Kötü filme kötü demek cesaret ister...
Kolay değil, Stanley Kubrick yıllar sonra bir film yapmış gidecek, beğenmeyecek ve bunu yüksek sesle dile getireceksiniz, yürek ister yürek... Bu filmin öğrettiği birkaç şey var aslında: (1) Ne kadar dahi olunursa olunsun, 70 yaşın üstüne çıkınca insan zorlanıyor, (2) Birkaç yıllık evli her adam ve kadının artık espri haline getirdiği, her babanın oğluna evlenirken "bak oğlum..." diye başlayarak öğüt vermeyi adet haline getirdiği, Leman'da her hafta bant olarak çıkan, artık cılkı çıkmış kadın-erkek-evlilik ilişkileri bazıları için (Kubrick) film yapılacak kadar değerli olabiliyor (3) Ne kadar kötü olursa olsun eğer iyi cilalanırsa kimse bir filme kötü diyemiyor (4) Bazıları (T.Cruise) en iyi yönetmenlerin elinde hala rol yapmayı beceremiyor. Kötü bir filme kötü demeye cesaret etmenin en zor yanı hemen "sen anlamamışsın" yaftasının yapıştırılması. Oysa aynı konuyu inceleyen nice filmler gördüm, buna iyi demek onlara haksızlık olur en azından. Hele araya serpiştirilmiş minik New York maceralarının göklere çıkarılması insanı çileden çıkarmaya yeter, Woddy Allen ve Martin Scorsese'nin yaptıkları hatırlanınca... Son olarak "orgy" sahnesinin aman aman abartılması da bana biraz Showgirls filmini hatırlattı (o bile bundan iyiydi). Sonuç olarak sinema tekniği açısından kusursuz ama önceki Kubrick'leri tekrar eden, öykü, moral vesaire açılardan "ı-ıh olmamış" bir film. ilginç yanı Kubrick yetmiş küsürüncü yaşında hala kaderciliğinden ve moral bozuculuğundan kurtulamamış; herşeye rağmen kutsal evliliğe gölge düşmemesine özen gösterilmesi de cabası (spoil edicem, izlemeyenler okumasın.... T.Cruise'ın AIDS olmasına ramak kalmışken direkten dönmesi beni koparttı). Filmin tek pozitif yanı Nicole Kidman'ın iyi bir oyuncu olduğunu ortaya koyması... Özetle ben beğenmedim, kötü filme kötü deme yürekliliğini gösteriyor ve şiddetle tavsiye etmiyorum...
Puan: 2