Dizinin jeneriğinde ezan okuyan bir imam vurularak ezanına antrak vermek zorunda bırakılıyor, bizlere
"var ya bi istesek bir saatte sofyadayız, on dakikada gümülcünedeyiz"
gibisinden yemek masasında stratejik açılımlar yapmamız sağlanıyordu. Babamın tuzluğu yunanistan, biberliği bulgaristan yapıp kaşıkla yarma operasyonu yaptığı günleri unutmam.
Unutamadığım bir başka sahne de Türk çocuğuna işkence eden Bulgar öğretmen idi. Bulgar andında "Bulgarım, doğruyum, pırlantayım, alemlerin prensi benim" demeyi reddeden şerefli türk çocuğunu öğretmen nush, tekdir hiyerarşisine dinlemeden "bulgarım diyeceksin" diyerek kötek e tabi ediyordu.
Çocuk ise dayaktan yüzü gözü şişmiş, tokadı, şamarı yedikçe:
"Ben Türküm!" (tükürürcesine)
diye hönkürüyordu. Bu dokunaklı sekans o kadar uzun sürmüştü ki çocuk dayaktan şımarmış, kıçının başının ayarı kaçmış idi.
En sonunda şamar atmaktan ayaları köseleye, meşin e dönen hoca "oeeeeh" i koyuveriyor, seri adımlarla uzun koridor u terkediyordu. Ertesi gün bizim sınıfta bir takım baskı etnik gruplara mensup çocuklar andımızda yamuk yapacak mı diye baktım, yapmadılar. Demek ki asil, doğru, dürüst, çalışkan bizdik, bundan şüphe dahi etmemeli, şüphe edebilirler diye allahın günü bunu haykırmalı idik.