiriyle Bunuel'i, anlattığı hikayenin cüretkarlığı ve anlatımındaki cesareti, acı verici ve şiddet dolu görüntüleri çekerken ki mesafesi ve soğukkanlılığıyla Pasolini'yi hatırlatıyor insana Haneke. Uzun zamandan beri izlediğim en düşündürücü film.Cesaretiniz ve dirayetiniz varsa gidip görmelisiniz. Yok ise ya gitmeyin, ya da sinemadaki yaşlı amca gibi yarısında çıkmayın.
    Puan: 10
  • her zamanki gibi haneke...

    yazılanlardan da görüyorum ki Haneke onu seven seyircisine gene ihanet etmemiş ve germek konusunda elinden geleni ardına koymamış. bu adam bu işi nasıl bu kadar ustaca beceriyor anlayamıyorum yaa... aksiyon geriliminden boğulan, sıkılan, bayan herkese tavsiye ediyorum filmi. inanılmaz başarılı bir film bence. bu arada bir yanlış anlaşılma var sanıyorum yazılanlardan anladığım kadarıyla, film Amelie ile falan karşılaştırılıyor, haneke sapına kadar alman bir amcamız ve filmin fransız yapımı olması bence ikinci planda kalıyor. fransız sinemasından hiç hazzetmeyen biri olarak belirtmek istedim.
    Puan: 10
  • Görmeden olmaz

    İzlemeyen okumasin

    Öncelikle İsabelle Hupert'in oyunculuğu insanı büyülüyor, üstelik abartmadan, minik yüz kasılmaları ile, hatta arkadan görüntülerde bile anlatmak istediğini anlatıyor, buna kimsenin itirazı yok herhalde. Film sinir bozucu, evet.... ikinci yarıda daralmanın yaşanması kaçınılmaz, ancak bu filmi görmeden olamaz... Ben kadının sapkınlığından çok, öğrencisiyle olan ilişkisinden etkilendim. Cebine koyduğu bardakla elini yaralayıp, kızcağızın kendine benzemesini engelledi diye düşündüm. Çünkü kendi annesi gibi bir anne ile karşı karşıya olduğunu farketti (kaç annenin dili kızı için "çirkin, sadece yeteneği var" demeye cesaret eder ki)ve seyirciye acımasız gelen ama öğrencisi için pek hayırlı bir iş yaptı sanırım. Tam not vermiyeceğim ama çok da kesemem bu emekten ve oyunculuktan. Hepinize mutluluk ve sağlıklı ruhlar.....
    Puan: 8
  • Cam kırıkları..

    İzlemeyen okumasin

    Israrla götürdüğüm arkadaşlarımla stresli dakikalar yaşayıp çıkışta aman beee bisürü film arasından buna mı götürecektin demelerine rağmen şunu sölemek lazım, etkileyici... Kadın çok rahatsız edici şekilde uymuş rolüne, kabul etmek lazım, filmden sonraki birkaç gün her gördüğüm kadını ona benzettim... Kadının annesini öpmeye çalışma sahnesi beni koparttı yanlız bu nasıl bir hastalıktır!! Yalnız bişi dicem, cam kırıkları konusunu, öğrenisine iyilik etti, kendisi gibi olmasın diye fikri beni bayağı hayrete düşürdü doğrusu!!! Bravo arkadaşım!!! Başka bir yol bulamamış mı bunu anlatmak için?? Ayrıca, olay olur olmaz aşığına, "git onun koruyucu meleği ol" diyip olay yerinden uzaklaşması herşeyi açıklıyor. (kıskanççç şeyyy :)) Seyredilesi... ama rahatsız bi film!
    Puan: 6
  • gerici ve rahatsız edici bir film

    Piyanist, sıradışı konusu ve aldığı ödüllerle büyük gürültü kopararak vizyona girmişti. Ancak izlediğimde ne yazık ki beklentilerimin altında bir film olduğunu gördüm. Başrol oyuncuları gerçekten aldıkları ödülleri hakkedecek derecede iyi oynuyorlar. Yönetmen gerilimi yüksek tutmayı ve izleyiciyi rahatsız etmeyi başarmış. Ancak yine de hem görsel olarak hem de içerik olarak daha iyi olacağını umardım.
    Puan: 6
  • sessizlik sağırlaştırır...

    bence haneke gayet başarılı bir film yapmış...daha önce de funny games diye bir filmini seyretmiştim - ki gerilim açısından bu filmini kat be kat aşıyordu -şiddetin toplumsal eleştiriyle karıştırılmasıyla elde edilen seyirciyi paralize eden bir gerilimdi o filmdeki. oysa burada piyanisti oluşturan ailevi ve toplumsal koşulları açıkça ortaya koymuş yani bir neden-sonuç ilişkisi oluşturmuş..bir de kişilikler oldukça farklı yönleriyle birlikte ortaya konmuş. oyuncuların bundaki payı çok fazla tabii ben özellikle magimel'in oyunculuğunu beğendim diyorum ve bu filmi sizlere de tavsiye ediyorum
    Puan: 10
  • Ben bayıldım

    İzlemeyen okumasin

    Sanırım bayıldım. Damaged arkadaşımın affına sığınarak dirty kadar uzun olmasa da ben de filmi seyrettiğim günü annatiim biraz: Sinemayla ilgilenen bi şahsiyet olmasına rağmen bugüne kadar biz zuxxiseverlerden yorumlarını esirgemiş bi arkadaşımı aradım, "sinema?" dedim."Film?" dedi, "bumerang" dedim."Hade len!" dedi, "piyanist" dedim."Olur" dedi, "18:00" dedim, "olur" dedi. Gitmeden önce defalarca uyarılmama rağmen malum jilet sahnesinde gözlerimi kocaman açıp perdeye baktım.(Hemen belirteyim parmağına iğne battığında olduğu yere yığılan bir gencin yazısıdır bu.)Sonrasında bi baktım teyze piano başındaki öğrenciyi "Şubert bööle mi çalınır lan düdük?!" gibi cümlelerle azarlıyo.(Altyazıyı okuycak durumda diildim, mevcut fransızcamla annadıım budur.)Ve yine bi baktım ki üşüyorum ve terlemişim. Evet, sanırım bayılmıştım. Kafamı sola çevirdim, pek sevdiim arkadaşımın durumu benimkinden farklı diil.Sonradan filmi görmüş arkadaşlarla fikir alışverişinde bulunurken, bahsi geçen 1-2 sahneyi hatırlamadığımı da düşünüp o 60(yaklaşık) saniye boyunca alemlerden alemlere aktığıma karar verdim. Filmin geri kalanını yönetmenin (önceden herhangi bi filmini görmüşlüğüm yoktur) de istedii gibi gerilmiş vaziyette izledim. İçimden "cam kırıklarıyla neresini kesicek bu sefer, aha şimdi ısırcak herifi" dediim oldu. Filmden önce "Pizza Hut?" demiştim, "olur" demişti. Çıktıktan sonra "hala?" dedi, "tabi" dedim. Pizzamı yedim, kendime geldim. "Zuxxideki ilk 1'imi haketti, bravo doğrusu" dedim.(Kendime) Ama: Filmle yazım arasındaki 1 hafta boyunca düşündüm, taşındım, filmin, beğenen yorumseverzuxxiseverlerin belirttiği nedenlerden dolayı güzel (iyi) olduğunu, sadece tarzıma uygun olmayan bi sahnenin konsantrasyonumu ve fiziksel dengemi bozduğuna karar verdim.
    Puan: 8
  • tekrar ayni seyler

    piyanist insani strese sokan bir film, ama bu onun basarisiz oldugunu mu gosterir ? iste bu noktada tekrar ayni insan tipi, yani dusunmekten ve analiz etmekten yoksun kişilik ortaya cikiyor. filmin amaci insanin tuylerini diken diken etmek, bu yuzden mukemmel olaganustu bir film, gercekten su ana kadar gordugum en basarili filmlerden biri. daha fazla yorum yapmiyacagim, cunku soylenecek cok sey var. bence gidin ve filmi gorun. kim ne derse desin, beklenmedik seylerle karsilasin.
    Puan: 10
  • Haneke de Haneke...

    Haneke'yi gecenin köründe hadi film izleyelim diyerek bana tanıştıran -kabul görmek için deli rolü yapan fakat başaramayan- arkadaşımı bir kez daha saygıyla anmak istiyorum. Herkes ne işin var o herifle derken, biliyordum bişeyler kazanacağımı. Neys, Haneke nasıl bir adamdır be kardeşim? Huppert filan iyi oyuncudur ama ben derim ki Haneke oynatmasını biliyor. Bilinmeyen kod'da Binoche için aynı şeyi şöylemiştim. O da en iyi rolünü oynamıştı Haneke'nin filminde, Huppert da. Seçme sınavı sırasında Magimel'i dinlerken iki bakışla nasıl anlattı "beğenmemeye" çalıştığını hayret ettim. Sonra prova sırasında nerede olduğunu görmek için girdiği bin bir poz! Çok gerçek yakalıyor Haneke ve bunu aynen aktarmasını biliyor her nasılsa. Huppert'ın Magimel'e oral sex yaptığı sahnede Magimel'in oyunculuğu da şahaneydi. Cinsellik içeren sahneler acayip gerçekti. Sanki bi köşeden ciddi ciddi sevişen birilerini gözetliyor gibiydim. Jilet sahnesini gayet rahat izledim. Bu tür şeyleri neden bilmem soğukkanlı bir şekilde izleyebiliyorum. Esas ardından gelen kanın bacağından aktığı sahneydi içimi buruşturan. Adam buruşturuyor illa, öyle ya da böyle. Kadının yatakta annesini öpmeye başladığı sahnede ise ağlayacaktım nerdeyse. Çok üzüldüm ya... Bunun yanında cam kırıkları meselesi tamamen kızın önüne geçmek için yapılmış bir hareketti bence. Gerçi kız için fevkalade hayırlı oldu, yüzü güldü kızın, ferahladı. Hoşuma giden bir diğer ayrıntı ise tuvallette yaşananların ertesinde kadın'ın saçlarını toplamaktan vazgeçmesi ve makyaj yapması oldu. Anneden nefret ettim, nefret. Bencilce ve kendince sevmek diye ben buna derim işte. Çok iyi çizilmiş bir karakter. Sonu her zamanki gibi... Havada kaldık. Bin türlü açıklama getirdik, bi çoğu çok mantıklıydı. Neyse ya, gaza geldim destan oldu yine. Kısaca çocuk yanlış oynadı... Mektubu okuduğunda vereceği tepki her şeyi değiştirebilirdi ama o da herkes gibiydi. Satır aralarını okuyamadı. Yordu ama tatlı bir yorgunluk oldu.
    Puan: 9
  • Tam bir Haneke filmi

    Yeni filmlerini her zaman merakla beklediğim bir yönetmen Haneke. Piyanist de tam anlamıyla bir Haneke filmi. Yalın, etkileyici, sarsıcı, düşündürücü ve rahatsız edici. Anlatım tarzı o kadar yalın ve gerçekçi ki özellikle o uzun sahnelerde karakterlerle birlikte filmi yaşadığımı hissediyorum. Müthiş etkilendim. En dramatik sahnelerde gülmeye başlayan arka koltuktaki çifte rağmen...
    Puan: 10
  • sapık

    çevrenizde bulunan onlarca insandan biri... herkesin içinde yokmudur sapık duygular?.. düşüncelere dalacağınız mukemmel bir film...
    Puan: 9
  • dört grup...

    Filme giden dört grup olduğunu farkettim.Yalnız gelen abazalar, o soğukta "ulan hangi film olsa izlerim, olmazsa da iki saat kestiririm" diyen kıçı donmuşlar, sevgilimiz belki filmi izler de azıcık gaza gelir diye düşünen çiftler ve elbette sanat! aşıkları...Bilin bakalım ben hangi gruptaydım?
    Puan: 7
  • Hönk oldum yane

    Hala emin değilim biletimin değerinde bişeyler izleyip izlemediğime. Belki de bu ilk kez bir fransız yapımı film izlememden ötürüdür. Görmekte fayda olduğunu düşündüğüm bir film. Kadının umursamaz tavırları ve adama yaptığı tuvalet işkencesi en beğendiğim sahneydi. + bu filmde son sahneyi çekerken sıkılmış olmalılar çünkü kestirip atılmış.
    Puan: 6
  • çok etkileyici

    oldukça etkileyici bir film.gorsel efektler kullanmadan sizi içine alabilen bir filmdir.filmin sonu ise en etkileyici bölüm,herkes anlasın diye öz yapılmış,mukkemmel son.
    Puan: 7
  • ve Haneke dedi ki...

    Michael Haneke gene istediğini elde etti sanırım... Filmi beğenen de, beğenmeyen de aynı ölçüde gerilerek çıktı salondan (tabii antraktta kaçmadılarsa ;)) Başroldeki oyuncuların performansları da olaya ayrı bir tat kattı doğrusu. Bir de filmin sonu: Peter Greenaway ile birlikte seyirci ile bu kadar güzel dalga geçen ikinci bir yönetmen daha tanımıyorum... Tabii söylemeye gerek yok, bu tür filmlerden kolay etkileniyorsanız, ileriki psikolojik ve cinsel hayatınız açısından gitmemenizi öneririm ;)
    Puan: 8