Biz acayip oynardık. İlkokulda, kızların erkekleri tipik olarak "kaba saba ve iğrenç", erkeklerin de kızları, yine tipik olarak "şımarık ve sulugözlü" olarak tanımladıkları zamanlarda karşılıklı uzlaşmaların, sosyalleşmenin ve de en güzeli aşna fişnanın başladığı yıllarda oynanırdı. Minimumu üçüncü sınıftır, genelde dörtler ve beşler oynar. Kızlar bi gruba, erkekler bi gruba ayrılır ve karşılıklı yan yana dizilirler. Bu dizilme faslından sonra bir şarkı var mıydı hatırlamıyorum, bence yoktu. Böyle salak salak durursun, ama o zaman hiç de salakça gelmez sana bu duruş. Oyunun başında kimin kimi davet edeceği konusunda uzlaşılır; mutlaka karşı gruptan hoşlandığın biri vardır; ayrıca yakın kanka grubunun da hoşlandığı tipleri bilirsin, onlar için de heyecan yaparsın. Sırayla davet eden gruptan biri gelir ve gözüne kestirdiği (hoşlandığı, aşık olduğu vs.) tipin önünde durur. Bu onu dansa davet etmektir. Eğer o arkadaşın da sana ilgisi varsa, eyvallah samanlık seyrandır, kolkola girilip kenara çekilinir, aslında dans filan da edilmez.
Acılı yanları da vardır. Sizin göz koyduğunuz elemanı başka birisi alır götürür, siz kalp ağrısıyla kalakalırsınız. Bi de duyarsız, kimseye bir hissiyatı olmayan, pasif tipler vardır, sona kalırlar genelde ve herkes biriyle eşleştiği için size de onlardan biri düşebilir. Bir anlamı kalmaz oyunun. Aslında her şey kimin kimi sevdiğini anlamak içindir. Kim kime gitmiş, kim kimi reddetmiş, kabul etmiş. Reddedilenin, yerine dönerken genelde acınacak bir ifade vardır yüzünde. Hele bir kızsa çok daha korkunçtur, o yüzden genelde erkekler yapar daveti. Nice aşklar bu oyunla başlayıp bitmiştir.