zuxxi.com//sinema|geyiks

K-Mitra

Erovizyon

Sebebini hiç anlamadım ama bu yarışmayı hep İrlandalılar ve kuzey ülkeleri kazanırdı. Eskiden bi de Rum – Yunan dayanışması olurdu. Bize kimse dayanmazdı. Geçen izledim, bizimkilerle Yunanlılar birbirine oy veriyo. Dostluk hesabı. Bi keresinde Belçika’dan 13 yaşında bi kız “Sandra Kim” bu yarışmayı kazanmıştı. Milliyet Çocuk bunu tanıtmıştı. Şöyle göbeğini ortada bırakan bişey giydiği bi resmi vardı. Anında çarpılmıştım. Sahi ne oldu o kız?. “Ulen neden gavur olmadık ki sanki?” lafını ilk o zaman söylemiştim. Düşünsene bizden altı üstü bi-iki yaş büyük. Bizde ise kara önlük olayı. Şimdiki liselere bakıyorum da aahhh ah.

Çorap

Yaaa bunun öbür teki nerde. Çıldıracamm. Dur bakim bu da benziyo, gerçi bunun deseni değişik ama ikisi de siyah. Olur olur.

Dolmuş

devamlı gelip gittiğin hattaysan para alıp verme vazifesini başarı ile yaparsın. bütün kızlar sana aşıktır o anda. “vay be. ne becerikli çocuk.” diye. ama bilmediğin bi yerde dolmuşa bindiysen rezil olursun. herkes uyduruk bi şekilde bi bakkal adıyla ya da gideceği yerin adını kısaltarak söyler. anlamazsın. bu durumda yapılacak en doğru şey akıllı olup şoföre uzak bi köşeden yolculuk etmektir. bazen kadın “bi tane ..lıkaayve” diye para uzatır. iki kere sorar anlamazsın. şöföre ağzını büzerek “bi tane lukayviye” dersin ama o anlar onun aslında “Camlı kahve” olduğunu, için rahatlar. eğer para uzatan mekan ismi söylemeden “3 tane” derse de için rahattır, bilirsin son durakta ineceklerini, şoför de bilir, herkes bilir.

Elektrik Kesintisi

Ortamdan birisi mutlaka Edison’a dua eder.. allah razı olsun der.. franklin’i kimse bilmez, anlamaz..

Lan o da iş mi?ciler

“Ohaa.. Selami abi adamı gördün mü İngiltere’den Brezilya’ya kadar yüzmüş...” “Bırak yaa.. yanında bi gemi dolu adam refekat edecek de, her iki saatte bir dinlenecek de, bişey olursa bunu yukarı çekecekler de.. Babam da geçer öyle”. Ne oldu beğenmedi dimi? 3 tip tepki verilir böyle adama. Ya “olur mu abi zor iş gene de düşünsene 2 hafta su da adam şişer be..” deyip tartışma açarsınız (ki gereksizdir boşuna uğraşmayın), ya yalakalanmak için “tabi be n’olacak ki, canım sıkıldıkça gemiye çıkarım, yerim, içerim. Hele bi de sigaramı yaktım mı.. Biz de o kadar yüzüyoruz denizde aslında di mi abi” dersiniz., ya da adamı gaza getirmekten zevk almıyorsanız susar ve en doğru olanı yaparsınız.. “Yuhh be.. şu Hami’de ne şut çekiyo namussuz.. gene takmış 25 metreden doksana..” “Lan olum iş mi be, adam bi öğrenmiş köküne kadar abanmayı.. artık tutarsa.. adam gibi bi kaleci hayatta yemez ondan gol, mol.. bakacan ne tarafa asılacak, o köşeyi kapatacan. ne falso var, ne teknik!” Bir de bu adamların “senden iyi olmasın bizim bi Necmi abi vardı” cıları vardır ki.. kaçarım.. arkama bile bakmadan kaçarım..

Telefon Fihristi

Umumiyetle bi işe yaramazlar. Tam lazım olduğu zaman kalem yoktur. Kalem varsa bile orda bulunan bir kağıt, gazte parçası daha çok rağbet görür “sonra temize geçerim” diye. Ama eringenlik damarlara işlemiş olacak ki o kağıdı rehberin içine atmakla yetiniriz. Yine de kullanılabilir bi aletmiş demek ki. Bunlar tuvalet fırçaları gibi hiçbir zaman yenisi alınmayan aletlerden olduğu için her ismin altında 12 tane numara birikir (emin olun fırçada bu durum daha vahimdir). Öncekilere çizik atılmadığından “hangisi bunun yeni numarasıydı yaa” diye tek tek denersiniz. Açıklamalı notlardır beni mest eden. Öyle ya 2 senede bir arıyon nerden hatırlayacan kimin kim olduğunu. Hem rehberler ailenin tüm bireylerine açıktır. Onlar da faydalansa fena mı olur? Tabii aşağıdaki örnekte not A’ya değil D’ye (bakınız ‘Dayımın gızı’ kısmı) yazıldığı için diğer aile bireyleri bu imkandan faydalanamaz, ama yazan bunu bilmez. O iyiniyetlidir. Dayımın (arifin) gızı Ayşe- telefonu bağlanacak (kocasının adı hikmet abi) evsahibi rukiye teyze 2636464 kardeşi kör cemil 4456445 (en küçüğü cemil ortanca ali büyüğünün adı rıza) karşı komşusu arife hanım 2645564 zeliha hanım 6. numaradaki açık bayan 2635541 eniştesi avukat hulusi’nin dayresi 2545425 cebi4 hanım burdan arama çok yazar. benim şükrü.

Telefon Fihristi

Misafirlikte, telefon rehberine bakarım çaktırmadan "bakalım benim adımı kaçıncı sıraya yazmışlar" diye, ona göre not veririm evsahibine.

Pardon Pardon

“Pardon pardon” diye başladılardı. Daha sonra Hayat Ağacı’ndan sonra en çok izlenen ve Yalan Rüzgarı’ndan sonra en uzun süren dizi haline gelmişti. Sokaklarda her esprinin sonu “pardon pardon eki eki...” diye biter olmuştu. Yine de çocuk askerden dönerken kaza geçirince, evdeki fotoğrafı düşüp kırıldıydı da yüreğimiz burulduydu. Peki bi kız için o kadar şebekliğe değer miydi derseniz, evet bence o kıza değerdi.

Sağduyu

İşbankası’nın tarihinde insanlık için yaptığı tek şey Arzum Onan’ı ekranlara taşımak oldu. Reklama gelince; e tabi ööyle kıyak bi sağduyun olsun, bi de arzum gibi sevgilin olsun, işbankası’na da ne kadar kredi borcun olursa olsun.

Bir Kelime Bir İşlem

“Şurdan hesap makinesini uzatsana.” “Olur mu yarışmada hesap makinesi mi kullanıyolar?” replikleri ile yarışma heyecanını evimize taşıyan ilk program idi. Sesli, sessiz, sesli, sesli (yada ünlü ünsüz müydü?) salak salak harflere bakar 5 harf filan bulursak sevinirdik. Kelime bölümünde anlayamadığım K-A-L-E-M-C-D-Ð harfleri çıkardı; yarışmacı bir huşu içinde “Kalem!” derdi. Doğal olarak biz de kalem bulurduk ama o ne? Bizim sunucu beyefendi (sonra eşi ihtilal yapıp yerine geçen) şööle bi dönüp öyle bir bakardı ki bilirkişilere hepimizin içine bir şüphe düşerdi “yaa dur bi daha bakıyım” diye kontrol ederdik harf harf. Ne gereksiz strese sokuyordu adam bizi öyle yaa. Hele o işlem kısmı yok mu. Sayılarda 50 ya da 100 çıkarsa tamam da bi de 75 çıkmaz mı? Gel de çık işin içinden. “3 yaklaşık” “benim ki 7 yaklaşık”. Yarışmacıların bazıları kafayı yediren cinsten olurdu. Şimdi şunu şunla topla, şununla olan çarpımına böl, şunu da çıkar, elde kalanı da şunla çarpınca tam sonuç. Yuh be. Ayrıca Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkından sonra tanınan ilk hak “joker hakkı”dır, hatırlatmak istedim.

900'lü Hatlar

Yasemin ve leyt nayt şovlarla yetinemeyen halkımızın yardımına koşan bu akım, aynı zamanda bir çok aileyi cinnet kelimesi ile tanıştıran telefon faturalarıyla bir facia oldu. Ama yine de hoş bişeydi. Komedi yerine izleyenler, bunlara ve arayanlara kızanlar, “neden bu kadar az sanki” diye isyan edenlerle toplumsal bi olaydı reklamdan çok. Ama ülkemize sunduğu sisi, sevda demirel gibi sanatçılarla, haydar dümen gibi bir bilim adamını da inkar edemeyiz. Ayıp olur. Nankörlük olur.

Lotus

Ekran şimdilerde “split” tabir edilen o zaman “ortadan bölük” denilen şekilde 2 eşit parçaya ayrılırdı. Üstte bi arkadaş altta bir diğer arkadaş yollar bizimdi. Hem öyle test drive gibi polis molis de yoktu. Böyle joystiğin üstüne abandıkça (sandalyeden kalça bölümünüzü kaldırın, bi ayağınızı geri atıp destek alın ve joystiği iterek masadan sökmeye çalışın) arabaların daha hızlı gittiğini düşünürdük. O kadar dehşet bi şeydi ki bu joystikle bütünleşme arzusu, 90 derecelik virajlarda sağa dönüyorum diye pıt pıt sandalyeden düşerdik. Yağmur, sis, kar gibi acayip atraksiyonlar vardı. Adamlar amma da gerçekçi yapmışlardı. (Tıpkı her yeni oyun gibi.)

Su, Soğuk Su

“okuyacan da adam mı olacan” mesajı içeriyodu. hakkaten de o velet o azimle trendi bi yakalamıştı ki şimdi Hamidiye’nin hisselerini götürüyodur bir bir. ya biz? işimiz gücümüz yok onu dert ediyoz. zenginin malı züğürtün çenesi.

Gırgır

Gırgır, araba olarak kullanılabilmesinin yanı sıra aynı zamanda evi temizleyebilme gibi kabiliyetleri olduğu için yetişkinlere ve çocuklara aynı anda hitap eden şaheser bi buluştu. İsmi gibi basitti düzdü, fiş-torba derdi yoktu. Her işe burnunu sokmaz, halı malı yıkamaz, ‘Bozuldum’ diye çamura yatmaz, oyuncaklarımızı yutmaz, masraf çıkarmazdı. Öyle sessiz sessiz bi köşede dururdu boynu bükük. Garibandı ama sümsük değildi. Ne biliyim bi asaleti, onuru vardı. Bide bazılarında yuvarlak beyaz bi düğme vardı yüzseksen derece bükülebilen ama o ne işe yarıyodu hatırlamıyom bak. Artık hiç biyerde göremiyom onlardan. Minyatürleri var ama her evde.