GLooM

Herkes yatmış, bilgisayarın başında yerini almışsın. Açtın bilgisayarı, hoperlörleri ooohh süper. Ama akşam üstü bangır-bangır şarkı dinlemiştin, kısmayı unuttun. Windows'un açılış gürültüsünde kapandın hoperlörün üstüne. Yetişemedin ama. Birazdan kapını çalarlar ve zılgıtı yersin.

Ezberlediğim ilk şarkıydı. Gerçi sırf nakaratını ezberlemiştim ama az sükse yapmıyodum arkadaşlar arasında. Ne? Sööliyim mi? Olmaz. Bu devirde olmaz.

İşleri olduğunda kahverengi pardesü ve koyu kahverengi şapkayla yeryüzüne çıkarlardı. Ama yine armut gibi meydandaydı bunların 4 tane yaratık olduğu. Hem yüzleri açık, hem de ayak ve elleri meydandaydı. Ulan zaaten 3 tane eşşek kadar ve yeşil parmağın var. Ört onları di mi ama?

Bu plaj şemsiyelerinin alt tarafındaki suyla dolduğu zaman ağırlık yapıp, şemsiyeyi her türlü rüzgarda kahramanca savunan plastik aletin önemi büyüktü ben küçükken. Babam plaja indiğimizde ilk iş deniz kıyısına gider ve onu suyla doldururdu. Ben de yanına gidip "blöp, blöp" suyla doluşunu çok şen izlerdim. Vakit gelip de eve yol göründüğü zaman babam onu kuma dökerdi. Kum da o suyu ööle bi çekerdi ki çok eğlenirdim. Niye eğlenirmişim acaba? İnsanlar çok hızlı evrim geçiriyo.

Uyuyosun ve fanilan açılmış. Hatta belin açıldığı ve üşüdüğün için uyanmışsın. Sarılırım yorgana daha sıkı. Hayatta fanilamı donumla tenimin arasına sokamam o an. Üşiyim daha iyi.

Sarı dolmuşların kuyruğunda bekliyosun. Bi bakıyosun önünde 8 kişi var. Bi dolmuş 8 kişi alıyo maksimum. Allaaahhh. Öbürkünde istediğim yere otururum. Ben ya en arka köşeye ya da en öne kurulayım da "zahmet olmazsa şunu uzatır mısınız?" saçmalığını ben yapayım insancıklara, onlar bana yapmasın.

VİM di o.. Hatta kendimle bi ara kavga ettim acaba Mintax mıydı diye ama onun şarkısı başkaydı. Vim di Vim. Vallahi Vim di...

Sınıfta askılar olurdu. Kış gelip de montlar asılmaya başladımı, hiç yer kalmazdı o askılarda. Hepsi birbirinin üstüne asılırdı o montların. En iğrenci de kendininkini asarken başkasının montunu düşürüp, onu da aynı titizlikle asmak zorunda olmandı.

Biz küçükken bi kanuncu kız çıkardı TRT'de. Bizim yaşlarımızdaydı ve deli gibi kanun çalardı. Kucağına kanunu alır, yüksüğü parmağına sokuverir ve başlardı çalmaya. Ekranda bi o bi de arka planda bi saksı bitkisi vardı. TRT bunu yayına bi anda sokar, bi anda da çıkarırdı.

Çok güçsüz takımlar hariç hemen hemen her takımda 3 tane yanında yıldız olan oyuncu vardı. Yıldız demek güç, teknik ve hız demekti. Ama anlamadığım şey sadece Benfica'da 4 tane yıldızlı oyuncu vardı.

Bara falan gidersin yada sokakta kulaklıkla dolaşan bi herife bakarsın ve olağan hareketlerle karşılaşırsın. Herif müziğin ritmine kendini kaptırmış, sanki çalıyomuş, eline penayı almış solo atıyomuş gibi hareketler yapar. Bir nevi ego tatmini. "Ben gitaristim" göstergesi olan bu hareket davulcularda da görülebilir.

Bazı atik arkadaşlar gol olduktan 1 mikrosaniye soora daldırır elini kalenin içine. Belki topu turarım da bi topu beleşe oynarız diye. Türküz çünkü.

Ben yazımı yazdıktan sonra copy eder saklarım. Eğer yayınlanmamışsa zuxxi sever arkadaşlarıma yollar "Bunu yayınlamadılar abi yaaa. Yayınlanmaz mı bu yazı?" diyerek yandaş toplamaya çalışırım. Toplarım da noolur? Başım göğe eğer, mutlu olurum. Bir nevi koyun psikolojisi, kendini tatmin, teselli ödülü.

Megatron vardı. Decepticon'ların Müslüm Babasıydı. O ne derse buyruktu, yapılmalıydı. Tüm yandaşları uçak ve bilimum savaş aracına dönüşürken Megatron da bi silaha dönüşür ve Decepticon familyasından bi robotun elinde savaşa hazır hale gelirdi. Benim anlayamadıım şey koskoca robot nasıl oluyo da cüsse değiştirebiliyordu. Yarma gibi, koskoca Megatron 36 kalibrelik bi silaha dönüşüyodu. Boyut karmaşası yaşatır cinstendi.

Şu çayı getiren şahıs çay bardağındaki masum şekerleri çay yada nemli kalmış çay altlığıyla nemlendirmiyo mu uyuz oluyorum.

Klipte Steve Wonder da vardı, titrerdi.