...
Gerçekten de iyi mi, kötü mü; sevdim mi sevmedim mi bilemediğim, kendi kendimi kararsızlıklara sürüklediğim bir film oldu American Psycho...
Aslında film pek çok açıdan (sanırım) yapmak istediklerini gerçekleştirebilmiş bir çalışma. Ama bunu seyirciye ne kadar aktarabilmiş orası biraz şaibeli. Esas olarak, filmde belirli bir sapık portresi çizilmekten çok, 80'li yılların meşhur "ben" akımına (aka. "ME" DECADE) büyük bir taşlama yapılmış. Oldukça da ilginç, karikatürize bir hiciv sanatı ortaya konulmuş fikrimce.
Bu kapsamdaki sekanslar da bayağı başarılıydı. Özellikle 80'lerin "kimlik kaygısı"nın trajikomik bir şekilde irdelendiği ve herkesin yeni yaptırdığı kartların yanyana masaya dizildiği sahne ve akabinde ordakilerin tepkileri takdire şayan bir anlatımdı. Ayrıca, Bateman'in her sabah tekrarladığı banyo ritueli ve aynaya bakarak tüm bunların sonucunda pek birşey değişmediği yolundaki yarı-itirafı (yüz maskesi sahnesi)... Hepsinin ötesinde, sıradanlığı ve içeriksizliği tüm dünyaca kabul gören Phil Collins, Whitney Houston... gibi bilimum şarkıcının eserleri hakkında (üstelik çok da ilginç anlarda) Bateman'in yaptığı yorumlar harikaydı.
İşte tüm bunlar göz önüne alındığında, filmde 80'li yılların gayet güzel bir şekilde yerildiğini ve bu hiciv işinin iyi kıvrıldığını söylemek mümkün. Ancak, filmin geneline bakıldığında insanın birçok "ama" ile başlayan cümle kurası geliyor, kesinlikle tatmin edici olmayan taraflar mevcut. Bunlar da genel olarak, işlenilen tüm temaların biraraya getirilememiş olmasından kaynaklanıyor gibi.
Bu konuyu irdelerken filmin sonuna da bazı atıflarda bulunmak şart, ancak igor'un yorumuna katılmamak da elde değil. O nedenle, filmin sonu hakkında fazla bilgi vermeden irdelemeye çalışmak lazım.
Seyreden birçok kişi filmin sonunda ne olduğunu anlamadığından şikayetçi oldu, ki bunlara ben de dahildim. Sonradan düşündüm ki, filmin genelinde (Taa en başındaki kek ve ahududu şurubu görüntülerinde itibaren hem de) yansıtılmak istenen tek bir fikir vardı: Hiçbirşey göründüğü gibi değil. Hele ki bu kalıbı 80'li yıllarla birarada düşündüğümüzde, insanların kendilerini belirli maskeler altında gizlediklerini, toplumda lanse etmek için kendilerine abartılı "dış görünüm"ler hazırladıklarını ve bunların sonucunda ise kim olduklarını kendilerinin bile unutucak bir noktaya geldiklerini gördük. Henüz kendilerinin kim oldukları hakkında bile tam bir fikre sahip olmayan bireylerden oluşan bu toplumda, haliyle karşımızdaki insanların kim olduğu hakkında tam anlamıyla bir belirsizlik meydana çıkmış durumda. Ben, yönetmenin bu belirsizliği filmin sonuna da taşımış olduğunu düşündüm(Yazıya dikkat edin: "THIS IS NOT AN EXIT"): Birşeyler görüyoruz ve onu kendi algıladığımız şekliyle yorumluyoruz… Filimin sonunda da değişen birşey yok, ne görüyorsak onu kendi algılarımız doğrultusunda yorumlamamız gerekli. Bu yorumu ise, igor'a fazlasıyla hak verdiğim için daha fazla açmıyorum, çünkü bu kesinlikle filmin sonunu anlatmadan yapılması mümkün olmayan birşey.
Christian Bale'in sapık yorumunu da atlamamak lazım tabi. Christian Bale özellikle o tuhaf yüz ifadesiyle rolüne tam manasıyla uyum sağlamış. (Bu rolün ilk olarak Leonardo DiCaprio'ya önerildiğini biliyor muydunuz? Kendisinin başarılı bir aktör olduğunu kabul etmek zorundayım; ama Amerikan Psycho olarak tam bir fiyasko olurdu düşüncesindeyim. Herneyse…)
Sonuç…? Kararsız kaldım. Dediğim gibi, iyi miydi, kötü müydü bilemedim. "Ben birşeyleri mi kaçırdım?" diye düşünmeme sebep oldu. Sanırım iyi toparlanamamış demek en mantıklısı. Ama yine de vakit kaybı olmadığı net; bence izlemeye değer.
PS. Şimdi de 6 mı versem, 7 mi diye kararsızlığa düştüm... 6,5 olsa keşke... Üfff.
Puan: 7