Hayırlısı neyse o olsun
Film vizyona gircek mi girmiycek mi tam bilmiyorum şu anda. Ama girse de girmese de bi yolu bulunup kesinlikle görülmeli. Bu filmi beğenmemek kesinlikle beğenmekten çok daha kolay, o yüzden ilk izleyişte sevmediyseniz mutlaka bi şans daha vermelisiniz. Zira, kolay yutulur bir lokma olmadığı gibi sizi ham yapıp mideye indirebilecek bi film var karşımızda. (Hafiften Nick Cave tadında, sabır istiyo biraz).
Pi yi seyredenler için bi sürü şey çok tanıdık gelcektir bu filmde. Kendi tarzını sağlam temellere oturtmus Aronofsky. Kendi adıyla anılacak "ritüel" leri olmus. Kendi adıma, bunlardan bi kısmının film sırasında beni bi miktar rahatsız ettiğini söylemeliyim. Hani çok sevdiğiniz bi grup bi önceki albümlerine çok benzeyen bi albüm daha yapar, albüm güzeldir, ama bi öncekinin yerini asla tutmaz ya. (Anlayan anlamıştır umarım). Böyle bi etki bıraktı bende bi çok sahne. Bişeyler yutma, enjekte etme sahnelerini geçtim hadi, karakterlerin kriz anlarında kameranın tavrı ve duyduğumuz cızırtı, karaktere sabitlenen kamera,.. bunlardan bikaçı. Sevmedim değil, ama bi kıymık gibi saplandı kaldı seyir zevkimin orta yerine. Sonradan alıştım tekrar, bazı şeyler iki filmde de bire aynı şekilde kullanılmış olsalar da "olayları farklı filmlerin abi" dedim, daha bi sevdim. Pi'yi görmediyseniz bu konuda benden daha şanslısınız. Ekranin ortadan ikiye bölünmesi de beni çok cezbetmese de enterasan olmuş (Lotus Esprit'i hatirladim ben).
Yazdıkça yazasım geliyo ama yine de konu hakkında fazla çene çalmıycam. Zamanı gelince Jixus kardeş yazar ana sayfaya nası olsa. Kısaca ifade edersek olayımız "düşüş", "kaybediş", "dibe vuruş" tur. Konunun işlenişi de bi çokları için gayet "rahatsız edici" olsa da, cesur ve acımasız tarzı bana gayet güzel uymuş, memnun etmiştir. Filmi dedem seyredip te gelip buraya yazsaydı, zuxxi alemi ilk "Allah sonumuzu hayır eylesin" yaklaşımına kavuşurdu, kavuşmadı.
Exorcist'teki zavalli anne kesinlikle filmin yıldızı. Jennifer Connely'yi Dark City'de de acaip beğenmiştim, burda daha bi beğendim. Yalnız Marion'un (Mary Ann diye anlamiştim ben, bi baktim ki diilmiş) şu iskelemsi yerde uzakta, ayakta durduğu sahne Dark City'deki iskele sahnesine çok benzemiyo muydu? Hatta aynıydı nerdeyse. Oyuncularda aynı olunca.. ilginç geldi bana. Öyleydi hakkaten.
Başka bi nokta da şudur ki, uzun zamandir müziklerin bu kadar iyi kullanıldığı bi film seyrettiğimi hatırlamıyorum. Filmin sert geçişlerine uyum sağlayan ataklar, piskopat ritmler vs. vs. Özellikle dark-ambient vb. türleri sevenleri uçuracak cinsten. Massive Attack tarzı hasta ritmler üzerine giydirilmiş melodileri sevenlere de uygundur (ben kefilim). Hele ara ara kemanlar "cızzz" diye girmiyolar mı, öpülesi hakkaten.
Vallaa ne diyim? "Gavur yapıyo arkadaş" diyim en iyisi. Yahut şöyle de diyebilirim: Issız bi adaya düşsem yanıma alacağım ilk üç filmden değil, ama ilk 20 filmden biri olurdu. Üç kelime ile açıklamam gerekseydi: Seyrettikçe seyredesim geliyo. Gökten üç elma ... (yeter lan). Yazinin sonuna kadar fikrimi değiştirmezzem 10 vericem. Yorum yazan ilk kişi olmanın sorumluluğu altında heyecandan titreyerek basıyorum "gönder" tuşuna. Hihahahaha, evet, evet çok güzel olcak, insanlar açtığım yolda ilerleyecek. Keşke kırmızı elbisemi giyseydim bu an için. (ii de erkeim ben ne gezer bende kırmızı elbise). czzzzzz.
Puan: 9