ne diyim ki?
Trier'in "Dogma 95" takıntısının etkilerini taşıyan kamera kullanımı gözlerimi fena halde rahatsız etti. Bence bu tarz kamera kullanımı yönetmenin arzuladığı doğallığın aksine seyircide bir yabancılama duygusu uyandırıyor. Kameranın her hareketinde ve zoom'unda bunun kurmaca bir öykü olduğunu hatırlıyorsunuz. Genel anlamda da film zaten seyirciyi içine çekmeyi bir türlü başaramıyor.
Öyküye gelince aşırı derecede basit ve tahmin edilebilir. Karakterlerin tümü belli kalıplara oturtulmuş klişelerden ibaret:
Selma: Kör olmak üzere olmasına rağmen oğlunun ameliyatı için para biriktirmek zorunda olan, parası çalınan, işinden olan, oğlu için canını veren, ezilen işçi kız.
Bill: Para için herşeyi yapan, acımasız, şeytan burjuva
Kathy: Fedakar emekçi dost (ustabaşı ve gardiyan da aynı konumda) ve avukata verecek parası olmadığı için Selma'nın idamına seyirci kalan sistem...
Sonuçta Levent Kırca'nın mesaj kaygılı parodilerinin hatırlatır bayağılıkta ve "acaba "Björk" yerine "Ceylan" mı seçilmeliydi?" sorusunu akıllara getirecek seviyede arabesk bir film Karanlıkta Dans. Björk'ün her duyguyu yüzünde bir gülümseme ile ifade etmeye çalışan ve aslında varolmayan oyunculuğu ise ayrı bir felaket.
Filmde hoşuma giden bölümlerse tren üzerinde geçen müzikal kısım (şarkı harikaydı) ile son sahnedeki "perde kapanır, görevli kapıyı açar" ironisi. Sanırım 3 puan yeter de artar bile.
Puan: 5