Dekmancılık

  • Küçükken oynadığımız geyik oyunların liste başı bana göre dekmancılık idi. Herkes eline bir tahta parçası alır ve sanki onlar birer silahmış gibi davranırdı. İki takım oluşturur ve dağılırdık. Düşmanı gördüğümüz yerde tahtayı doğrultup, "dekman!" diye bağırırdık (ne demekse?). Dekmanı yiyen şahıs kıpırdamadan olduğu yerde kalırdı, ta ki onun takım arkadaşı gelip ona dokununcaya kadar. Bu şekilde rakipler birbirlerini dondurmaya çalışırlardı. Bir takımın bütün elemanları donunca rakip takım oyunu kazanmış olurdu. Saçmaydı ama oynardık yinede bu oyunu.
    ????
  • Mızıkçılığa çok elverişliydi çok. Büyüyünce müteahhit filan olması muhtemel sahtekar kişilerle oynanmaması gerekirdi. Çünkü dekman sesini bile çıkartmaktan aciz tahta silahlarımız, elbette ucundan lazer ışınları çıkartarak düşmanı şişlediğimizi ispatlayamazlardı. Vurdum olm ben seni, diye istediğiniz kadar kıçınızı yırtın, çamur ve pislik arkadaşınız, "Vuramadın olm vallaha bak tam omzumun yanından geçti." filan derlerdi. Ulan yezit nasıl bir istikamet duygusu varmış sendeki omzunun yanından geçen hayali kurşunları bile sezebiliyorsun! Vay it sıpası be.
    zuxxi
  • Şimdi olay şu. Dekman çocukluğumuzun kovboy filmlerinden apartılmış "duck man" lafindan geliyor. Duck ise bir yandan ördek gibi bir hayvanın ingilizce karşılığına denk gelirken, bir yandan da argoda "kolay ele geçirilen hedef" anlamını iştigal ediyor.Yani nooluyor; birini vurup "duck man" diyen kovboy, bilinç altında "ne kadar kolay vuruldun dümbük" demiş oluyor.
    YuceMajeste