zuxxi.com//sinema|geyiks

^roadrunner^

Kara Şimşek

Kötü arabanın adı KARR'dı. Açılımi ise: Knight Automated Roving Robot'tu. İlk bölümde hırsızlar onu Knight Museum Of Technology diye bir binadan çalıyordu. İkinci Karr'lı bölümde, Karr bir uçurumdan yuvarlanıp yıllarca toprağa gömülü kaldığı plajda metal detektörüyle altın arayan bi genç tarafindan bulunuyor ve tekrar çalıştırılıyordu.

Blake's Seven

Hatırlayan olur mu bilmem ama TRT'de cumartesi günleri Blake's Seven adında bir dizi gösterilirdi. Bu Bleyk denen adam bir uzay hapishanesinden kaçmış ve kendi gibi 6 mahkum ile bir uzay gemisi kaçırmıştı. Geminin adı Liberatordu galiba. Avon, Kelly, Dayna vardı. Çok farklı bir tarzı vardi dizinin. Son bölümün onuncu dakikasında Liberator'da arızamı ne çıkıyordu ve bölümün sonunda gemi patlıyor, herkes ölüyordu, dizi de bitiyodu haliyle. Tuhaf bi diziydi.

Mazda 323 Hatchback

Türkiye'de araba deyince "Reno" ve "Murat"tan başka birşey akla gelmeyen dönemin sonlarında bir araba gelmişti ki cümle alem hayran kalmıştı. Her gördüğümde ben de gözümü alamazdım. Açılıp kapanan farları ve o zaman piyasadaki arabalara göre müthiş spor bir görünümü vardı. Çocukluğumuzun Bi-Bib sakızlarında görüp de ağzımız beş karış açık baktığımız, "Bi-Bib değişme seansları"nda 5 resme eşdeğer olan Mazda 323 Hatchback artık Türkiye'deydi. Ne günlerdi. Şimdi millet alıştı bu tür arabalara. Galiba o yüzden Bi-Bib sakız yok artık.

Sinclair ZX Spectrum

Şimdinin veletlerini 128 Megabyte RAM'li 32 Megabyte grafik hızlandırıcılı makinelerle Lara Croft ve Quake oynarken görüyorum da aklıma geliyor. Bundan 15 yıl önce bir Sinclair Spectrum'um vardı. Ne muhteşem bişeydi bizim için. Mahallenin bilgisayarı olmayan bütün çocukları, Sinclair'ı olan bir arkadaşın evine toplanırdı. Bir gün benim de bir arkadaşıma almışlardı. Ben de o evin çocuğu olmuştum. Anne ve babada yenilecek daha fazla baş eti kalmayınca benim de bir Sinclair ZX Spectrum'um olmuştu. Tam 48K hafızası ve 8 tane rengi vardı, ama ben onunla oyun oynarken, bu günün PC'leri ile cebelleşmekten çok daha zevk alırdım. O zamanlar Sinclair'cılar ile Commodore 64'çüler arasında büyük rekabet vardı. (Commodore 64'ü bile kimse hatırlamıyor artık. Sinclair daha iyiydi tabi, o ayrı mesele! :) ) Harçlıklarımızı biriktirip bilgisayarcıya gider oyun çektirirdik. CD'lere değil ama! Diskete de değil! Müzik kasetlerine. Bizimkiler hep merak ederdi evdeki müzik kasetlerinin nasıl yok olduğunu. Üzerinde "Commando" yazan etiketi kaldırsalardı görürlerdi altında yazanı: Barış Manço!