zuxxi.com//sinema|geyiks

Mıçı d'Kahta

  • Çılgınlığın Ötesinde - In the Mouth of Madness

    İzole

    Filmin zekice olmasa da etkileyici bir atmosferi var. Gizemin kendisinden çok oluşma sürecinden hoşlanacaklara doyurucu gelse de, benim gibi gizemin kendisi (filmin sonuyla) ile ilgilenenleri hayal kırıklığına uğratacak kadar incelikten yoksun bir film. İzleyin de görün bakalım. Çıpı çıpı bisikletlilere dikkat!
    Puan: 7
  • Asteriks ve Oburiks Sezar'a Karşı - Astérix et Obélix contre César

    Hani Sezar düşmandı...

    Hadi bakalım, 10'dan başlayalım. Asteriks Sezar'lı muaceraya kadar benim için diğer çizgi alemlerden 'bir direniş' öyküsü olduğundan ayrılıyordu. Sezar abimle kanka olup da Roma'nın vaka-i dahiliyelerinde saf tutmayı yakıştıramamıştım, filmi seyrederken de ulen keşke başka bi muacerayı alsaydınız dedim. Serde 'direniş' var ya kırdım beş puan birden etti mi size beş! Gel gör ki bu filmi Hoolywood'daki amcalar çekseydi ne olurdu diye farazi sıkıntılar içinde, Fransız ya da 'kıta avrupasındaki' abilerin farkını bir kez daha anladım. Ukelalık yapmaya hacet yok ama Gerard Depardieau geleneksel fransız oyunculuğunun üstadı olmuş, nasıl de Niro kardeş de Şatafatlı Amerikan teknolojik sinemasının evladı ve ustası ise... Tam bir vodvil oynadılar bize. Avrupa komedisinin farklı dadı da oradan geliyo herhalde. Laf uzaya uzaya bi hal oldu, bu vodvilliyyun sebebiyle abilere dört daha verdim. Etti mi dokuz! Gidip izlemek lazım. Ha son olarak 'çocuklara ve çocuk kalanlara' ibaresini şiddetle tenkit etmek boynumun borcudur. Rica etsem Hollywood alemlerinde çekilmemiş filmlere kategori çerçevelemiyelim. Huzurlarınızda Godard'ın filmelerine gösterilen entel dantel saygının bütün yarı-endüstrileşmemiş filmlere de gösterilmesini diliyorum. GALYA DİRENİYOR. YAŞASIN ÖZGÜRLÜK!
    Puan: 9
  • Amerikan Güzeli - American Beauty

    Tartışalım tabi ama...

    Sevgili Zuxxi yorumculari. Siz de takdir edersiniz ki, burasi ne profesyonel bir sinema elestirisi meydani, ne de "sen ne anlarsin lavuk" kabilinden kelamlarla doldurulacak bir alan. Birbirimize salak felan demek de neyin nesi oluyor? Ukalalik patlattigimin farkindayim, lakin bu kadar çok yazinin arasinda neredeyse yüzde yetmisini eleyerek bitirebildim yorumlarinizi. Hani buralarda bir miktar tartissak, oyunculuk neymis nasil iyi olurmus birbirimizden ögrensek daha mi fena olur yahu? Simdi gelelim film-i sahaneye: Gerçekten de güzel bir film. Oyunculuk çok çok güzel. Daha önceki yorumlarda da söyleniyor. Amerikan sinemasi kendi toplumunu yerden yere çalma konusunda inatçi bir tutum sergilemekte. Son zamanlarda hep beraber bu tür filmlerden izledik. Benim kanaatim bu adamlar bagimsiz ve yeni sol tabir edilen gayri-hollywood taifesi ve marvasini hollywood'a çekmenin bi yolunu buldular. Nasil bi mekanizma söz konusu bilemiyorum. Amerikan Güzeli bana sorarsaniz bu tür filmlerin iyi bir örnegi. Bu tür filmler, ya da senaryolar diyelim, ikiye ayrilabilir duruyorlar. Bir tarafda klasik film noir, aygitlari ve havasini kullananlar; beri tarafta ise lafi fazla dolandirmaktan hoslanmayan daha melodramik hikayeler. Ben tercihimi ikinciden yana kullaniyorum. Çünkü söyleyecegini fazla dallandirip budaklandirmadan gizleyip süslemeden söyleyenler daha içe dönük zekice buluslar ve duygusalliklar kesfedebiliyor (uçusan plastik posetin hüznü); öte yandan karanlik filmlerdeki süslemeler, gerilimin ve gizin olmazsa olmazligi pesinde kosarken daha ufak tefek vurucu noktalardan ziyade satafatli, dügümlü bir kurgu ortaya çikabiliyor. Ben tercihimi dobraliktan yana koyuyorum. Bu nedenle de Amerikan güzelini çok begendim. Begenmeyenler bence 'salak' kesinlikle degil! Ama bu ayrica kesinlikle zevk meselesi de degil bana kalirsa. Tavri ve fikri olan sinema filmlerini tercih etmek baska, bu tür filmler arasinda tür ve tarz tercihinde bulunmak bambaska seyler. Lafi uzattim gene, kusura kalmayin, son biseycik söyliycem: melodramlarin gücü bence suradan geliyor: Belli kaliplara sikismis türler dissal gelisme alanlari tükenince içlerine dönük olarak inanilmaz derinlikli (bu laf ne kötü yahu, dantel entel bi tandans söz konusu ama ne yapayim?) ürünler ortaya çikarabiliyorlar.
    Puan: 8
  • Yetenekli Bay Ripley - Talented Mr. Ripley

    Hız müptelalarına istinaden fırçalama

    Highsmith’in romanını okumadım. Ama filmi izledikten sonra okunması gereken ablalardan olduğu kanaatine vardım. Roman uyarlamalarının en önemli özelliği bana kalırsa roman içindeki birçok farklı tema ve ağırlık noktalarından birini yahut birkaçını seçmek zorunda kalmak. Yönetmen Maharetli Ripley Efendi’yi çekerken de böyle bir seçim yapmış ve anlaşılan karakterlerin ayrıntılı psikolojik çözümlemelerine (March, you like everybody) ve zorlayan (ve kesinlikle arkaplanda ya da en azından dışsal) olaylar karşısındaki tavırlarına yer vermeye karar vermiş. İşin süsü de mekanlar ve mekanların düzenlenişi. E tabi böyle olunca tempo da haliyle düşüyor. Hızı sevenlere (bu günlerde herkese) hoş gelmemesi anlaşılabilir. Ama hoş gelmemekten öte tepkilere de sinirleniyorum, izninizle. Hız meraklılarına şiddetle tepki göstermek boynumun borcu. Kaldı ki, bir gerilim ve polisiye roman uyarlaması olduğundan dolayı film başlı-sonlu bir hikayenin oldukça klasik anlatımını da benimsemiş görünüyor. Daha fazlasını isteyenlere şöyle diyeyim: Size Hollywood’un yeşil banknotları bile dayanmaz. En iyisi siz Roadrunner’ın, Tom ve Jerry’nin bir düzine filmini alıp, canınız film izlemek isteyince üstüste on onbeş kere izleyip rahatlayın, ya da ne bileyim yamaç paraşütü, bungi jumping felan gibi garip gurube işlere soyunun. Bir film izlerken filmde aksayan birşeyler hissettiğinizde, “Aha! Olmamış işte” avazlarından önce bazı şeylerden feragat edilip de başka bir şeylerin peşine mi düşülmüş diye bi soruvermek lazım. Tamam yönetmenin seçiminden hoşnut kalmayabilirsiniz. Fakat bir filmden neden hoşlanmadığınızı oturaklı şekilde anlatabilmekten haz duyarsınız. Ben duyuyorum. Bu filmi beğenmedim, ne de olsa Mehmet Rauf’un Eylül’ünü bir türlü okumayan kuşaktanım. (Acaba okuyan bir kuşak var mıydı?)
    Puan: 7