zuxxi.com//sinema|geyiks

asozustun

  • Ayın Ardındaki Güneş: Kandahar - Safar e Ghandehar

    "Burga"

    Bu filmi Nilgün Cerrahoğlu sayesinde izledim. Acık Radyo’da sunduğu bir programda bu filmi çok beğendiğini, mutlaka görülmesi gerektiğini ifade etmişti. “Kandahar”ı görmeme vesile olduğu için kendisine teşekkür ederim. Yüzümüz hep batıya dönük. Arka tarafta neler olup bitiyor farkında değiliz. Doğu açlık, doğu katliam, doğu geri kalmışlık, doğu kavga, doğu cahillik, doğu çağdışılık (!) vs. demek bizim için. İşe yaramaz, duygusuz, akılsız, vahşi, ikinci hatta üçüncü sınıf kalabalıkların coğrafyası... Dünyaya gözümüzü açtığımızdan beri kafamıza kazınan doğu imajı bu. Sevmek nedir bilmeyen, aşk’tan bîhaber, hayatın her alanında kaybetmeye mahkûm, asla medenî (!) olamayacak hattâ bunu haketmemiş, hattâ hattâ medenileşmeye layık olmayan insanların ülkesi... Renklerinden, bakışlarından, dillerinden, dinlerinden, kıyafetlerinden, inançlarından nefret ettiğimiz, insanların diyârı... Akşamüstü haberlerinde duydum (cnntürk radyosu), Amerikan uçaklarının “Kandahar” bombardımanında şimdiye kadar öldürdüğü insan sayısı resmi olmayan rakamlara göre ONBİN... 11 Eylülün iki misli... Bu rakam diğer şehirlerdekiyle birlikte muhtemelen bunun birkaç katına varacak... İnanamıyorum... Filmde gördüğüm o tek bacaklı insanların belki de hiçbiri şu anda yaşamıyor. Belki de yüzlerini göremediğimiz, kaderlerine razı olmuş, o cıvıl cıvıl renklerle bezenmiş örtülerinin içinde hâlâ kadınlık içgüdülerinin gereklerini büyük bir heyecanla yerine getirmeye çalışan kadınlar B-52’lerin bombaları altında can verdiler... Film uzun süre aklımdan çıkmayacak sahnelerle dolu... Her sahne üzerine uzun uzun konuşmak, düşünmek, yazmak mümkün... Bunlardan biri çölün ortasında, rengârenk “burga”larıyla yürüyen onlarca kadının gösterildiği sahne... Bu sahnede birşey dikkatimi çekti. Kadınların hangi tarafa doğru ilerlediği belli olmuyordu. Burga çok ilginç bir örtü. Diğer örtülerde yüzün bir bölümü açıkta kaldığı için içindeki insanın yüzünü, gözünü görebildiğiniz gibi yönünü de tayin edebiliyorsunuz. Fakat bu örtü yüzü tamamen örttüğü ve form olarak hangi yönden bakarsanız bakın aynı silüeti verdiği için, uzaktan baktığınızda içindeki insanın hangi yöne ilerlediğini anlayamıyorsunuz. Size doğru mu geliyor yoksa sizden uzaklaşıyor mu? Bu ne yöne doğru gittiği belli olmayan ilerleyiş çöl de gerçekleşirse belirsizlik daha fazla oluyor. Ve yön belirsizliği zaman kavramını ortadan kaldırıyor. Burga sadece “şeriat”la yönetilen “gerici”, bir rejimin simgesi değil başımız açıkta olsa, modern hayatın, medeniyetin (!) göbeğinde ve onun her türlü nimetinden faydalanarak yaşıyor da olsak, kendimizi ne kadar özgür de hissetsek aslında kadın - erkek hepimiz kafamıza geçirilmiş “burga”larla dolaşıyoruz. Bizim durumumuz aslında onlarınkinden daha acıklı. Bizim burgalarımız görünmez. Çoğumuz bunun farkında değil. Minicik kafesin kadrajından ne görebiliyorsak onu biliyor ve ne yazık ki bu küçücük pencereden edindiğimiz bilgilerle hayatı kavramaya çalışıyoruz. Onların burgaları somut. Elle tutulur. Görünür. Bu onlar için bir avantaj. Pencereden gördüklerinin hayatın çok küçük bir parçası olduğunun ve gerçeğin çok daha kapsamlı, zengin ve uçsuz bucaksız olduğunun farkındalar. Aslında onlar bizden daha ilerde... Bu film sayesinde öğrendiğim, farkettiğim çok şey oldu. Yeni bir bakış açısı kazandığımı farkkettim. Söylenecek daha çok şey var. Yönetmeni, bu filmi görmemizi sağlayanları kutluyor ve teşekkür ediyorum. İnsanlık bunların hiçbirini haketmedi. Ne kafamıza zorla geçirilen burgaları, ne B-52 bombalarını... Sevgiler...
    Puan: 10