Gençliğimizin en gençlik dönemlerinde ortaya çıkan bu kavramları unutmamalıyız.
Önce amerikan traşı girdi hayatımıza. Kafanın yanlarını, derisi görünecek kadar kısaltmak, üstlerini de çim adam misali havaya dikmek suretiyle yaratılırdı. Bağdat Caddesi'nde, bütün hıyarların parasını almak üzere faaliyet gösteren Münih Erkek Kuaförü'ne gider, tek tatil günümüz olan Cumartesi'yi sabahtan akşama kadar sıra bekleyerek geçirir, dünyanın parasını, dünyanın en mükemmel traşını yaptığına bizi inandırmış olan bu adamlara verirdik ve amerikan traşı sahibi olurduk. Yaşı geçmiş birine rastlayana kadar sürerdi etrafa yaydığımıza inandığımız karizmamız. Abi bize, "Ne amerikanı ulan basbaya eşşek traşı bu." der ve asker öncesi, kafaya tas geçirerek en kral şekline ulaşılan meşhur eşşek traşından bahsederdi. Laf dinlemedik; büyüyene kadar eşşek traşını amerikan traşı ile karıştırmaya devam ettik.
Ama büyümeden biraz önce tavuk götüne sevdalandık. Kafanın arkasında oluşturulan bir toparlak ile gençlik karizmamızı yeniden edindik. Bu kez abimiz traşımıza edecek bir laf bulamadı ama bizler de tavuk götü gibi aşağılayıcı bir tamlamayı kafasında taşıyan gençler olarak tarihe adımızı yazdırdık. Bravo bize.