zuxxi.com//sinema|geyiks

Affedilmeyen

Hayri Hiçler ve Bülent Karpat

Bülen Karpat'ın İstanbulspor'un bir lig maçında attığı üçüncü golün ardından "ve işte üçüncü golümüz sayın seyircileerh" diye haykırdığı da rivayet edilir.
  • X-Men - X-Men

    IYI

    Bekledigimden daha iyi bir filmdi kesinlikle. Klasik çizgi roman uyarlamalari gibi kalitesiz degildi. Ah bir de daha uzun ve doyurucu olsaydi....
    Puan: 8
  • Oyun - The Game

    Her seyi olan bir adama ne verilir?

    İzlemeyen okumasin

    Filmi izledikten sonra insani "yuh artik be hersey de nasil ama cuk oturdu, bu kadari da olmaz ki kardesim, hiç mi terslik çikmaz bu oyunu hazirlayanlarin planlarinda" diye düsünmeye sevketse de gayet zekice düsünülmüs ve çok sürükleyici bir filmdir kendileri. Yönetmeninden de bellidir zaten nasıl bi şey olduğu...
    Puan: 8
  • Duruşma - Duruşma

    koskoca iki yil be, insaf !!!

    İzlemeyen okumasin

    Genel olarak eglendiriciydi. Ama iki yil boyunca da malum aktivitenin gerçeklestirilememis olmasi garip dogrusu. Çok basarili bir konusu olmamasina ve senaryonun da bana biraz bastan savma gibi gelmesine ragmen, basrol oyunculari(özellikle Zafer Algöz) iyi is çikarmis.
    Puan: 4
  • Kapışma - Snatch

    Güzel olmus ellerine saglik

    Sadece Bradd Pitt var diye gittigim bir filmi bu kadar begenecegimi hiç düsünmezdim dogrusu. Tiplemeler basarili, espriler güzeldi. Konu da ilk baslarda kafami bayagi karistirdi, ama Allahtan toparladik sonra. Bi de bunu izledikten sonra Guy Ritchie abimizin ilk filmini kaçirdigima yanmamak mümkün mü? Degil tabi ki...
    Puan: 8
  • Dövüş Kulübü - Fight Club

    Bu mudur yani?!

    Yok tüketici toplummus, yok dövüs kulübüymüs, yok dövüserek rahatliyorlatmis da bilmem ne. Bu ne allah askina simdi? Bu mudur yani, bu mudur iyi film? Evet budur...
    Puan: 10
  • Askerin Zaferi - Glory

    çok güzel olmus çoook...

    Sinemaya bakis açimin yeni yeni degistigi siralarda televizyonda izleyip kendisine hayran kaldigim bu yapit, bana Morgan Freeman, Denzel Washington gibi saygideger abilerimizi tanitmakla kalmayip duygulandirmis, aglatmistir da beni. Çok iyi islemisler konuyu be. Helal olsun emegi geçen herkese.
    Puan: 8
  • Kaplan ve Ejderha - Wo hu zang long

    . . .

    Filmin ününü duyup da gitmemek olmazdı tabi ki. Biz de ne yapalım, toplandık tüm arkadaşlarla, sinemada yerimizi aldık. Çok iyi etmişiz valla. Film başlar başlamaz beni etkisi altına aldı. Hani bazı filmler vardır tamamı boyunca bir karesinde bile sıkılmadan izlediğiniz. İşte bu da öyleydi bana göre. Çok tartışılan uçma sahnelerine gelince: filmin fantastik bir yapıt olması, sadece Wudan eğitimi almış olanların bu hareketleri yapabilmesi ve filmin genel atmosferi nedeniyle hiç yadırgamadım. Aynen Matrix'te, sanal dünyada meydana geldiğini kabul ettiğim figürleri yadırgamadığım gibi. Bu arada (herkes bundan bahsetmiş zaten ama) sinema salonunda filmi izleme esnasında resmen kahkaha atan arkadaşlara da bir şeyler söylemek istiyorum. Filmi beğenen biri olarak filmle bu şekilde dalga geçmelerine bozulmam bir yana, yaptıkları terbiyesizliğe, insanları rahatsız etmelerine kızdım yahu. Neyse, Görselliği ile olsun, müziği ile olsun, muhteşem dövüş kareografileri ile olsun gerçekten harika bir film idi. sinemafanatik.com'da yılın en bütün filmlerinden biri demişlerdi bunun için. Bence de öyle.
    Puan: 9
  • Nerdesin Be Birader? - O Brother, Where Art Thou

    Eh işte

    Oyunculuk ve görüntü yönetimi çok başarılıydı. Başta George Clooney olmak üzere neredeyse tüm oyunculara hayran kaldım; sinema perdesinde en çok hoşuma giden renk olan sarı ve tonlarının güzel kullanımını çok beğendim. Ama gerek müzikallleri pek sevmememin etkisi, gerek konunun beni sarmayışı işin içine girince film hakkındaki görüşüm şu şekilde oluştu: Eh işte.
    Puan: 5
  • Aşk Zamanı - Hua Yang Nian Hua

    Hayal kırıklığı

    Mademki herkes bu filmden bahsediyordu, mademki bu kadar beğenmişti herkes; gidip ben de göreyim, beğeneyim, duygulanayım dedim. Nithekim gittim de.... Ama ne yazık ki planladıklarımın hiç birini yapamadım. Tamam, filmin bazı kısımlarında -oyuncuların büyük katkısıyla- dokunaklı, etkileyici sahneler izledik. Ama ne bileyim çok yavan, çok basit geldi bana film.
    Puan: 4
  • Kod Adı Kılıçbalığı - Swordfish

    İyi aksiyon

    Sıradan bir aksiyon filmi gibi görünse de başta, bana göre onlardan biraz daha iyi bir film bu. Oyuncular çok çok başarılı değil belki ama sonuçta hepsi üzerlerine düşeni yapmışlar ve etkileyici/karizmatik karakterler çıkmış ortaya. Aksiyon sahnelerinin başarısı(gerçi bazı yerlerde "ulan amma da adi olmuş burası" demedim değil) ve müziğin güzel kullanımı da filmin diğer artıları. Bi de hacker abimizin yaptıklarını izledikçe bayağı gaza geldim be. Azmedip, varımı yoğumu ortaya koyup, hacker olmak için çalışasım geldi benim de valla. Neyse... Sonuç olarak; iyi yönetilmiş, müziğin güzel kullanıldığı, hareketli bir film seyretmek istiyorsanız ve "Amerika'ya bir kez vurana, biz on tane sallarız" mesajına çok fazla kafayı takmayıp gülüp geçecekseniz, hacker'ın yaptıklarına "oha be, olmaz böyle şey kardeşim, amma da sallamışlar ha" demeyecekseniz muhtemelen beğenirsiniz. Gidip görün derim ben efenim....
    Puan: 7
  • Yapay Zeka - A.I. Artificial Intelligence

    ...

    Duydum ki film bir Stanley Kubrick projesi imiş ama ömrü yetmemiş çekmeye, hiç bir filmini seyretmemiş olduğum halde hakkında bolca duyduğum methiyelerden olsa gerek gittim. Hem ne de olsa Steven abimiz yönetmişti filmi ve severiz kendisinin bilimkurgu/ fantezi filmlerini. Ama açıkçası tam olarak beklediğim gibi değildi. Fantastik öğeler umduğum kadar çok değildi ve bazı yerlerde de basitleşmişti film. Mesela et fuarı fikri ve bunun anlatılış tarzı çok abartılı idi kanımca. Olayların gelişimi de kimi yerlerde "haydaa, nasıl oldu da oldu bu iş şimdi" dedirtiyor insana. Bununla birlikte, Pinokyo masalından yola çıkılarak anlatılan öykü, Haley Joel Osment ile Jude Law'ın oyunu ve sevgi konsunda verdiği mesaj(hümmeli diye tanınan arkadaşa tamamen katılıyorum bu konuda) hoşuma gitti. Yer yer duygulandım. Bence bu filmi beğenen çok kişi olacaktır ama bir o kadar da sevmeyen çıkacaktır izleyiciler arasından. Ben beğenenlerden olduğumu belirtiyor ve tavsiye ediyorum... İzleyiniz...
    Puan: 7
  • Dar Alanda Kısa Paslaşmalar - Dar Alanda Kısa Paslaşmalar

    Pas versene olm! ( ulen başlık bulamadık, saçmaladık gene)

    Daha jenerik başlarken "hah" demiş ve güzel bir film izleyeceğimi düşünmüştüm. Çamurlar içindeki mücadele hoşuma gitmişti. Genel olarak da fena sayılmazdı zaten. İyi bir yönetim, sıcacık (yav ben aslında pek kullanmam bu ifadeyi, ama neyse..) bir hikaye, ve Erkan Can'dan muhteşem bir oyun. Filmin iyi yanları dendiğinde aklıma ilk gelenler bunlar. Ama ne yazık ki kötü yanları da çok gözüme çarptı ve "aman be abicim, biraz daha özen gösterseymişsiniz keşke beyav" demekten kendimi alamadım. Mesela, karakter çalışması başarısız gibi geldi bana. Hırslı, saçları geriye taranmış, karizmatik, genç başkan; Fatih Terim özentisi antrenör; bıçkın ama hala anne babasıyla aynı evde oturan adam... Bir de şu nokta var ki, bunun Türk Sinemasının önemli bir sorunu olduğunu düşünüyorum. Nedense Türk filmlerinde kovalamacadan, takipten tutun da çatışmaya kadar, hareketli sahnelerin çekiminde inandırıcılık oranı çok düşük. Tabi güzel örnekler de vardır elbet ama ne yazık ki genelde durum böyle. Bana öyle geliyor ki bu, sinema işine yeterince profesyonelce yaklaşılmamasının bir sonucu . "Yav, alt tarafı bi film nasıl olsa, ne uğraşçaz, yoracaz kendimizi bu kadar.." diye mi düşünüyolardır nedir? Nithekim, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'da da futbol maçlarını izlediğimiz sahneler gerçekten çok başarısız. Hayatında kaza ile bile olsa herhangi bir futbol maçı izlemiş olan bir kişinin dahi "hadi lan böyle futbol mu olur" diyeceği cinsten olmuş bence. Yani diyorum ki bu hususlara biraz daha dikkat edilmiş olsa, çok daha iyi olabilirmiş. Netice itibariyle bu filme kötü demeye elvermez yüreğim, ama ne yazık ki iyi demeye de elvermez.
    Puan: 5
  • Vizontele - Vizontele

    Yav abicim, tamam da vizontelenin yakınla uzakla bi alıp veremediği yok ki!

    İzlemeyen okumasin

    Bence film güzel. Sinemaya önyargıyla gittiğimi, hatta arkadaşlar tarafından neredeyse zorla götürüldüğümü düşününce tabi filmi beğenmiş olmam gayet hoş. Ama beğenmediğim yanları yok anlamına da gelmiyor bu . Şöyle başlayayım : Filmin konusunu gazetelerde falan okumuş olan arkadaşlar bilirler, bu tip yazılarda uzağı yakın edeceği umulan vizontelenin ne yazık ki yakını uzak etmesinden bahsediliyor devamlı. Tabi bu yazıları okuyan ben de, bunu konu edinen, ne bilem, belki de televizyon yüzünden birbirimizden ne kadar uzaklaştığımızı gösteren bir film izlemeyi ummuştum. Elbette komedi unsurları (hem de bolca) olacağı da belliydi, lakin biraz da bu konuya değinirler herhal dediydim kendi kendime. Ama öyle mi idi? Hayır... Şu an "Vizontele" denince benim aklıma düpedüz bir "komedi" filmi geliyor. Televizyonun toplumumuz üzerindeki etkisini anlatan eleştirel bir yapıt değil. Aynen birçok sinemaseverin düşündüğü gibi... Filmin konusu yokmuş gibi sanki. Arka arkaya gelen skeçler halinde sürüp gidiyor... Bu bağlamda(yani filmin vermek istediği mesaj) düşündüğümde; benim görüşüme göre Vizontele, hedeflediklerini bırakın vurmayı, onların yanından bile geçememiş bir filmdir. Fakat, bunun dışında filmin beni sıkan bir tarafı olmadı (uçan kameranın kullanımı dışında). İyi oyuncular, güzel espriler, güzel görüntüler falan. Yani beğendim diyorum gönül rahatlığıyla. Hatta Türk sineması adına umut verici bir eser diyeyim, tam olsun...
    Puan: 6
  • Kadınlar Ne İster? - What Women Want

    Aman beah!

    İlginç, hakkında çok şey anlatılabilecek bir konuyu 126 dakika boyunca -ki çok daha uzunmuş gibi geldi bana- evirip çevirip; bu süre boyunca kayda değer bir şey yapamamış, komedi türüne mensup bulunduğu rivayetine rağmen beni aşırı derecede sıkmış, başarısız bir yapıttır gözümde...
    Puan: 4
  • Olağan Şüpheliler - The Usual Suspects

    Of ki ne of !

    Hani her insanın yaşadığı kötü günler vardır ya. Affedilmeyen de bu tip günler geçirmektedir şu aralar. Aslına bakarsanız Affedilmeyen'in kötü, tatsız kabul ettiği ve birazdan bahsedilecek şeylerin çoğu normal insanların pek de sallamayacağı, kafalarına takmayacakları şeylerdir, amma kahramanımız biraz pimpiriklidir işte. Üniversitede okumaktadır kendisi (zor bir bölümde hem de ) ve şu günlerde derslerle başı biraz derttedir. Okulun ilk yılında iyi olan dersleri her zaman aynı derecede iyi olacak sanmış ve ne de güzel hayaller kurmuştur halbuki zamanında... Ne yazık ki kurduğu tüm hayallerin sonu gelmiştir okulun ikinci yılı ile beraber. Ödevler, quizler üst üste gelir ve bunlarda başarısız olması da cabasıdır. Bir zamanlar "hiç bir zaman planladığım kadar çalışmadığım halde ne kadar da iyi notlar alıyom, çok zekiyim galiba beyav hebele hübele" diye geyik yapan Affedilmeyen gitmiş, onun yerine "ulan o kadar da çalışıyom halbuki, niye yapamıyom şunları bi türlü" diyen yeni biri gelmiştir artık. Hayır aslında derdi sadece not olan biri de değildir, asıl amacı gelecekte sahip olacağı meslek ile ilgili iyi bir eğitim almaktır, ama ne yapsın canı sıkılır bu işlere. Neyse, Son olarak, üç gün içinde bir vizeye hazırlanmak ve üç adet ödev hazırlamak zorunda kalınca, üstüne üstlük bir de, daha önceki bir takım sınavlardan düşük notlar aldığını öğrenince çıldırır iyice. O anda kullanmakta olduğu bilgisayarın mouse'ını kablosundan tutup sallayarak monitöre çarpası gelir, "Aman Yarabbi, delirecem bu gidişle" diye sayıklamaya başlar falan (Aslında inkar eder devamlı ama, bu kadar gergin olmasında, okul dolayısıyla evden ayrı olmasının ve ev hasreti çekmesinin de büyük payı vardır. Ana kuzusudur ne de olsa...). Tüm bunlar olup biterken "bari zuxxi'ye bi göz atayım da moralim düzelsin acıcık" düşüncesiyle zuxxi'ye girer.. Ama o da ne? Günün filmi köşesindeki yapıtı görünce, biraz önce düşündüklerinin neredeyse tümünü unutur bizimki. Ertesi gün sınavı olmasına ve çalışması gerekmesine rağmen "iyi yaw, akşama seyrederiz bu filmi" der mutluluğunu yanındaki arkadaşı ile paylaşırken... Fakat sevinci uzun sürmeyecek, filmin neredeyse gece yarısı gösterileceğini az sonra fark edecek, " yav olur mu ama ya, bu film de bu saate konur mu" türünden laflar söyleyecek, filmden önceki programların neler olduğunu öğrenince zuxxi'de bir yerlerde okuyup çok beğendiği "talep olmazsa arz da olmaz" görüşü desteğinde bu durumu acımasızca eleştirecek, gecenin ilerleyen vakitlerinde ertesi gün teslim etmesi gereken iki ödevi yapmaya uğraşacak, yine ertesi gün gireceği mukavemet sınavı için son tekrarı yapacak, ve yatarken de "olsun be böylesi daha iyi oldu, filmi seyretseydim ders çalışamazdım; hem ne güzel de erken yatıyorum işte" diyerek kendini avutacaktır.
    Puan: 9
  • Yeşil Yol - The Green Mile

    Çok güzel

    İzlemeyen okumasin

    Şimdi film çok güzel, falan filan. Bunlardan yeteri kadar bahsetmiş zaten diğer arkadaşlar. Bunların üstüne çok fazla konuşmayacağım. Değineceğim nokta şudur ki: Filmin genelini düşündüğümüzde aynı şeyi söyleyemem belki ama, parça parça ele alırsak bu yapıtı; diyebilirim ki hayatım boyunca izlediğim filmler içinde beni en çok etkileyen sahneleri içinde barındıran eserdir kendisi. İnfaz sahneleri, Percy'nin Mr. Jingles'i ezdiği sahne ve daha niceleri... Helal olsun, daha ne diyeyim...
    Puan: 9
  • Yazgı - Yazgı

    Yazgı

    Zeki Demirkubuz'un daha önceki filmlerini seyretmemiş, ama hakkında çok şey duymuştum. Baktım Yazgı da ilginç bir filme benziyor, kalkıp gideyim dedim... Gerçekten çok başarılı bir çalışma olmuş. Oyuncuların hepsi çok iyi, ama bence asıl yıldız yönetmen... Ele aldığı ilginç konuyu aktarırken kamerasını çok iyi kullanmış (bu arada kameranın nesneler üzerinde çok fazla dolaşmasını ve yavaş anlatımı beğenmeyebilir bazı kişiler, bu uyarıyı da yapmak lazım) ve bunu yaparken çok enteresan (artık mistik mi desem, yok öyle demesem boşver..) bir hava katmış filmine. Şahsen yönetmenin tarzı benim çok hoşuma gitti ve bundan sonraki filmlerini kaçırmamakta yarar görüyorum kendi adıma. Şimdi ben Türk Sineması hakkında düşünürüm uzun süredir. Hatta kendi kendime tartışırım falan bu konu üzerinde (yuh artık demeyiniz , gerçekten öyle). Bu konuda bana göre en çok kullanılan ifade olanakların yetersizliği ile ilgili olanıdır. Tamam, elindeki pek de yeterli olmayan imkanlarla gidip de bir Matrix çekemezsen bu geçerli bir mazerettir. Ama bir yönetmen filminde tutup da oyunculuk namına hiç bir yeteneği olmayan mankenleri, populer insanları oynatırsa (mankenden oyuncu olmaz diye düşünmüyorum aslında, ama yer aldığı projelerde oyuncu olamayacağını çoktan kanıtlamış kişilerin de "işte sinemada da kanıtladım kendimi" diye ortada dolaşması rahatsız ediyor beni), filminde klişe olmuş kavramları hiç çekinmeden kullanırsa; veya bir aktör oynadığı karakteri iyi canlandırmak için hiç bir çaba sarfetmeyip, karşımıza her zaman görmeye alıştığımız haliyle çıkıp seyirciye "oeehh" çektirtirse; bir etek giyme sahnesi bile bu kadar büyütülürse ortaya çıkan içler acısı tabloyu ört bas etmek için "olanaklar yetersiz" bahanesi kullanılamaz, kullanılmamalıdır da zaten... Ama işte Zeki Demirkubuz, bu basitliklerin hiçbirini yapmıyor ve doğru düzgün oluşturulmuş karakterler içeren, iyi oyunculuk eseri, izleyiciyi düşünmeye zorlayan gerçekten kaliteli bir Türk filmi koyuyor önümüze. Ama ödülü (!), filmin daha ilk haftasında sadece dört tane sinemada gösterime girmesi oluyor ne yazık ki. Neyse, çok uzattım sanırım... Bana daha laf düşmez, izleyin demekten başka...
    Puan: 8
  • Amerikan Pastası 2 - American Pie 2

    Bu veletlerin de akılları fikirleri uçkurlarında beyav !

    Halbuki üniversitedeki ilk yıllarının ardından düzelirler diye düşünmüştüm. Tam tersi olmuş, biraz daha yükselmiş ateşleri. Neyse, onları bırakıp biraz da film hakkında konuşayım ben: Görüldüğü üzere yapımcılar, ilk filmin üzerinde birazcık oynayarak ikinci filmi sürmüşler piyasaya. Aslında ilki gibi komik, güzel olsaydı "oh ne iyi" diyerekten sevinirdim bu olaya ama bu bölüm ilkini taklit etmekten ileri gidememiş bence. Aradan geçen zaman dışında hiç bir fark yok gibi. Araya yine çok komik espriler, absürd olaylar eklenmiş tabi. Ama yeri gelmiş bunda bile işin kolayına kaçılmış. Stifler'ın başına gelenlerde olduğu gibi. Bir de ilk bölümdeki kadroyu tamamiyle koruma yoluna gitmişler. İyi de etmişler, ama bu sefer de bazı karakterlerin fonksiyonsuzca ortada dolanmasının önüne geçilememiş. Hani gönül isterdi ki Heather, Jessica falan biraz daha aktif olsaydı bu bölümde de. Sonuçta sıkıcı demek haksızlık olur filme, ama benim gibi ilk filmden dolayı beklentileri yüksek olanlar için ufak çaplı bir hayal kırıklığı olduğu aşikar..
    Puan: 6
  • Frekans - Frequency

    Ben de bi akı kapasitörü yapıp zaman gezgini mi olsam acep?

    Şimdi evvela şunu açıkça belirteyim: Ben hakikaten çok seviyorum şu zamanda yolculuğu konu edinen filmleri. Otuz küsür kez seyretmiş olduğum halde bıkmadığım ve hala en sevdiğim filmler sıralamasında ilk sırada bulunan "Geleceğe Dönüş" serisinden tutun da "Bugün Aslında Dündü" 'ye kadar şu ana kadar izlemiş olduğum zaman yolculuğu temalı filmlerinin neredeyse tümü sevdirmiştir kendini bana. Hal böyle olunca gösterime girdiği günlerde Frekans ta hemen izlenmesi gereken filmler listemde yerini almıştı. Gerçi benim umduğum gibi değildi tam olarak, ama bu konuyu başka bir yönden ele alışı ve bunu yaparken de "olm ben olcaktım bunların yerinde neler yapmazdım bea" gibi geyiklere yol açışı güzeldi. Baba-oğulu oynayan ikilinin iyi oyunculuklarıyla (hele Denis Quaid.. Zaten çok sevdiğim bi abidir, bu filmdeki baba rolüne de çok iyi oturmuş bence. Kendi babamı hatırlattı bana valla...)ve özellikle de sonlarına doğru iyice ilginçleşen ve insanı kendine bağlayan sürükleyici hikayesiyle, izlediğim günün üzerinden bir buçuk yıl geçmiş olmasına karşın hala hatırıma geldikçe "vay anasını bea, ne güzel filmdi ama, şimdi olsa da izlesek" diye düşünmemi sağlayan gayet hoş bir filmdir Frekans. Artık sinemada izleme fırsatı yok tabi ki, ama televizyonda rastlarsanız veya herhangi bir şekilde izleme şansı geçerse elinize, kaçırmayın derim...
    Puan: 8
  • Cesur Yürek - Braveheart

    Of ki ne of! (2)

    Ulan bu ne biçim iştir? Yine ertesi güne mukavemet sınavı, yine akşama misler gibi bir film. Anlamadım gitti yaw. Ama yok abicim, bu sefer hiç kaçmaz. Yemişim mukavemeti de, Castigliano'yu da, Bredd Kanunu'nu da. Seyrederim akşama ben bu filmi...
    Puan: 8