zuxxi.com//sinema|geyiks

ARBALEST

Hikaye Bunlar

Ölümcül Rekabet

Ben Lise 3'teydim o zamanlar. Acıbadem-Kadıköy dolmuşuna binmiş, hareket etmek için son bir kişiyi beklerken bi şahıs dolmuşa biner gibi yapıp, sonra hemen önümüzde müşteri toplayan, ve bu konuda dolmuştan kesinlikle çok daha başarılı olan minibüse yöneldi. O güzergah üzerinde oturanlar dolmuşçularla minibüsçülerin nasıl birbirlerine kıl gittiklerini hatırlayacaklardır. Her neyse, bizim eleman minibüse yetişemeden minibüs gazladı gitti, adam dolmuşa binmeye niyetlendiğinde de şöförle aralarında aynen şöyle bi diyalog geçti: Şöför: Hayır kardeşim doldu. Yolcu: Ama bi kişilik yer var! Şöför: Sen git minibüse bin, şerefsiz! Sonuç: Yolcu dumur, ben iptal.

Hikaye Bunlar

The Kıro for Africa

Kız arkadaşımla Fenerbahçe Piramit'in önünde otobüs bekliyor idik. O esnada, muhtemelen bi yerden "altınızda araba, arabanın teybinde de yabancı bi müzik olursa sizi kimse tutamaz, hatunun biri gider biri gelir" diye tiyo almış iki güzel insan, Doğan görünümlü Şahin'leri ile önümüzden geçtiler. Peki neydi bu arabada çalan ve bu şahısların Fenerbahçe Piramit'in önünden hatun kaldırmasına vesile olacak yabancı şarkı? Sizi daha fazla merakta bırakmadan açıklıyorum: WE ARE THE WORLD, WE ARE THE CHILDREN!!!!! Gencinden yaşlısına, sıhhatlisinden felçlisine kadar herkes kıçıyla güldü heriflere. Sonra bi daha uğradılar mı oraya bilemem.

Tsubasa

Tsubasa, okyanusun öteki tarafında kalmış olan Japonların okyanusun öte yanında olup biten herşeyi ne kadar popolarından yorumladıklarının bir ispatıydı. Basit bir futbol maçını en harbisinden 22 ninjanın kapışmasına çeviren Japon animatörler üç kuruşluk çizgi film ve futbol zevkimizin içine ederlerdi. Filmin kahramanı rövaşataya çıkarken fon kararır, japon çizgi filmlerindeki klasik "esas oğlanın şahlanışı" efekti olan "dışiyaaaa" gibi bi ses çıkar ve Tsubasa fonda çakan şimşekler eşliğinde havada 5 takla attıktan sonra insafa gelerek röveşatasını yapardı. Çocuk yaşımda "ha siktir lan böle futbol mu olur" demiş ve 1-2 bölümden sonra seyretmemiştim o kepazeliği...

Erovizyon

"Bana bana (olur mu) bana bana (olur mu) bana bunu bana bunu bana bana yapamazsın ay ay ay ay". Hatırlamak bile istemiyorum. Timur Selçuk hızlı çaldıracam diye içine etmişti, zaten yeterince patetik olan şarkının.

Komedi Dans Üçlüsü

O film, "ALLAK BULLAK SHOW" adında üç kasetlik bir şaheserdir ve insanların embesillik sınırlarını test etmesi açısından modern psikolojide ayrı bir yeri vardır. Sizi haddinizi bilmeye davet ediyorum.

Defter Tamamlamaca

Bu "Defter Tamamlamaca" fenomeni ile ilgili ibret unsuru bir anım var. Biz ilkokulda iken He-Man'in defterleri çıkmıştı ve bunu tamamlayana evliya gözü ile bakılırdı. Defterin orta formasında da character showcase falan gibi bi yer vardı. Bizim okulda Faruk adında bi çocuk, tüm defteri tamamlamış ama sadece o iki sayfadaki minik bi Orko resmi kusur kalmıştı. Bi defasında bana o boş resmi gösterip "bütün defteri tamamladım ama bi tek bu ibne Orko kaldı" demişti. Çocuğun yüzündeki umutsuzluğu ve hayal kırıklığını o yaşımda görebilmiştim. Daha sonra da bi baltaya sap olamadı zaten. Bugün bile o eksik kalan Orko'yu hatırladıkça kalayı bastığına eminim.

Cin Ali

"Top Ali" kadar iğrenç olmamakla birlikte, Giresun patentli bir fındık ezmesinin markasının "Yoğun Ali" olduğunu biliyor muydunuz? Hele hele "Yoğun Ali" karakterinin tıfıl bir oğlan çocuğu ile woodywoodpecker kırması embesil bir yaratık olduğunu? Pazarlama mantığı bu kadar mı zayıf bu ülke insanının?

Bakkal Amca Bakkal Amca

O şarkının aslı "Bokkal Amca Bokkal Amca"dır. Şarkıyı dikkatli dinlerseniz bu gerçeğin siz de farkına varacaksınız.

Şahin

Şahin Kara Şimşek'e hiçbir zaman rakip olmadı, olamaz. Şahin'in sürücüsü, Maykıl'ın karizmasının altında sinek gibi ezilmeye mahkumdu her zaman. Ayrıca Maykıl Kitt ile konuşuyor, dertleşiyor, oynuyor, abaza muhabbeti bile yapıyordu. Eğer dizi Türkiye'de çekilmiş olsaydı muhtemelen altılıyı yatırmaya da gönderirdi Kitt'i. Şahin adlı ucubeyi ve onun şabalak sürücüsünü Michael ve ekürisi Kitt ile kıyaslama cüretini gösteren şuursuz insanları buradan kınıyorum.

Gece Cimnastiği

Kameranın popoda mı göğüste mi olduunu ancak kamera zoom out yaptıktan sonra anlayabilirdim. Sonra sıkıldım aptal yerine konmaktan. Bıraktım.

Shell Rotella 20-50

"Shell Rotella 20-50" diye bağıran kamyon şöförlerinin kesinlikle üstün bir nota ve armoni bilgisi olduğunu düşünürdüm. Kilise korosu dahi bu kadar ahenkle söyleyemezdi bu partisyonu. Şimdi milli maçlardan önce İstiklal Marşı'nın okunması esnasında yaşanan, eski açığın "Korkmaaa..." derken yeni açığın "Çatmaaa..." dediği senkronizasyon fiyaskolarını görüyorum da; o çilekeş Rotella'cı şöförleri tek tek bulup alınlarından öpesim, ölenlerin mezarlarını ziyaret edesim geliyor.

Emanuelle

Bu uzaylı dizide, dünyalıları tanımak isteyen bir gemi dolusu güzel, yakışıklı ama bir o kadar da angut uzaylının maceraları anlatılıyordu. Esas oğlan geminin kaptanı, esas kız da Emanuelle idi. Emanuelle kaptana bu kutsal (!) vazifesinde yardım ediyor, ona dünyalıların duygusal ve cinsel hayatları üzerine uzun ve bayıcı konuşmalar yapıyor, bol bol da sevişiyordu. Sevişme sahneleri esnasında gemidekiler kaptanın uygun bi yerine (?) bağladıkları sensörler yardımı ile onun hissettiklerinin aynısını hissederek marihuana içmiş gibi oluyor, kıl tüy hareketler yapıyorlardı. Oyuncularının özenle seçilmiş (sadece fizik olarak) olması dışında Show TV'deki her erotik dizi gibi bu da aptalcaydı, felsefi olmak adına aptalca mesajlar verilirdi ve bittiğinde korkunç bir vakit kaybı duygusu ile başbaşa kalırdınız.

Oy Oy Emine

"Alır kaçarım seni oy oy Eminem" bölümünden sonra "13-14 yaşında" diye bir kısım vardı ki, hiçbirimiz üzerimize düşen mesajları çıkaramadık bu bölümden. Ne zaman ki Kezban Hatemi adında biri çıkıp ülkemizde sübyancılığın ve ensestin sanıldığından çok daha yaygın olduğunu açıkladı, o zaman titredik, kendimize geldik. Ama herşey için çok geçti...

Abdullah

Bu çizgi filmin müziği, aynı zamanda müzik kulağı inanılmayacak derecede gelişmiş yurdum holiganının da dikkatinden kaçmamış, dönemin Beşiktaş'lı yöneticisi İhsan Kalkavan'a "KALKAVAN KALKAVAN BİR ... OÐLAN" şeklinde uyarlanmıştı. Üç nokta ile gösterilen yere, ölçüyü ve ahengi bozmamak kaydıyla istenilen hakaret, aşağılama veya küfür yerleştirilebilirdi. Özetle: Abdullah adındaki çizgi film, bu ülkede neden her bir besteciye on tane söz yazarı düştüğünün ve yine neden bu kadar çok aranjman yapıldığının en açık izahıdır.

Fame

Dizinin jeneriğinin sonunda bi herifle bi hatun aerobik giysileri ile havaya sıçrarlar ve en tepedeyken bacaklarını 180 derece açarlardı. Burada gizli gizli "şöhret basamaklarını tırmanmak istiyorsan aha işte bööle bacaklarını pergel gibi açman lazım" mesajı verilirdi, ya da bana öle gelirdi. Ben aynı hareketi denemeye kalktığımda bacaklarımı en fazla 60 derece açabilmiş, üstelik pantolonumu apışarasından yırtmıştım. Şöhret kapıları da böylece suratıma kapanmıştı.

Rinsomatik

Reklam/dizide Erkan bakkal bir ailenin oğluydu. Okul tatil olduğunda babasının dükkanda çalışıyor, bir yandan ürünü tanıtırken diğer yandan da kendi jenerasyonuna örnek oluyordu. En verimli çağında bakkalda çalışıyor olması Erkan'ı bir hayli salaklaştırmış olmalıydı ki, esas kızı her gördüğünde lahana görmüş eşşek gibi ağzı bir karış açık bakıyordu. Erkan'ın ebeveynleri ise salaklık konusunda kendisinden fersah fersah üstündüler, özellikle pasif bir eleman gibi görünen "bakkal anne", bir bölümde kendisinden beklenmedik bir çıkış yaparak "Bizim Erkan da Rinso vere vere Rinso'cu oldu ehueh" şeklinde iğrenç bir espri yumurtlamıştı. İşte o bölüm, Rinso efsanesinin sonu oldu. Aynı efsane, yıllar sonra "r"leri bile söylemekten aciz bir şahıs tarafından öyle bir hortlatıldı ki; bizler en azından tiyatro eğitimi almış olan Erkan'ı mumla arar olduk.

Gönül Gül

Klipte, şarkının konsepti gereği durgun ve mahsun olması gereken kemancılar kafa sallıyordu.

Henüz Üç Yaşında Bir Kardeşim Var

Şarkının yazıldığı yıllarda arabesk TRT'de "yasaklı" müziklerden biriydi ve meşhur olmanın yolu TRT'den geçtiği için arabesk sanatçıları kendilerini bu güzide kuruma kabul ettirmenin bir yolunu bulmalıydılar. Nitekim buldular da, ortaya "acısız arabesk" çıktı. Hakkı Bulut'un çalışması bunun ilk örneklerinden biridir, şarkının adı da "Seven Kıskanır"dır.

Emily Hughes Soccer

Oyunun müziği yıllar sonra Athena grubu tarafından "holigan" adıyla coverlanmıştı.

Resim Dersleri

23 Nisan, 19 Mayıs gibi resmi bayramlarda fiks Anıtkabir çizilirdi. 10 Kasım'da ise gri tonlarda bir Anıtkabir ve yarıya inmiş bir Türk Bayrağı. Pratik zekalı bazı arkadaşlar griyle tonla falan uğraşmayıp Anıtkabir'i simsiyah boyayarak teessürlerinin azametini gösterirlerdi. Benim gibi müzmin kabiliyetsizlerin kurtarıcısı olan şablonlu cetvellerle Atatürk kafaları, hilaller, yıldızlar çizilir, kendini tedrisata adadığına çoktan pişman olmuş resim hocaları kıl edilirdi. Bi de erotik ismi vardı üzerine çizim yaptığımız kağıdın: Şöhler! Hasta olduğum tüm hatunlara bu adı söyletirdim.

Endi ve Pol

Aslında elemanlar köken olarak İngiliz'diler ama Türkçe pop rüzgarı üzerinde güneş batmayan topraklarda da esmiş olacak ki, Türkçe şarkılar falan söyleyip utanmadan bi de onlara klipler çektiler. İlk klipleri Türkiye'nin tarihi-turistik bölgelerinde çekilmişti ve muhtemelen "biz sizi ve ülkenizi çok sevdik, hadi siz de bizi sevin de albümümüzü satın alın" mesajı veriliyordu. Bozuk bi Türkçeyle söylenen öölesine bi şarkıydı. İkinci kliplerini ise doğru yolu bularak "belki yes belki no" adlı moron parçaya çekmişler, klipte bebek kılığına falan girmişlerdi. Bebek kılığına girdiklerini altlarını bezlemelerinden ve ağızlarına birer emzik sokmuş olmalarından anlıyorduk. Daha sonra en doğrusunu yaptılar ve ortadan kayboldular.
  • Lara Croft - Tomb Raider - Lara Croft - Tomb Raider

    Boob Raider

    Eskiden gerek arkadaşlarım gerekse de büyüklerim anlatırdı "abi film o kadar kötü ki uyuduk resmen" diye. Yıllar yılı bir filmin kötülüğünden uyumak nedir bilmediğim için bu geyiklerin altında ezim ezim ezildim. Amma velakin yıllar sonra Tomb Raider adında bir yapıt çıkarak beni bu kompleksimden kurtardı. Evet, film esnasında resmen uyudum arkadaşlar. Filmi neye güvenerek çekmişler anlamadım, teknoloji desen etrafta çok daha iyileri var, macera desen hakeza, karı desen Elhamra aslında yanıbaşınızda... Sadece oyunun hastaları için, filme oyunu hatırlatacak bikaç imge serpiştirmişler, o kadar. Verilen "on"lardan bunda başarılı oldukları açıkça anlaşılıyor. "The Bone Collector"dan sonra Angelina Abla nası böle bi rezalete ortak oldu, anlayan varsa beni dürtsün. Ayrıca bu karı kesinlikle TBC'dan sonra göğüslere takviye yaptırmış arkadaşlar (orada uyandım). Son bişey daha, oyunun temasına tam anlamıyla sadık kalınmamış. Oyunun orijinalinde baba tam bir aristokrattır; kızının maceradan maceraya koşup, avuç içi kadar bez parçaları giyerek dötünü başını millete göstermesini asla tasvip etmez ve "Böyle evlat peydahlayacağıma eşşek peydahlasaydım" deyip kızını redderek terk-i dünya eyler. Yıllarca süren kompleksime son verdiği için filme 3 veriyorum ama layığı 1dir.
    Puan: 3
  • Deli Yürek - Bumerang Cehennemi - Deli Yürek - Bumerang Cehennemi

    3-5 şerefsiz kadar kafanıza taş düşsün!

    "süper bir devletimiz var. Ah bi de içindeki şu 3-5 şerefsiz olmasa..." "ordumuzu seviim. ah bi de içinde şu 3-5 şerefsiz olmasa..." "3-5 şerefsizin yaptığından şanlı Türk polisi sorumlu tutulamaz!" "3-5 şerefsizin yaptığı şanlı işadamlarımıza atfediliyor!" "siyaset kurumu 3-5 şerefsiz yüzünden yargısız infaz edilemez!" "abi var ya aslında 3-5 şerefsiz olmasa o kadar süper bi milletiz ki... bak biz Amerikalılardan akıllıyız aslında. herifler aptal. ama onlarda sistem var abicim..." İşte Deli Yürek-Bumerang Cehennemi de, bu sistem eleştirisi gibi görünüp hattizatında sistem yalakalığından ve bayık ve nahoş popülizmden başka bir şey olmayan felsefe üzerine kurulmuş. Yukarıdaki toplam 18-30 şerefsizin 70 milyon nüfuslu bir memleketi nasıl bu hale getirebildiğinden kıllanmıyorsanız yazmayın bu sayfaya eleştiri falan kardeşim! Gidin Kenan'ın pardesüsünden giyin, karizma yapın, trip yapın, o da olmadı gidin mendireğe gizem yapın. Ama Allah'ınızı severseniz eleştiri yapmayın! Çünkü yaptığınız eleştiri de "3-5 şerefsiz yüzünden canım film mundar olmuş"un ötesine geçemiyor. Film "sistem eleştirisi yapıyorum, bir dönemi aydınlatıyorum" kaygısı gütmeseydi bir puan daha fazla verirdim. Ama vermiyorum. 5 buna yeter de artar bile .
    Puan: 5
  • Kurtuluş Günü - Independence Day

    Demek ki İyi Bir Prodüksiyonla Defedilen Haceti Dahi Yiyeceğiz!

    Filmi ancak bugün televizyondan seyretme şansım oldu. Ve amanin! Gençlerin dostu, garibanın Will babası tek yumrukla uzaylıyı bayıltıyor. Aynı uzaylı laboratuarı birbirine katıyor, üç tane adamı öldürüyor, beyinlerine giriyor. Filmin başında Atlanta müftülüğünde görevli bir şahıs Will'in yumruğuna okumuş olsaydı en azından bir izahatı olurdu. Alkolden eli titreyen adamın bir savaş uçağını iğne deliğinden geçirmesi; bir kargaşa olmaması için her halükarda korunması ve en güvenilir yeraltı sığınağında gerekirse salamura edilerek saklanması gereken ABD başkanının uçakla küffar uzaylıların üzerine salınması; ABD'nin tek başına bütün dünyayı kurtarması; ABD'de patlatılıp enkazı Mısır'dan görülebilecek kadar büyük bir uzay gemisinin, uzaylıların en az 100 sene gerisindeki bir teknolojiye ait bir işletim sisteminde yazılmış bir virüsle alt edilmesi ve daha nice nice saçmalıklardan sonra bile siz hala o filmin başından "breh breh, gavur yapmış hoca..." diye kalkıyorsanız ÖLÜN SİZ ABİ. Gözünüzün içine son derece başarısız bir şekilde sokulup, bir de içeride burulan yoz ABD propagandasını göremiyorsanız bir daha ölün. Ha iyi bir seyirliktir, teknoloji manifestosudur, vakit geçirir, anlarım... Ama kalkıp da bu filmi başyapıt ilan eden adamın aklını mesaneme bile sürmem. Üç.
    Puan: 3
  • Yüzüklerin Efendisi Yüzük Kardeşliği - The Lord of the Rings - The Fellowship of the Ring

    If you want him, c'mon and claim him!

    İzlemeyen okumasin

    Öncelikle, filmi seyrederken çok etkilendiğimi belirtmek isterim. yönetmen Peter jackson şöyle düşünmüş: "Ulan ben bu filmi efekte boğarsam zıçarım. En iyisi aktörlerin oyunculuk gücünü ön plana çıkarayım." Keza öyle olmuş. ben kitapta Boromir öldüğünde o kadar üzülmemiştim. Filmde bi tuhaf oldum. Ancak filmde gerçekten saç baş yolduran tuhaflıklar var. Ulan ela gözlü elf mi olur? Hadi oldu diyelim, göz dediğin zamana bağlı olarak renk değiştirir mi, hani gözler yalan söylemezdi? Bu filmde değiştirmiş. Isildur'un Sauron'un parmağını kestiği savaşta, Elrond kahverengi gözlüyken divanda mavi gözlü olması nasıl açıklanabilir? Bu kadar büyük prodüksiyonlu bir filmde böyle bir hata olmaması lazım. Bir puan buradan gitti. Ayrıca, efektler konusunda yer yer büyük hayal kırıklıklarına uğradım. Örneğin Carhadras dağlarının eteklerinde, arkadaki görüntünün fotomontaj olduğu pek belli, bir an için kendimi "Klimanjero'nun Karları"nı seyrediyor zannettim. Ayrıca kitabı okuyanlar, Lorien'in ne kadar pitoresk tasvir edildiğini bilirler. Burada korkunç bir yer gibi olmuş. Ayrıca Lorien'de çok az elf var, normalde Moria madenlerinden çıkan orkların Kardeşlik'i takip etmesi ve Lorien elflerinin onları oklarla deşmesi lazımdı. Ayrıca suları kabartan eksik etek Arwen değildir, Frodo da o kadar yolu atla tek başına gelir, yaa! Bombadillo meselesine gelince, bu sonradan kendi kendime vicdanımla başbaşa kalarak vermiş olduğum bir karardır, Tom Bombadil tali bir karakter. Ancak eğer onu çıkarırsanız, Hobbitler'i yutan ağaçları ve Höyüklü Kişiler'i de çıkarmanız gerekiyordu, eh öyle olmuş. yönetmenin takdiridir, karar doğru. (ıyyk) Yine de olmamasına üzüldüm. Ayrıca cücelerle elflerin arasındaki tarihi husumet es geçilmiş, Gimli'nin Lorien Hanımı karşısındaki hayranlığı atlanmış, Lorien Hanım'ı saçından bir tutamı Gimli'den esirgemiş bu filmde. Olmamış. Filmi bir yirmi dakika daha uzatarak yüzüğün Gollum'dan Bilbo'ya geçmesini anlatmalılardı, bu filmin akışında bir kopukluğa sebep olmuş. Gollum Bombadil'den dahi önemli bir karakterdir. Bir de, filmde kullanılan dil, kitabın aksine inanılmaz basit. Ancak bunun için bkz. Cuma günü gecikmeli başlayan Süreyya Sineması 21:45 matinesi seyircisi. O sinemada bulunan yaşını başını almış bir kısım eşşekler, bana hala sinema/tiyatro adabına malik olamadığımızı öğrettiler. Filmin en dramatik yerinde gülen ve türlü şaklabanlıklar yapan bu zat-ı muhteremleri en kısa zamanda kendi klasmanlarında eşşeklerin kovalamasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Gandalf da biraz daha "sevimli" bir hale getirilmiş, ancak kitapta daha burnundan kıl aldırmayan ve daha sert bir şahsiyettir. Ne, efendim? Aragorn çok mu yakışıklı? Masrafını çıkarması gereken bir filmde tipsiz Aragorn mu bekliyorsunuz? Çok beklersiniz. Genlerinde çöpçatanlık olan ortadoğu toplumları Aragorn'u Arwen'e yakıştırmazsa bu film iş yapmaz ki! Bir de keşke madenlere giderken şu taştan trollere rastlasalardı da Gandalf'ın gücüne muktedir olsaydık. Velhasıl kelam, Kasta on. Efektlere altı. Konsepte sadık kalınmaya sekiz. Bir not ufak tefek(?) hatalardan düşer, etti size yedi. Son olarak: bu film eğer kitabının filmi olmasaydı on üzerinden kırkaltı verirdim. Yedi bence, bu kitabın altında ezilmeye neredeyse mahkum olan bir film için çok, ama çok büyük bir başarıdır.
    Puan: 7