Erol

  • Delirirdim bu Erol çıkınca. Mutlaka hatırlayacaksınız: Erol adında bir yaratık bakkala girer ve şöyle derdi: "Bir kalem, bir pergel bir de çukulata alacağım." Nasıl bir alışveriş listesidir bu? Hadi kalem pergele takılacak ve daire çizilecek, o sırada şımarıkça çukulata mı yenilecek? Sanırım klasik bir "kabız metin yazarı" vakası idi bu alışveriş listesi. Bir çocuğun neye ihtiyacı olur ki, diye düşünen atalarımız, okulla igili olarak kalem; değişiklik olsun, tekdüze olmasın diyerek, pergel; eh her çocuk çukulata sever, bir de çukulata, diye düşünmüşler ve neredeyse yaşamımın sonlarına geldiğim şu günlerde bile aklımdan çıkmayan bir repliğe imza atmışlardı. Sevimli bakkal amcanın, istediklerini vermesiyle parodimiz devam ederdi. Arkadan bir ses duyulurdu: "EEEROOL" Erol dışarıya çıkar gibi yapınca bakkal amca: "Erol, fişini almayacakmısın oğlum?" derdi. "Tabiki alacağım, almaz olurmuyum hiç?" diye karşılık verirdi Erol. Bu diyaloğa o kadar çok sinirlerdim ki, Erol adındaki bütün arkadaşlarımı döverdim.
    zuxxi
  • Vay vay neydi o öle. Hatırladıkça ağlarım usul usul. Benim adım da Erol. Ortaokulda o tanıtım sıralarında az küfretmedim. - Eroooll - Haaa noldu? - Fişini almıcak mısın evladım? Ehi ehi keh! Fişini de, ananıda... Yaw yine tüylerim dikenleşti ne eziyetti o yaa. Bayaa da uzun sürmüştü.
    eşşeğinki_gibi
  • ayrıntıları tam olarak anımsayamıyorum ama bu erol'lu şeyler iki taneydi. ilkinde erol kardeşimiz bu kez annesinin hazırladığı bir alışveriş listesiyle gidiyordu bakkala. bakkal paraüstünü falan da verdikten sonra erol'a -ee hala niye gitmiyo bu piçkurusu- der gibi bakıyor fakat "ne o erol bir şey mi unuttun?" diye soruyordu. erolcuk da "fişimi vermeyecek misiniz bakkal amca" diyerek sevimli bakkal amcayı utandırıyordu. ikincisinde erol'u bu kez okul formasıyla görüyorduk ve o malum ihtiyaçlarını alırken arkadaşları ise sabırsızca -çukulatadan nasiplenmek için olabilir- erol'u beklemekteydiler. (tabii biz bunu eeeroool diye bağırışlarından anlarız.)(hala anlamayanlar ise erol'un dışarı doğru dönüp -bir dakika- gibilerinden bir el işareti yapmasından anlarlar.) vee bu telaş içerisinde erol fiş almayı unutur sonrası o ölümcül dialog...
    solo
  • dün arkadaşlarla otururken konu bu "erol" kardeşimizden açıldı. ankaralı bir arkadaş "o benim lisedeyken sınıf arkadaşımdı ve adı murat'dı" dedi. bir anda sanki "ben sezen aksu'yu tanıyorum" demişcesine değer kazandı gözümüzde. yazık, elemanı hep dellendirirlermiş "bir kalem, bir pergel, bir de çukulata alacağım" diye.
    Arroway
  • Herkesten özür dilerim ben o ilkokulda okudum. Faik Reşit Unat İlkokulu Göztepe'de. Bilmeyenler bilenlere söylesin; ama önce bilenler bilmeyenlere göstersin... Bi ara okula bi kamera geldi, nedendi bilinmez her gerizekalı ilkokul çocuğu gibi "nedir bu?" gibilerinden kameraya doğru dörtnala koşuşturmuştuk. Tabi kameramancı amca bize "yok çucuum, oyuncak değilki bu" şeklinde imalı imalı sert konuşmalar yaparken biz çocuk olmanın vermiş olduğu ve vermekte devam da ettiği türlü sabukluklarla o günü geçiştirmiştik. Birde baktık ki daha sonra tv dediğimiz aptal kutuda böyle bir reklam filmi oynamış. Nereden bilebilirdikki bunun böyle bir sonuca varacağını? Bilseydik eminim çocuk da olsak salak ta olsak yanına yaklaşmazdık kameramancı amcanın. Neyse o Faik Reşit Unat İlkokulu'nun sarı boyalı Atatürk'lü duvar heykelinin yanından geçerken bunu düşündüm hep televizyonda. Arkadaş sohpetlerinde de hep bir salakça karizma eder, o okulu betimlerdim. Sırf o okulda okuduğum için bi dönem kalem, pergel ve çukulata yiyemez olmuştum, buda bende şiddetli kilo kaybı, akabinde daire çizememe yaratmıştı ama olsun. Şimdi üniversiteliyim. Daire ile alakam çok şükür yok. Ve çukulata da zaten göbek yapar; buda bayan arkadaşlarca çok sevilmeyebilir. Sağlıklıyım, mutluyum, yazıyı nasıl bitireceğimi bilemiyorum. Görüşürüz.
    serpentini