Erkekler Ağlamaz... ( Niye ki ? )
Daha bugün gazetenin ikinci sayfasında “O artık Kadir” başlığıyla bir kadının erkek olduğu haberini okuyan bizler, neden Kimberly Peirce’ın Erkekler Ağlamaz ( Boy’s Don’t Cry ) filmine gidince rahatsızlık duyuyoruz ki? Teena Brandon ‘ın tüm yaşadıkları gerçek. Beyaz perdeden bize ulaşanların hepsi gerçek. Ama bu gerçekte bizi rahatsız eden şey ne? Brandon’ın seksüel kimlik çatışması, erkek olmak istemesi, erkek olması mı? Sapına kadar erkek olanların insan olamaması mı? Tek problemi yanlış bir bedende doğmak olan Brandon, kadın ruhundan çok iyi anlayan bir erkek , - ki Hilary Swank’ın müthişten öte bir tabirle ifade edilmesi gerekli oyunculuğuyla tüm duygularını hissedebiliyoruz - tek istediği bedenini değiştirip tüm sevgisini sevdiği kadına verebilmek. Sonunda hep karşılaştığı ise bela. Yaramaz bir çocuğun hınzır gülümsemesinin başına açacağı derdi önceden hissetmek gibi, belanın peşini bırakmayacağını hissediyoruz. Nerede, ne zaman , ve nasıl diye bekliyoruz. Film için üzüldüğüm tek nokta da bu: Yaşanmış bir olay. Ve hayat pek mutlu sonla noktalanmıyor. 2. yarının ortalarına doğru ise cevaplar ardı ardına geliyor. Nesin sen, kızıma ne yaptın?
Banyoda zorla ne olduğunun kadın mı, erkek mi, hermofrodit ( erdişi ) mi anlaşılması için zorla soyulması, bacaklarının açtırılması...... ve artı olarak en büyük aşağılanma: tecavüz ile istemesek de aradığımız cevabı görüyoruz. Peirce, bu sahnelerle izleyiciyi vuruyor. Filmin en önemli sahneleri belki de bunlar. Hücrelerimize kadar işletmemiz gereken sahneler. Sorunu ortaya koydurtan sahneler: Problem ne ? Kadın olmak, erkek olmak, insan olmak ? Tercihin ne?
Dramatik kurgu, özellikle ışık ve renk kullanımıyla ( donuk renkler ve ışık seçimiyle hayatın o kadar da renkli, kolay, cıvıl cıvıl bir şey olmadığı) zevkle kendini izlettiren film, son sahneye kadar Teena Brandon’ın ; son sahneyle de Brandon’ı ( film içinde) anlayan tek kişi Lana ‘nın öyküsü oluyor.
Puan: 8